Suriye’de Barış Mümkün Mü?

MUSTAFA SİEL

 

Önceki yazımızda muhaliflerin Esed rejimiyle barış görüşmeleri yapmalarının doğru olup olmayacağı üzerinde durmuş ve özetle; barışında savaş gibi meşru amaca varmak için kullanılabilecek meşru bir cihat aracı olduğunu, savaşa olduğu gibi barışa da bizzat muhaliflerin aralarında yapacakları şura ile karar vermeleri gerektiğine dair kanaatimizi belirtmiştik.

Barış görüşmeleri iki aşama da söz konusu olabilmektedir genelde. Öncelikle nihai barış öncesi bir ateşkes anlaşması yapılması ve bilahare bu ateşkes ortamında yapılacak görüşmeler neticesi barış anlaşmasının yapılması.

Eğer Suriye muhalefeti şura neticesi barış görüşmeleri yapmaya karar verirse, Suriye’nin durumu itibarıyla barış anlaşmasından önce ateşkes anlaşması için görüşmeler yapılması daha makul görünmektedir. Çünkü nihai barış anlaşmasının yapılması aşağıda açıklamaya çalışacağımız nedenlerle çok zor olduğu gibi, savaşın bu şekilde sürmesi durumunda da barış anlaşması sürecinin başlaması çok zor görünmektedir.

Muhaliflerce yapılan açıklamalarda, barış görüşmelerine başlamadan önce esirlerin serbest bırakılması gibi bir takım ön şartlar ile sürülmekte ve barışın Esed’le değil, bu rejimin elini kana bulamamış unsurlarıyla yapılabileceği, Esed’e yönetimi bırakması halinde yargılanmama garantisi verileceği ifade edilmektedir.

Bu noktada, Esed rejiminin bu şartları taşıyan, muhaliflerle görüşüp anlaşma yapabilecek ve bu anlaşmayı uygulayabilecek unsurları var mıdır diye düşünmek gerekir öncelikle. Anlayabildiğim kadarıyla, rejimin çelik çekirdeği tamamen fanatik Nusayri unsurlardan oluşmakta olup, bu çekirdeğin etrafında görüntüyü kurtarmak için yerleştirilmiş, gerçekte hiçbir söz hakkı olmayan ılımlı görünen Sünni unsurlar bulunmaktadır.

Bu durumda yapılacak görüşmelerde bu unsurlar sadece rejimin çelik çekirdeğinin piyonu olacaklar, esas çekirdek perde arkasında iktidarını sürdürecektir. Bu durum çelik çekirdeğe avantaj sağlayacak, hem perde arkasından iktidarlarını ve faaliyetlerini sürdürecekler, hem de görüşme yapan ılımlı unsurların sözlü ve yazılı vaat ve anlaşmalarından kendilerini sorumsuz hissedeceklerdir.

Muhaliflerin bahsettiğimiz şartlarda yapacakları tekliflere Esed rejiminin sıcak bakması mümkün değilse de, İran ve Rusya, Esed’in yenileceğini anladıkları anda, Suriye üzerindeki çıkarlarının korunması kaydıyla,  kerhen sıcak bakabileceklerdir ve nitekim Rusya’nın bazı yetkililerince yapılan bazı açıklamalarda bu konuda adeta muhaliflere göz kırpılmaktadır.

Böyle bir teklife, Suriye’de radikal İslamcılar olarak vasıflandırdıkları unsurların rejimi ele geçirmemesi açısından, mevcut rejimin ılımlı kanadını yeni yönetime ortak etmek suretiyle İslamcıların mutlak iktidarını engellemek isteyen ABD ve diğer batılı müttefiklerinin de balıklama atlaması söz konusu olacaktır.

Suudi Arabistan ve Katar gibi muhalifleri desteklediği iddia edilen Arap monarşileri de ABD ve diğer batılı müttefikleri gibi, Suriye’de İslamcı değil, İslamcı olmayan Sünni unsurların hakim olduğu yarı laik ılımlı bir iktidar modelini kendi iktidarlarının devamı açısından evveliyatla tercih edeceklerdir.

Muhaliflerin ezici ağırlığını İslamcılar oluşturmakla beraber, içlerinde bulunan İslamcı olmayan kişi ve gruplarında böyle karma bir modeli tercihleri söz konusu olacaktır.

Görüldüğü gibi Suriye’de tüm tarafların kendi çıkarlarına göre hesapları vardır ve bu savaşta ancak tartışılmaz bir galibiyet alan taraf kendi hesaplarını dayatabilecektir. Esed çetesi ne kadar destek alırsa alsın böyle bir galibiyeti söz konusu olmayacağı açıktır. Muhaliflerin tartışılmaz galibiyetine ise, sadece İran ve Rusya ve hatta ABD ve batılı müttefikleri değil, Suudi Arabistan ve Katar bile razı olmayacaktır.

Bu nedenle, eğer muhalifler kesin bir galibiyet sürecine girerlerse, tüm bu aktörlerin bir şekilde bunun önünü kesmek için gizli ve hatta açık her türlü yolu deneyeceklerini de göz önüne almak gerekir.

Muaz El Hatip’in Esed rejimi ile yukarıda ön şartları açıkladığımız barış görüşmelerine hazır olduklarını belirtmesi, bu konjonktürün zorlamasından da kaynaklanma olabilir.

Burada ateşkes ve barış görüşmelerinin bir süreç olduğunu, devam edebileceği gibi akim kalabileceği ve tekrar devam edebileceğini de unutmamak gerekir. Yani bu görüşmeler bir son değil, belki yeni bir evrenin başlangıcı yada savaşa bir mola olabilecektir.

Üstelik muhaliflerin Esed rejimiyle barış görüşmelerine başlamaya karar vermesi ile rejimin bu görüşmelere katılması söz konusu olmayabileceği gibi, görüşmeler başlasa bile bir ateşkes yada barış gerçekleşmeyebilir. Bir ateşkes yada barış anlaşması yapılsa bile, bu anlaşma şartlarına Esed çetesi, kendini güçlü hissettiği ve işine gelmediği anda uymayacaktır.

Suriye’de böyle bir anlaşmanın olabilmesi ve sürebilmesi için sadece Esed’in değil, rejimin çelik çekirdeğinin de bir şekilde tasfiyesi zorunludur bu nedenle. Bu nedenle muhalifler, (varsa) rejimin elini kana bulaştırmamış ılımlı unsurlarıyla ciddi olarak barışı düşünürlerse, sadece Esed’i değil, bu çelik çekirdeğin tasfiyesini de şart koşmalıdırlar. Aksi halde yapılacak barış görüşmeleri ve ileride yapılacak bir ateşkes yada barış anlaşması kuvvetle muhtemel kendi aleyhlerine olacaktır.

Esed çetesi kendi isteğiyle asla böyle bir barışa yanaşmayacaksa da, yukarıda açıklamaya çalıştığımız konjonktürün neticesi, diğer aktörlerin rejimi barış görüşmelerine başlamaya ve hatta işlerine gelirse bir barış anlaşması imzalamaya zorlanmaları söz konusu olabilir.

Bir anlaşma yapılacaksa,  bir tarafın tartışılmaz savaş üstünlüğü söz konusu olmadığı sürece, bu anlaşma da her iki tarafın uzlaşacağı bir nokta aranacaktır. Bu nedenle ne muhaliflerin dediği, ne de Esed rejiminin dediği olmayacaktır bu anlaşmada.

Bilindiği üzere bu savaş sadece muhalifler ile Esed rejiminin savaşı olmayıp, önceki yazılarımızda da ele aldığımız üzere, başta İran ve süper güçler olmak üzere, neredeyse dünyada ki tüm önemli devletlerin bir şekilde taraf olduğu bir savaştır.

Bu nedenle, barış anlaşmasında sadece muhalifler ve Esed rejimi değil, malum güçler ilgileri ve güçleri nispetinde taraf olacaklardır. Bu durumda barış anlaşması görüşmelerinin çok bilinmeyenli bir denklemin çözümüne benzer şekilde zorlaştırıcı bir durum oluşturmaktadır.

Üstelik Esed çetesi ancak mecbur kalırsa barışa razı olabileceği gibi, barış şartlarına uyması da ancak mecburiyetten dolayı olacak, kendini güçlü hissettiği anda bu şartları çiğnemekten çekinmeyecektir tabiatı gereği ve bu güne kadar yaptığı uygulamalardan anlaşılacağı üzere.

Bu durumda bir barıştan ziyade tarafların soluk alıp yeni ve daha ağır bir ateşkes yapılması daha gerçekçi göründüğü gibi, bu ateşkesin bozulduğu anda daha ağır bir savaşın başlaması mukadderdir.

Kanaatimce iki taraftan biri ortadan kalkmadığı sürece bir barış mümkün değildir Suriye’de. Bu durumda gerek muhaliflerin ve gerekse Esed’in, kalıcı bir barıştan ziyade, toparlanıp düşmana tekrar saldırmak niyetiyle bir ateşkese yanaşması daha gerçekçi görünmektedir.

Buraya kadar yaptığımız değerlendirmelere, Muaz El Hatip ve diğer muhalifler bizden daha iyi vakıftırlar elbette. Bu nedenle barış görüşmelerine başlayabileceklerine dair açıklamaların, bir sonuç almaktan ziyade, soluklanma amaçlı siyasi bir manevra olarak yapılmış olması daha akla yatkın görünüyor. Bu şekilde geçiş sürecinin daha az zayiatla atlatılmasını hedeflemiş olabilirler.

Herkesin bir hesabı var olduğu gibi, Allah’ında bir hesabı vardır. 3.Ali İmran Suresi 54. ayet ve benzeri anlamdaki ayetlerde işaret edildiği gibi, tüm şer odaklarının plan ve tuzakları olduğu gibi, Allah’ında karşı plan ve tuzakları vardır ve bunları hiç kimse tam olarak bilemez. Bu nedenle Suriye mücahitlerine düşen şey, 3.Ali İmran Suresi 158’den 160’a kadar olan ayetler gereği, Kur’an ve siret ışığında yapacakları istişareler neticesi alacakları savaş yada barışa dair  kararlarını azimle uygulamaya çalışmak ve Allah’a tevekkül etmek, bize düşende haklı davalarında onları sonuna kadar desteklemektir. Sürecin nasıl şekilleneceğini ve nasıl bir neticeye varacağını ancak Allah takdir eder. Ne muhaliflerin böyle bir gücü vardır, ne de Esed rejimi yada süper güçlerin.