Askeri cuntaların siyaset ve topluma karşı ayakta tutan en önemli ve biricik araç silahtır. Diğer bütün araçlar ancak silahın gücüne bağlı olarak konumlanır ve fonksiyon görürler. İşte bakın Suriye’deki Esed/Baas cuntasıyla Mısır’daki Sisi cuntasının sergilediği davranışlar bunun en son örnekleridir.
Hem Suriye’de hem de Mısır’da ordu birlikleri ve Şebbiha veya Baltacı gibi uzantıları doğrudan doğruya Müslüman halka ve onun siyasi iradesine karşı konuşlanarak katliamlar gerçekleştiriyorlar. Bu katliam ve yıkımların arkada bıraktığı çok ağır bir fatura var. Fakat hiç kimse ortaya çıkmasına vesile olduğu bu ağır faturadan kaçamaz.
Sisi ve Esed: Fark Göremiyorum!
Ne ABD, AB ve İsrail’in ne de İran ve Suudi Arabistan gibi katliam ve darbe politikalarının arkasında duran ülkelerin dökülen kan ve gözyaşlarına rağmen sükûnetle yoluna devam edebilmesi mümkündür. Bu kan ve gözyaşının, bu yıkım ve acıların arkasında oldukları kadar ağır faturalar ödeyeceklerdir. Tarihsel ve toplumsal süreçler bu ilkeyi teyit eden örneklerle doludur.
General Sisi Mısır halkının iradesine karşı haksız ve kanlı bir savaş açtı. Bu darbenin en yakın ve öncelikli hedefi toplumsal destekten mahrum ulusalcı, sosyalist ve liberal kesimlere eşlik eden Kıpti azınlıkla Mısır’ı Batı’nın uydusu ve İsrail’in muhafızı pozisyonunda tutmaktır. Rabiatul Adeviyye Meydanı başta olmak üzere ülkenin birçok şehrinde girişilen katliamların uluslar arası kamuoyunda bu kadar “anlayışla” karşılanmasının sebebi de budur.
“İç Ordu” gerçeği bir kez daha inkâr edilemez bir biçimde Müslüman halkların karşısına dikiliyor. Ama bir başka gerçek de sömürgeci Batı’nın ve onun uzantılarının karşısına daha güçlü bir biçimde dikiliyor: İslam’ı ve Müslümanları silah zoruyla teslim almak mümkün değildir.
İslam ve Müslümanların demokrasi veya liberal değerleri içselleştirme sorunlarından bahis açıp sömürgeci devletler ve despotik iktidarlar adına tez üreten aydınların mantık ve hedefleri sizce bütün bu gelişmelerden sonra değer kazanmış mıdır yoksa kaybetmiş midir? Müslümanların en temel hak ve özgürlüklerini sorgulamayı adet edinmiş bu liberal demokrat ve laik-sosyalist kibrin İslam coğrafyasında yapabileceği en önemli icraat askeri darbelerin zaruretidir. Demokrasi, çoğunluk, İslam’ın sosyal-siyasal ve iktisadi hayata müdahalesi vs. gibi bütün tartışma konularının gelip dayanacağı nihai netice askeri darbenin kaçınılmazlığıdır.
Esed-Baas rejiminde hiç hazzetmese de Batı ve İsrail her daim onu İslamcı dalganın önündeki güçlü bir dalga kıran olarak değerlendirip katliam ve yıkımlarını ellerini ovuşturarak izlemiştir. Esed gibi Sisi cuntasının katliam ve yıkımlarıyla da ABD, AB ve İsrail kadar Suudi Arabistan ve İran gibi küresel veya bölgesel hegemonyalarından başka dertleri olmayan ülkeler İslamcı muhalefetin saf dışı bırakılmış olması dolayısıyla avantaj elde ettiklerini düşünmekteler.
Yavuz Hırsız ve Ev Sahibi
İslamcı tehdidi tasfiye etmekte başarıyla rol oynadıkları sürece Ne Esed ne de Sisi, Batı açısından ciddi bir sıkıntı kaynağıdır. “İç Ordu” Batının hizmetine koşulmuş bir “Beşinci Kol” faaliyetidir. Sol veya sağ, liberal veya sosyalist, monarşi veya cumhuriyet adına hareket etmesi hiçbir şeyi değiştirmez.
Esed’in Rusya ve İran’a, Sisi’nin ABD ve Suudi Arabistan’a güvenerek katliam ve yıkımlarında sınır tanımaması bu mantığın açık bir tezahürüdür. Bu mantığın tezahürü olarak İslamcı siyasete karşı askeri darbe ve katliamları meşru, makul hatta zaruri gören bir takım gerekçeler üretilebilmektedir.
Katliam ve yıkımlar büyük elbette ki. Lakin bu katliam ve yıkımlara rağmen kökü kazınamayan, bir türlü teslim alınamayan bir İslam ve Müslüman toplumlar gerçeği sarsılmaz dağ gibi ortada durmaktadır.
Dünya tarihini değiştirecek büyük ve onurlu bir direniş örneği sergiliyor İslam toplumları. Suriye ve Mısır’da Müslüman halk, askeri darbeyi ve sadece yerli darbecileri değil bu mantık ve uluslar arası örgüyü tasfiye etmenin mücadelesini veriyor. Sergilenen sabır ve azim, cesaret ve organizasyon yeteneği parmak ısırtacak cinsten.
Acıma duygusundan ziyade imrenme duygusunu şaha kaldıran bu şerefli mücadeleler insanlık adına tarihe altın harflerle yazılmaktadır. Allah rızası için, izzet ve şeref için, mümin bir toplum için ‘bedel’ ödeme ifadesi kelimenin tam anlamıyla tahakkuk etmekte, ete kemiğe bürünerek mücessemleşmektedir.
Tankların üstündeki, arkasındaki, gölgesindeki zorbalar değil fiilen sahada tanklara karşı meydan okuyan Müslüman kardeşlerimiz onurlu bir tarih yazıyorlar. Allah bu şerefli mücadeleyi yükseltenlerin yardımcısıdır. Biz de bu şerefli mücadelenin ve mücahitlerin yanındayız.