Suriye cezaevlerinde sadece muhaliflerin ya da genel bir ifadeyle dile getirmek gerekirse 'rejim düşmanları'nın işkence gördüğü düşünülür. Hatta Suriye rejimine göre Suriye'de sadece 'terörist'ler tutuklanmaktadır veya Suriye'yi karanlığa sürüklemek isteyen 'İhvan' mensupları. Oysa Suriye zindanları, Suriye'de herhangi bir şekilde bulunmuş herkesin keyfi olarak tutuklanıp gönderilebileceği tutuklama merkezleri. İhvan mensubu olmanız ya da gazeteci olmanız Suriye rejiminin size karşı alacağız tavrı değiştirmez. Daha önce Timetürk'ün yayınladığı "Suriye zindanlarında bir sosyalistin hikayesi"ne bakıldığında ya da Filistinli Beşar Kadumi'den yıllardır haber alınamadığı düşünüldüğünde Suriye zindanlarının Suriyeli muhaliflere münhasır olmadığı daha da açık bir şekilde anlaşılıyor. Yusuf Hasan'ın Elektronik İntifada'da yayınladığı Suriye zindanlarındaki Filistinlilerin hikayesi de aslında tutuklu Filistinlilerle ilgili buzdağının sadece görünen kısmı. İsrail karşıtlığı iddiasıyla birlikte İsrail'e karşı 'direniş hattı'nın bir parçası olduğu öne sürülen Suriye rejiminin 'Filistin davası' ile ilişkisini zindanlarda işkenceyle öldürdüğü Filistinlilere bakarak anlamak mümkün.
Yusuf Hasan'ın "Suriye'nin yok edilmiş Filistinlileri" başlıklı yazısı:
Şam yakınlarındaki Yermük mülteci kampından gelen ve şu an işgal altındaki Batı Şeria'da yaşıyan Filistinli Aidah Tayem hayatı boyunca sıkıntılar yaşadı.
1980'lerde babası Şam'da Suriye güvenlik güçleri tarafından tutuklandığında daha 17 yaşındaydı. Babasının işini devam ettirdi ve küçük kardeşlerine bakmaya başlayarak hemen ailesinin başına geçti.
Suriye'deki Filistinli mültecilerin çok az bir kısmı Batı Şeria'ya dönmek için Filistin otoritesinden izin alabildi ve 1990'larda Oslo Anlaşması'nın imzalanmasından sonra gelen anne ve babası da o Filistinliler arasındaydı.
Aidah dışarıdan çok güçlü görünüyordu ama sabırlı tavrının arkasında gerçekleşmesi zor hayaller de kuruyordu, en büyük oğlu Uday'ı öpme hayali gibi.
21 yaşındaki Uday Tayem Filistinde doğdu ve Yermük kampında büyüdü. 2013 Ağustos'unda evine yapılan bir baskında Suriye güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındı. Uday, bir aktivistti. Yermük mülteci kampında ve diğer kuşatılmış bölgelerde yardım çalışmalarına katılıyordu ki bunun aynı zamanda tutuklanma nedeni olduğu düşünülüyor.
Gözaltına alındığından bu yana ailesi onun nerede olduğuna dair herhangi doğrulanmış bir haber alamadı. Aidah, sevdiği birinin siyasi bir sebeple tutuklanmasının nasıl olduğunu çok iyi biliyor, babası on yıl hapse mahkum edilmiş ve bu on yılın çoğunu Suriye'nin en kötü nama sahip cezaevinde; Tedmur çöl kampında geçirmişti.
Uday'ın yokluğunu dayanılmaz yapan şey ise hakkında hiçbir bilginin olmamasıydı.
Suriyeli gazeteci Cihad Esad'ın Muhammed için yazdığı gibi; Aidah ''Kimseden önemsenme ya da ilgi beklemiyor. İstedikleri tek şey kaybolan sevdiklerinin nerede olduğunu bilmek.''
Suriye'de gözaltına alınan Filistinlilerin sayısını tahmin etmek mümkün değil. Suriye hükümeti siyasi tutsaklarla ilgili herhangi bir veri sunmamakta. Uluslararası Kızılhaç Komitesi'nin de dahil olduğu tarafsız yerel ya da uluslararası izleme ve insan hakları gruplarının çok sayıdaki cezaevine ve ülke genelindeki gözaltı tesislerine erişimlerine izin verilmiyor.
Birçok aile sevdiklerinin tutuklanması konusunda sessiz çünkü olayların yankı uyandırmasının kendilerine ve mahkumlara olumsuz tesirleri olabileceği noktasındaki endişeliler.
2012 yılında kurulan Londra merkezli insan hakları izleme örgütü ve Suriye'de bulunan Filistinli Eylem Grubu; 756 tutuklu Filistinlinin isimini belgeledi ve 300'den fazla tutuklu hala kayıp.
İşkence Altında Ölüm
Mahkumların büyük çoğunluğunun Suriye hükümeti tarafından işletilen çeşitli gözaltı merkezlerinde olduğu belgelenmiştir.
Aynı grup 2011 Mart ayında başlayan Suriye ayaklanmasının başından beri Suriye hükümetinin tutukladığı 291 Filistinlinin işkence ile öldürdüğünü kaydetti. Her birinin ayrı bir hikayesi vardı ancak çok azı haberlerde yer aldı.
Jafra Yardım ve Kalkınma Derneğinin kurucusu ve önemli bir aktivisti olan, Suriye'deki Filistin kamplarında koşulları iyileştirmeye çalışan Halid Bekravi de onlardan biriydi.
Mülteci olarak Lubya'dan gelen Bekravi, ayaklanma başlamadan önce Filistin mülteci hakları konusunda aktifti ve 2011 yılında Naksa Günü yürüyüşünde İsrail işgal kuvvetleri tarafından vuruldu. Daha sonra yerinden edilmiş birçok Suriyeli Yermük kampında kalmaya başladı ve Bekravi, onlara yönelik insani yardım çalışmaları organize etti.
Bekravi'nin arkadaşları bana, Suriye güvenlik güçleri tarafından 2013'ün Ocak ayında tutuklandığını ve ailesinin ölümünü o yılın Eylül ayında öğrendiğini söyledi. Suriye cezaevlerinin en trajik yönlerinden biri de ailelerin ölülerine veda bile etmeye bile izinli olmaması ve cesetlerin kendilerine teslim edilmiyor olmasıdır. Bunun yerine aileler sadece kimlik kartlarını ve öldürülen mahkumların kişisel eşyalarını almak için güvenlik servisleri tarafından çağrılıyorlar. Bekravi'nin işkence altında öldürülmesini bilmelerinin yanı sıra ailesi ve arkadaşları cenazelerini gömüp uygun bir tören yapamamanın acısını yaşıyor.
Bekravi'nin aksine Samira Sahli, bilinen bir aktivist değildi ama hayatı ile ilgili bazı bilgilerin bağımsız haber sitesi olan Siraj Press tarafından yayınlandığı biliniyor. Dört çocuk annesi olan Sahli, komşu bölgelerde şiddetten kaçan insanlar için bir sığınak olduğu zamanlarda Yermük'e gelenler için her zaman yemek pişirirdi. Kuşatma artınca kendisi ve çocukları düzensiz olarak verilen çok az gıda yardımına bağlı kaldı.
Siraj Press'e göre; 53 yaşındaki kadın gıda yardımını almaya giderken bir hükümet kontrol noktasında tutuklandı. Beş ay sonra ailesine öldüğü bilgisi verildi. 2011 yılından bu yana rejim cezaevlerinde ölen ilk Filistinli kadın olarak biliniyor.
"Filistin Adına İşkence"
Skype üzerinden Elektronik İntifada ile yapılan bir röportajda, 2013 yılı sonuna kadar Almanya'dan sığınma talebinde bulunan Filistinli aktivist Ebu Julia, Suriye rejimi hapishanelerinin korkunç yüzünü anlattı.
29 yaşındaki Ebu Julia'ya isminden ötürü ilk olarak doğum yeri soruldu. Suriye güvenlik güçleri tarafından tutuklandığı zaman kızı Julia sadece beş aylıktı. 2012 yılının Ekim ayında tutuklandı ve bir yıl sonra serbest bırakıldı. Bir daha asla kızını göremeyeceğine inandığı zamanlar olduğunu söylüyor.
Ebu Julia kendisine 18 suçlama yöneltildiğini söyledi, bunlardan en önemlisi insanları devlete karşı kışkırtmaktı.
Julia: ''Hafız Esed tarafından kurulmuş özellikle Suriye'deki Filistinli gruplar için yapılmış 'Filistin' adı verilen bir gözaltı merkezinde tutuldum. En acı olan şey ise Filistin adı altında işkence görmek,'' dedi.
Ebu Julia, şubeye girer girmez dövülerek karşılandığını hatırladı. Girişte 48 esirin tutulduğu bir hücreye yerleştirildi. Ebu Julia'nın serbest bırakılmadan önce 36 metrekarelik hücrede sıkışmış tutuklu sayısı çoktan 120'ye ulaşmıştı.
"Elektrikli sopalar ile dayak atılarak yapılan ilk sorgulamanın ardından bana adımı unutmam söylendi. Bana 16/1 numarasını verdiler. Oraya girdiğin zaman her şeyini unutuyorsun; adını, insanlara, ailene ve kendine güvenini. Sizi hayata döndüren umuda bağlı olsanız bile yaşama umudunuzu ve sevincinizi kaybediyorsunuz. Duygularınızdan arınıyorsunuz ve sadece yiyip içmesine izin verilen bir hayvana dönüyorsunuz hatta uyumak bile bir askeri emre bağlıdır.Belki de kaybetmediğiniz tek şey uyurken gördüğünüz rüyalar.''
Ebu Julia'nın hayatının belirleyici günü tutuklanmasından iki gün sonra geldi. İtirafta bulunmayı reddettiği sorgulama sonrasında sorgucu; hücreleri yakın dar koridorlarda bir hafta işkence emri verdi.
Her gün havada bir kaç saat asıldım, kamçılandım ve yanıklara maruz kaldım. Fiziksel şiddet ile beraber küfür ediyorlardı. ''Filistin köpeği'' , ''Ülkemizde sizi ağırladık ve siz bize ihanet ettiniz'' gibi laflar ediyorlardı.
Koridorlardaki işkence haftasında Ebu Julia, en az altı mahkumun öldüğünü hatırlıyor. İtirafları reddedince bir işkence haftası daha eklendi.
Ebu Julia titizlikle ve ayrıntılı olarak yaşadıklarını anlatırken bütün bunlarla nasıl baş ettiğini düşünmemek elde değil.
Meydan Okuma
Ebu Julia ''Beni gerçekten hayatta tutan şey neydi biliyor musunuz? Filistinli olmam. Filistinli olma duygusu tüm bunlara sebat etmemi sağladı. Filistinliler ölümün eşiğindeyken meydan okuyabiliyor,'' dedi.
Ebu Julia için bu duygu ''Filistinli olmak'' bir klişe değil gerçek bir liman. İhtiyaç zamanlarında geliştirdiğimiz bir tür tepki. "Filistinli olmanın anlamı bize güç verdi ve avuttu. İşkence yapıldığında ya da sorgulandığımızda sadece Filistinli olduğumuzu hatırladık,'' diye ekledi.
Filistin şubesinde 10 ay kaldıktan sonra Ebu Julia, Şam merkezi hapishanesine; Adra'ya gönderildi ve onu götüren arabadan askeri araca binerken ilk kez gün ışığını gördü.
''Serbest bırakılmadan önce Adra'da yaklaşık bir buçuk ay kaldım... Ve sonra Julia'ya sarılabildim. Artık yürüyebiliyordu, anne ve baba demeyi öğrenmişti.''
Aidah Tayem'in oğlu Ammar ve Uday'ın 17 yaşındaki erkek kardeşi hala kardeşi için ve arkadaşları için umutlu.
''Bekliyorum. Aslında onun için yapabildiğim tek şey beklemek.''
Tutuklanan binlerce Suriyeli ve Filistinliyi beklemek her gün biraz daha zorlaşan bir imtihan...
Ayşe Aydın /TİMETÜRK