HAKSÖZ-HABER
Özgür-Der Eynesil Temsilcisi Şükrü Uzun, İzzet Çalık, Halil İncekara ve Yılmaz Türker Demirbaş, Suriye direnişine tanıklık etmek, Suriyeli kardeşleriyle kucaklaşmak ve kurbanlıklarını kardeşlerine ulaştırmak için gittikleri Suriye’de bayram boyunca gözlemlerde bulundular.
Kardeşlerimizin Suriye izlenimlerini sizlerle paylaşıyoruz:
Suriye’de Bayram Şehadetle Başlıyor
İslami direnişin, Allah adına verilen onurlu bir savaşın tanığı olmak ve cihat ortamında bayrama şahit olmak için Suriye’ye yola koyulduk. Kurban vecibemizi yerine getirmek ve bizlere vekâlet verilen kurbanları da ihtiyaç sahibi ailelere dağıtmak için Suriye’deydik. Dileriz Rabbimiz, Özgür Suriye topraklarına zafer adında bayramlar müjdeler, parklarda oynaması gereken çocuklar bayramlarını mezar başlarında geçirmez ve bir dahaki bayramda haince kurşunlanmazlar.
İlk gün Halep’e bağlı Arşef adında bir beldede Suriyeli bir abimize misafir olduk. Bayram namazına giderken herkes onca zulme onca yokluğa rağmen bayramı tebessümlerle karşılıyor birbirlerine sarılıyorlardı. Hocamızın hutbede zalimlere karşı sözleri ise herkesin dilinde sessizce âmin ile noktalanmıştı. Bayramda bile halkı öldürmeye devam eden Esed’i Allah’a şikâyet ediyor, Müslümanların zaferleri için dua ediyorduk. Bayram namazımızın ardından 10 kurbanımızı Arşef köyünde kesip yöre halkına dağıttık. İnsanlar hala birilerinin var olduğu, hala onları düşünen Müslüman kardeşlerinin varlığını hissetmenin verdiği mutlulukla bizleri gülen gözlerle uğurladılar. Öyle ki bizleri üzen, bu insanların gönderilen yardım etlerini saklayacakları bir dolaplarının dahi olmaması idi.
4 kurbanımızı ise Bayramın 2. Günü Halep Türkmen cephesinde kesip mücahitlere dağıttık. Türkmen Tugayı ile gerçekleştirdiğimiz sohbette ihtiyaçlarına yönelik konuşmalar ağırlıklıydı ve mühimmat olarak oldukça sıkıntı içinde olduklarını dile getiriyorlardı.
Temel ihtiyaçlara yönelik sıkıntılar hususunda ülkemizin rolü oldukça büyük. Türkiye’nin Suriye hususunda izlediği dış politika, bugün direnişin ayakta kalmasını sağlıyor diyebiliriz. Zira ülkemizdeki uluslararası yardım kuruluşları İHH başta olmak üzere ve siyasi anlamda da Suriye direnişini gündemleştiren Özgür-Der, ihtiyaç sahiplerinin sesi oluyor adeta. Türkiye’nin mültecilere olan hassas davranışı, gözlerini Esed zulmüne kapatmış dünyaya örnek teşkil ediyor.
Adalet ve Yargı
Kurban kesiminden sonra yakınlarımızda adliye olduğunu öğreniyor ve adliye ziyareti yapıyoruz. Şeriat Mahkemesine geldiğimizde mahkeme başkanlarından bir tanesi ile kısa bir konuşma gerçekleştiriyoruz. Suçlular ile ilgili kararların ne kadar titizlik ile alındığını, nihayetinde bu kararların bir hesabı olacağını belirtiyor; hapse atılan şebbihalar dahi olsa adaletli bir şekilde muamele görmeleri gerektiğini vurguluyor. İster nizam askeri olsun ister muhalif askerlerden olsun, aynı standartlarda yaşayıp mahkemede alınacak kararlarını bekliyorlar. Yakalanan kişilerin telefonları, kameraları kontrol ediliyor ve yaptıklarına göre cezaya çarptırılıyorlar, yani kısas uygulanıyor. Hırsızlıktan tutuklu bir mahkûmu serbestçe dolaşırken gördük. Başka bir mahkum da cüz öğrenince serbest bırakılmıştı.
Ahraruş Şam: “Başka Bir Ülkeden Silah Yardımı Almıyoruz”
Ahraruş Şam’ın Halep’teki bürosuna yaptığımız ziyarette Ahraruş Şam grubu Halep Komutanı ile bulunduğumuz görüşmelerde, oldukça mutedil, dengeli, siyasi ve dini bakış açısı kuvvetli bir komutanla karşılaştık. Kendisine İran'ı ve Hizbullah'ı sorduğumuzda tek kelime ile düşmanımız dedi. Ama birilerine düşman olmamızın sebebi Şii olmaları, Ermeni olmaları (bölgede Ermeniler de vardı), Hristiyan olmaları değil Müslümanlara karşı savaşmaları diye ekledi. Bizimle savaşan Sünni de olsa düşmanımız olur dedi. Silahları nasıl temin ettiklerini sorduğumuzda ise ganimet elde ettiklerini, herhangi bir ülkeden silah yardımı almadıklarını ifade etti.
“Direniş Grupları Arasında Ciddi Bir Sorun Yok!”
Bizlere muhalif gruplarla aralarında herhangi bir sorunun olmadığını dile getirdi. Operasyonların birlikte yapıldığını, alınacak kararlara istişare ile varıldığını beyan etti. Küçük çapta sıkıntıların olduğunu, bu sıkıntıların onları üzdüğünü, buna yol açan IŞİD muhalif grubunun daha mutedil davranması gerektiğini vurguladı.
Türkmen Tugayı da, IŞİD ile ilgili suallerimize ‘Oldukça sert tavır içindeler’ cevabını vermişlerdi fakat hırsızları, gaspçıları, çeteleri temizlediklerini ve bu durumun da hoşlarına gittiğini belirtmişlerdi. Ahraruş Şam komutanı Cephetun Nusra ile ilgili olarak da IŞİD ile ayrılmalarından sonra kendilerini çok geliştirdiklerini belirtti. Bizlere halkla iç içe olduklarını, sıkıntıların altından birlikte kalktıklarını söyledi. Esed rejiminin ortadan kalkmasıyla birlikte halkın ve muhalif grupların isteği doğrultusunda yönetimde yer alacaklarını, burada İslam’ın kıstaslarına uygun bir devlet yönetimi sağlamada düzeni koruyacaklarını belirttiler.
Şehitler Diyarı
Bayramın 3. Günü bir şehit babasını ziyaret ettik. Rejimin onları ikinci sınıf insan yerine koyduğunu, Müslümanlık adına atılan her adımda mutlaka rejimin despot yapısına maruz kalındığını ve zulüm görüldüğünü söylüyordu. Nereye hangi eve yönelsek hemen hepsi ocağında bir şehit vermişti. Her evde şehadet her evde direniş hâkim. İnsanların değersizleştirilmesi, direnişi kaçınılmaz kılmış adeta. Bölgede Suriye direnişini destekleyen ülkelerin başında taviz vermeden yanlarında olduğumuzu beyan edip bizleri sevdiklerini, ülkemizin desteklerini unutmayacaklarını tekraren hep dile getirdiler ve bu sebeple olsa gerek bizlere “Anadolu’da putlar yıkılırsa Müslümanlar dirilir” diyorlardı.
Halep’te gezmeye devam ediyor, güzel insanlarla tanışıyor dertleşiyorduk; işsizlik, yoksulluk ve direniş olarak yalnızlık onların temel sorunları olmuş. Öyle ki her savaşta olduğu gibi bu savaşta da çocuklar baharlarını yaşayamadılar. Gerçi onlar izzet ve şerefin Allah yolunda cihat etmekte olduğunu idrak eden mücahitler, 5 yaşında olsalar bile. Oynayacakları parkların hepsi bombalandığı için bu bayramda seyyar salıncaklara para karşılığı biniyorlardı. Onların mutluluğu bile parayla mümkün olmuş artık. Diğer acı hadise ise yollardaki işaret levhalarının karalanmış olması idi. Sebebini sorduğumuzda nizamın askerlerinin halkın nereye gittiğini bilmemesi için böyle yaptıklarını, yolunu kaybeden halkın üzerine ateş açtıklarını ifade ettiler.
Bizler dönmek üzere olduğumuz günlerde cezaevi ele geçirilmeye çalışılıyordu. İçinde yaklaşık 4200 kişi varmış. Bizlere ele geçirmeye çalıştıklarını fakat oldukça zor olduğunu, ne zaman operasyon yapmaya kalksalar on tutukluyu duvardan aşağı attıklarını söylediler. Mücahitlerin dahi moralini bozan mesele ise çoğunlukla çıkarılan on tutuklunun bayan olması idi. Onları uygunsuz aşağılık bir yöntemle duvarlara dizip öldürdüklerini ve artık mücahitlerin dahi bu acı karşısında sinirlerinin bozulduğunu beyan ettiler. Şebbihaların, işkence üzerine eğitim aldıklarını da belirtmişlerdi. Allah’a hamd olsun ki geçtiğimiz günlerde o cezaevini mücahitler ele geçirmiş ve tutuklular özgür olmuşlardı.
Ya Rabb! Bayramları kana bulayan, ulusal çıkarları uğruna Müslümanları katleden, çocukları dahi hedef gören zalim diktatörlere ve işbirlikçi destekçilerine Kahhar isminle muamele et.
Bir çocuğun daha annesiz bayramını yaşamaması için, direnişin zaferle sonuçlanmasını, İslam coğrafyasındaki tüm masum çocukların aynı gökyüzüne aynı mavilikte aynı umutla bakmasını Allah’tan niyaz ediyor, ümitvar dualarımızla özgür topraklara selam ediyoruz.
Suriye İntifadası yetimlerin gözlerinden akan yaşlarla dua dua zafere yaklaşıyor inşallah.
Suriye’de şiirlere konu olan güzel dua ile “Evin Yıkılsın Beşşar!”
Kurbanını ümmete ulaştıran Müslümanlardan Allah razı olsun.