Suriye sınırındaki mayınlı arazinin, mayınlardan temizlenmesi karşılığında, organik tarım için 44 yıllığına yabancı firmalara verilebileceği ihtimali, MHP ve CHP'yi ayağa kaldırdı.
Şahsen beni de ayağa kaldırdı.
Hatay'dan başlayıp Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Şırnak'a kadar uzanan, 350 metre eninde ve 510 kilometre uzunluğunda, fevkalade stratejik bir bölgeden bahsediyoruz.
Geçtiğimiz yıllarda bu bölgenin 'yap, işlet, devret' formülüyle İsrailli firmalara (veya İsrailli firmaların da içinde bulunduğu konsorsiyumlara) verilmesi gündeme gelmiş, ancak Danıştay, mayın temizleme işiyle organik tarım işinin aynı firmalara verilemeyeceğine hükmederek, ilgili ihaleyi iptal etmişti.
Şimdi iktidar partisi, Meclis'ten, Danıştay'ın bu kararını geçersiz kılacak bir yasa geçirmeye çalışıyor.
Neden acaba?
Mayın temizleme işiyle organik tarım işi, "Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı" misali, birbiriyle tamamen alakasız işler; bu alakasız işleri Türkiye-Suriye sınırına yerleşmek için alakalandıran güçlerin lobi faaliyetleriyle mi karşı karşıyayız?
"Efendim, orada 600 bin küsur mayın var; bu mayınları temizlemek çok zor, çok tehlikeli, çok pahalı bir iş; birilerine bu işi yaptırabilmek için 'yap-işlet-devret' formülünü uygulamaktan başka çaremiz yok" denilebilir tabii.
Ama o zaman da sorarlar adama:
"50 yıl öncesinin teknolojisiyle imal edilen mayınlar Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bugün ulaştığı teknolojik olanaklarla nasıl imha edilemez?"
Nitekim CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol bu soruyu soruyor.
İyi de ediyor.
Fakat hükümetten öğreniyoruz ki, Genelkurmay Başkanlığı, mayın temizleme işlerinin NATO İkmal ve Bakım Ajansı'na (NAMSA) verilmesinin uygun olacağı yönünde görüş bildirmiş.
İsrail'in HERON teslimatında sorun çıktığı için kendi insansız casus uçağını kendi imkânlarıyla üretmeye karar verdiğini öğrenmekten mutluluk duyduğumuz Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kendi mayınlarını başkalarına temizletmeyi uygun görmesi biraz tuhaf kaçsa da, hadi neyse, o iş Türk subaylarının keskin gözetimi altında NAMSA tarafından yapılsın diyelim; stratejik bölgenin yabancı firmalar / ülkeler tarafından kontrol edilmesine imkân tanıyan bir yasal düzenlemeye niçin ihtiyaç duyuluyor?
İktidar partisi yetkilileri 'önce hizmet alımı için şartları zorlayacağız, bu mümkün olmazsa yap-işlet-devret formülünü uygulayacağız' diyerek ve ihalenin yerli firmalara da verilebileceğini belirterek komplo teorilerini etkisiz hale getirmeye çalışsalar da, mezkûr yasa tasarısının üzerindeki İsrail gölgesini kaldıramıyorlar… "Türkiye-Suriye sınırında yabancıların şu veya bu şekilde kontrol sahibi olmalarına asla izin vermeyiz; o bereketli topraklar kendi halkımızın istifadesine sunulacak" diye kestirip atsalar ya!
Muhalefet, AK Parti'li birçok milletvekilinin de şüpheyle yaklaştığı yasa tasarısı ile ilgili olarak, şu soruları soruyor:
"Türkiye sınırlarında 1 milyonu aşkın mayın var; 2014'e kadar bütün mayınların temizlenmesini öngören Ottawa Sözleşmesi gereği, tarıma açılamayan yerlerdeki mayınlar nasıl temizlenecek?"
"Neden gerekli teçhizat alınarak Genelkurmay Başkanlığı'nca temizlik yapılmıyor ve araziler TİGEM aracılığıyla halkın kullanımına sunulmuyor?"
"Ortada maliyet yok. 50 milyon dolardan başlayıp 1.6 milyar dolara kadar çıkan hesapta gerçek maliyet ne? Neye dayanarak 44 yıllığına tahsis yapılacak?"
"Arazinin Suriye tarafında 560 kuyudan günde 500 bin varil petrol çıkarılıyor. Üst kullanım hakkını alan firma petrol aramaya izin verecek mi?"
"Arazinin mayınlardan temizlendiğini kim onaylayacak? Üçüncü şahıslarla ilgili can kaybı olursa bedelini kim ödeyecek?"
Bu yasa tasarısını hazırlayanların kesinlikle kötü niyetli olduğunu iddia edecek değilim; ama kamu vicdanını rahatlatmak konusunda hiç başarılı olmadıkları, hatta bu yönde doğru dürüst çaba göstermeye bile tenezzül etmedikleri kesin.
Şüpheleri besleyen tuhaf bir 'ketumluk' sergiliyorlar.
Muhalefetin yukarıda mezkûr sorularını bir an evvel cevaplamazlarsa, şaibe bulutu iyice büyür.
YENİ ŞAFAK