"Suriye ve Suriyeliler ile ilgili söylentilerin yüzde 90'ı yanlış"

Zahide Tuba Kor, Türkiye'de Suriyeli algısının yalanlar üzerinden şekillendirildiğini ifade ediyor.

Şehadet Özek & Zahide Tuba Kor / Genç Dergisi

Algılar ve gerçekler arasında Suriyelilerin genel durumu

Ortadoğu Uzmanı, Araştırmacı Yazar Zahide Tuba Kor hocamız ile Suriyelilere yönelik var olan önyargıları ve gerçekleri konuştuk. Dileriz Suriyeliler ile yeniden aramızda kardeşlik köprüleri kurmamıza vesile olur.

Hocam Suriyelilere karşı ülkemizde bir ön yargı var. Kimisi rahat olduklarından dem vuruyor kimisi de devlet hakkımızı onlara veriyor, işimizi elimizden alıyorlar gibi söylemlerde bulunuyorlar. Bu algıların doğruluk payı var mı, sizin görüşünüz nedir?

Ülkemizde Suriye ve Suriyeliler ile ilgili söylentilerin yüzde 90-95 yanlış.

Türk devletinin verdiği parayla geçindikleri zannediliyor; oysa devlet hiçbir Suriyeliye tek kuruş para vermiyor, kira veya fatura yardımı da yapmıyor. Suriyeliler ya çalışarak ya da AB’nin finanse ettiği kişi başı 230 TL’lik Sosyal Uyum Yardımı ile geçiniyorlar (2017-2021 arası 120 TL idi). Kızılay Kart aracılığıyla dağıtılan bu AB yardımından Suriyelilerin yüzde 40’ı (1,4 milyonu) yararlanabiliyor. Bu arada AB, BMMYK, UNESCO, UNICEF, DSÖ gibi birçok uluslararası kuruluş eğitimden sağlığa farklı alanlarda proje bazlı destekler veriyor. Ayrıca Türklere veya Suriyelilere ait STK’ların da fakir sığınmacılara yardımları var; yurtdışındaki yabancı partner kuruluşların bu STK’lara maddi desteği hiç de az değil. Ama halkımız yardımların kendi vergileriyle karşılandığını zannediyor ki bu doğru değil. 

Suriyelilerin yüzde 30-35’i (1 milyondan fazlası) alın teriyle çalışıp kendi ayakları üzerinde duruyor ve bunların arasında ilkokul çocukları da var. Kahir ekseriyeti, -işverenler yük altına girmek istemediği için- kaçak çalışmak zorunda kalıyor; yani sigortasız, düşük maaşla, uzun mesailerle ve izin hakkı olmadan... Zorlu çalışma koşulları yüzünden depresyona girenler bile var.

"Suriyeliler bizim işimizi alıyor" yaygarası çok fazla. Oysa tarım, imalat ve inşaat sektöründe çalışan vasıfsız Türk işçiler dışında kimsenin işini almıyorlar; tam aksine onlar, Türk gençlerin yapmaya tenezzül etmediği (fabrika işçiliği, ziraat ve hayvancılık gibi) veya fazla becerikli olmadığı (el mahareti isteyen işler, tamircilik gibi) alanlarda çalışıyorlar. İki halk iktisaden birbirini tamamlayıcı özelliklere sahip. Yine şehirli Halepliler doğuştan tüccar ve girişimci olup Türkiye’de açtıkları birçok iş ve fabrika var. Suriyeli doktor, avukat, mimar gibi profesyonel meslek sahiplerinin ve iyi eğitimlilerin birçoğu burada kendilerine iş imkânı olmadığından Avrupa’ya gitmek zorunda kaldı. Arapça ve yabancı dil öğretmenliği yapanların sayısı da fazla.

Yıllardır görüştüklerimin çoğu, kirayı ve faturaları ödedikten sonra temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktan yakınıyor. Ama tabii ki tüccar ve girişimci sınıftan iyi iş tutturup maddi bakımdan rahata kavuşanlar var. Öte yandan rejimin adamlarından olup Suriye’de halkın mallarını gasp etmiş veya kirli işlere bulaşmış burada gösterişli hayat sürenler de mevcut. 

"Üniversiteye imtihansız girip hakkımızı yiyorlar" yaygarası var. Oysa yabancı öğrencilerin girdiği YÖS sınavıyla ve -Türklerin değil- yabancı öğrencilerin kontenjanından üniversiteye giriyorlar. Tam rakamı da vereyim: 2021-2022 döneminde Türkiye üniversitelerinde okuyan 260 bini yabancı toplam 8,3 milyon öğrenciden sadece 53 bini, yani oransal olarak binde 6’sı Suriyeliydi. Yabancı öğrenci sayıldıkları için yüksek harçlar ödemek zorunda olduklarından son yıllarda üniversite hayali suya düşen birçok genç var.

Vatandaşlık üzerinden fırtınalar kopuyor. Oysa “geçici misafir” statüsündeki Suriyelilerin vatandaşlık elde etme hakkı yok. Devlet yaptıklarıyla ülkemize faydası dokunacaklara ve bir de Türkmenlere davet usulüyle vatandaşlık veriyor. 11 yılda vatandaşlık elde eden Suriyeli sayısı 220 bin, yani bütün Suriyelilerin sadece yüzde 6’sı.

Suriyeliler için rejim güçleri tarafından çıkan af kararları neticesinde ülkelerine dönmeleri çağrısı yapıldı. Bu çağrıdaki asıl amaç neydi? Giden Suriyeliler oldu mu?

Rejim 2011’den beri her sene bir veya birkaç af çıkartıyor zaten. Suriyelilerden aflara itibar edenler çok az. 2022’deki af kararının akabinde Suriye’nin kuzeyine gerçekleştirdiğim ziyarette bana şöyle dediler: “Bugüne kadar kaçıncı defa af çıktı, ama hepsi de koskoca bir yalandı. Rejimin geçmiş sicilini bildiğimizden burada kimse o af yalanını yutmaz.” “Geçmişte ilan edilen çatışmasızlık bölgelerinde (Dera’da, Guta’da vs.) rejimle anlaşıp boyun eğenler, yani ‘affedilenler’, sonradan ya hapsedildi ya da katledildi. Bir daha buna inanacak değiliz.”

Rejim sanki savaş bitmiş, halkıyla barışmış ve her şey normalleşmiş havası vererek uluslararası tecridi ve ekonomiyi felç eden yaptırımları kırmaya, kendine meşruiyet alanı açmaya çalışıyor. Geçmişte af vesilesiyle ülkeye dönenlerden veya hapisten çıkartılanlardan tekrar hapse atılanların veya kayıp olanların sayısı az değil.

Öte yandan Suriye ekonomisi 2020’den beri çökük. Başkent Şam’da dahi doğru düzgün elektrik, su, tüp, benzin ve yakacak yok. Suriye’de halkın yüzde 90’dan fazlası fakirlik, yarısı da açlık sınırı altında yaşıyor. Memur maaşı 20-25 dolar arasında; bu parayla aile geçindirmek imkânsız. İnsanlar yurtdışındaki akrabalarının yolladığı paralarla ayaktalar. Fakirlik yüzünden her türlü suç artmış durumda. Şam sokakları dilenen dul ve yetimlerle dolu. Savaşta rejime sonuna kadar bağlı kalanlar bile artık yurtdışına çıkış yolu ararken af çıktı diye Suriyeliler döner mi?

Bu arada rejim ülke topraklarının üçte ikisine hâkim; ama nüfusun sadece üçte biri rejim bölgesinde yaşıyor. Bunların çoğu da kadınlar, çocuklar ve yaşlılar. İnsanlar dönmüyor, rejimin geri aldığı bölgeler boş. Çünkü güvenlik yok, çeteler cirit atıyor, rejim bombardımanında yıkılan binalar ve altyapı yeniden inşa edilmedi; birçok insanın geri döndüğünde başını sokabileceği bir evi, çocuğunu yollayacağı bir okul, hastalandığında gideceği bir hastane artık yok.

Rejimin geçmişte sokağa dökülmüş gençlerden intikam alma arzusu zerrece dinmiş değil. Suriyeliler, döndüklerinde başlarına ne geleceğini çok iyi biliyorlar.

“İslam coğrafyasında gerçekten değişim-dönüşümü sağlayacak aktörler bireylerdir.” diye bir ifadeniz var. Bu düşüncenizi biraz açar mısınız? Zira İslam’da değişim-dönüşüm toplumsal bir zemin üzerinden dile getirilir genelde.

Aslında söylediğinizle fazla çelişmiyorum. Toplumu oluşturan da bireydir. Sizin işaret ettiğiniz zeminin temeline iniyorum. Bu sözü, devlet mekanizmasına ve yönetici elite veya siyasi liderlere çok fazla anlam yüklediğimiz ve bir kahraman lider çıkacak sihirli değneğiyle her şeyi düzeltiverecek zannettiğimiz için söylüyorum. İlahi vahyin devleti veya toplumu değil, bireyi hedef alması bana çok anlamlı gelir. Tek tek bireyi yeniden inşa etmeden ve nitelikli bir hale getirip güçlendirmeden toplumda ve devlette hakiki bir değişim-dönüşümü sağlayamazsınız. Ben aşağıdan yukarı değişime inanlardanım, yukarıdan aşağıya değil.

İşin diğer bir boyutu, uzun süren savaşlarda nitelikli bireyler ya ülkelerini terk ederler ya hayatlarını kaybederler. Geride kalan gençler savaş yüzünden eğitim bile göremez ama eline silah alarak milisleşir ve zamanla silahın gücüyle yönetim kademelerine yükselirler. Sonuç tam bir felaket olur. Savaş bölgelerinde barış döneminde işte bunun sıkıntıları yaşanıyor. O yüzden diyorum ki; tek tek bireyleri eğitmek ve güçlendirmek, hayati bir meseledir.

Yaşananların ardından sizin dikkatinizi çeken yeniden hayata tutunan, azmi ve umudu içerisinde barındıran bir hikâye oldu mu?

Birçok hikâye var. 2013’te ailesiyle Kayseri’ye sığınan bir genç kız, okula giden Türk çocukları gördüğünde hep ağladığını, komşuları sayesinde okula kabul edildiğini, tek bir kelime Türkçe bilmeden başladığı eğitim hayatında hem ortaokulu hem de liseyi birincilikle bitirdiğini anlatmıştı; şu an tıp fakültesinde.

Geçen sene İnönü Üniversitesi’nden yabancı öğrenciler kategorisinde birincilikle mezun olan bir genç kız, 2015’te Türkiye’ye geldikten sonra hayata nasıl sıfırdan başladıklarını anlatmıştı. Dershanede, fırında, kafede, lokantada çok düşük yevmiyelere çalışarak üniversite parasını biriktirmiş. Öğrencilik hayatı boyunca bütün çamaşırlarını elinde yıkamış, kışın yakacak parası kalmadığında soğuktan ağlarmış. Bu şartlar altında tarih okuyup üniversite birincisi oldu.

Kilis’e her gidişimde ziyaret ettiğim, şu an lisede okuyan bir genç var. Evleri bombalanıp üzerlerine yıkıldığı için bir bacağı kesik. Koltuk değneği ile ayakta durabiliyor. Hem hafızlık yapıyor hem okuyor ve takdirle sınıfını geçiyor.

Yakın zamanda bir kitabınız çıkacak, bize onunla ilgili ipuçları verebilir misiniz? Okuru nasıl bir kitap bekliyor?

Suriye ve Suriyelileri konu alan iki kitabım çıkacak. "Algılar ile Gerçekler Arasında Suriye ve Suriyeliler" başlıklı kitabımda konuları -yıllardır yaptığım saha araştırmalarına dayanarak- ben anlatıyorum. Henüz başlığını koymadığım, kapsamlı röportajlardan oluşan diğerinde ise hemen her meslekten, ideolojiden, etnik-dini gruptan, vilayetten ve yaştan otuz küsur Suriyeli ve Filistinli Suriyeliye devrim/isyan sürecinde, savaşta ve göçle birlikte neler yaşadıklarını, neler hissettiklerini ve ülkelerinin bugünü ve geleceği hakkında neler düşündüklerini anlattırıyorum. Birbirini tamamlayıcı mahiyetteki bu iki kitap önemli bir boşluğu dolduracak.

Röportaj Haberleri

Suudi Arabistan'da İslam, sekülerleşme ve Bin Selman reformları
“Filistin özgürleşmediği sürece, bu travma asla geçmeyecek”
Netflix abonelerine yalnızca eğlence değil "politik görüşlerini" de satıyor
Nazmul İslam: Bangladeş’te devrim bir süreç esas mesele şimdi başlıyor!
"Sinvar’ın yolunu sürdüreceğiz"