Suriye Rejimine İş Çevrelerinin Desteği

Suriye'deki Baas rejiminin sermaye ve işadamlarıyla bağını ortaya koyan Bassam Haddad'ın makalesi...

HAKSÖZ-HABER

Baas rejimini ayakta tutan işadamlarıyla rejimin karşılıklı oluşturduğu çıkar örgütlülüğünü kaleme alan Bassam Haddad'ın makalesini sitemiz okuyucuları için Adem Levent kardeşimiz Merip Reports'dan çevirdi:
 

Suriye Rejimine İş Çevrelerinin Desteği

Bassam Haddad / Merip Reports / Bahar 2012 

Suriye isyanında yaklaşık bir yıl içinde 7500’den fazla Suriyeli öldürüldü, çokça yazı ve rapora rağmen büyüyen çatışma iyi anlaşılamadı. Suriye toplumu ve politikasının ciddi bir analizi yerine güncel gelişmelere dayanan yorumlar öne çıkıyor.  Başlarda baskın argüman, Baas rejiminin hızlıca çökmesi yönündeyken; sonradan rejimin dayanıklı olduğu iddia edildi. Konuya geniş bir perspektiften pek bakılmıyor. Ne yazık ki, buna dair bir çaba görüldüğünde de çoğunlukla kültürel faktörler, mezhepçilik faktörleri öne çıkartılıyor. Mevcut durumun karşılıklı bir yenişememe hali olduğu düşünülüyor.

İsyanın nedenlerini veya ihtimallerini anlamak için örtük bir tek faktör yok.  Bununla beraber inatçı bir temel gerçek var: Rejim homojen ve birlik içindeyken, toplum heterojen ve bir dereceye kadar da ayrılmıştır. Doğal olarak rejim, on yıllardan fazladır, mezhep ve etnisite, sınıf ve din ayrımlarını artırmıştır. Bu arada rejim, üst yönetimde birliği kurmak için askerî ve güvenlik hizmetlerini desteklemektedir ki, rejimin kaderi bunlara bağlıdır. Fakat sürekli olarak böyle bir Suriye analizinde atlanan veya kaçırılan bir şey var: 1970’lerin başında, iş dünyasında rejimin oluşturduğu, iş elitleri ve devlet memurlarının birbirlerine eklemlendiği sermaye ağları. Hem geçmişte hem de şimdiki dönemlerde yaşanan krizde bu bağlantılar ortaya çıkmaktadır.

1970’te Hafız Esed iktidara geldikten sonra, 1960’lardaki Baasçı uluslaştırma dalgası, bu dalgadan kötü bir şekilde etkilenmiş olan büyük şehirlerde, özellikle de Şam ve Halep’te merkezileşen muhafazakâr büyük işadamlarına uzandı. Sanayi ve Ticaret Bakanlığındaki muhafazakârların bağlantıları yenilendi ve rejim sürekli sermaye ile desteklenen seçilmiş işadamları ve kilit uzmanlarla çift taraflı ilişkileri yabancı şirketlerle kurdu. Bu işadamları farklı temellerden gelmekteydiler. Bazıları 1950’lerdeki bastırılan ticaret sınıfı ve eski burjuvalardan gelmekteydiler. Diğerleri ise 1973 sonrası petrol krizinden yararlanan hâkim kamu sektöründen gelen figürlerdi. Bu işadamlarının çoğu devletin gölgesi gibi çalıştı, kamu sektöründen ihale aldılar fakat diğer yeni girişimciler hızla gelişen yeni iş ağlarından faydalandılar.

Bu uzlaşma, rejimin karşılaştığı 1970’lerin sonlarında ve 1980’lerin başlarında, Müslüman Kardeşlerin öncülüğünde yürütülen isyanla bozuldu. Esed, Müslüman Kardeşlere, geleneksel piyasadaki unsurlara ve küçük tacir ve zanaatçıya zarar vermek için bir sürü siyasi yasa çıkardı.

Aslında, devlet 1973 petrol krizi sonrasında Körfez sermayesine dayanan devlet destekli/yönelimli büyük girişimciler eliyle orta ölçekli ticaret sınıfını eritti. Bu faktörler ülke geneline yayıldı ve zaten büyük çoğunluk tarafından Alevi-sapkın olarak nitelenen rejime karşı Suriye’nin şehirli Sünni çoğunluğunda büyük rahatsızlıklara yol açtı. Baas döneminde devletin gözetiminde geniş devlet destekli iş girişimlerinin üçlü troykaya verilmesi işleri daha kötüye götürdü. Bu troyka Saib Nahhas, Osman el-Adi ve Abdurrahman el-Attar’dan oluşmaktaydı. Rejimle olan bu anlaşma, İslami eğilimli küçük iş sahibi Sünniler ve devlet arasında gerilimi artırdı.

Müslüman Kardeşlerin meydan okuması 6 yıldan daha fazla sürede sonlandırıldı. Hafız el Esed’le uzlaşan üçlü troyka modeline göre kentli Sünni tacirler inisiyatif aldılar. Sonradan Suriye Ticaret Birliğinin başkanı olacak Bedreddin el-Şallah, tarihî “1982 Buluşması”nda Esed’e rejimi destekleyeceğine dair söz verdi. Rejim en az 15 bin kişiyi öldürerek Hama’daki isyanın üzerine gitti. Ağır silahlı araçlarla gerçekleşen zalim saldırı, Müslüman Kardeşler için uzun süreli bir yenilgiyi ifade etmekteydi. Ayrıca Şallah’ın geleceği rejimin kaderine bağlanmaktaydı.

1982 sonrası, resmi olmayan devlet–iş ortaklığı büyüyerek devam etti. Büyük işadamları belli mallarda ticaret koruması, vergi istisna ve indirimi ve kamu sektöründe ihale gibi çeşitli özel ayrıcalıklar aldılar. Bu ortaklık 1980’lerin sonunda olgunlaştı ve ekonomi politikasını orantısız bir şekilde etkiledi. Bunun zirvesi devlet memurları ve özel işadamlarından oluşan ve ekonomi politikasını yönlendiren 5 yıllık sosyalist planlamalar şeklinde adlandırılan İdare Komitesiydi. Buradaki “özel”in yeni bir anlamı vardı. Çünkü buradaki “özel” işadamlarının çoğunun ya kendisi devlet memuruydu ya da ortakları ve akrabaları. Politika “yapıcıları” ve “alıcıları” aynıydı ve bazen bu aynı maddi iskeletten dolayı politika yapımında rüşvet çok yükseklere yerleşiyordu. 1990’larda, bu şemanın zirvesinde resmi Başbakan Mahmud el-Zubi vardı. En yüksek devlet memurları hızlı kâr elde etmek için kırdan ziyade kente yönelerek ticarete giriştiler. Bunların çoğunluğu arasında Zubi, araba satış bayisi ve lüks mallar üreticisi olarak, Haddamlar (Abdulhalim daha sonra Başkan Yardımcısı oldu) ve Tlaslar (Mustafa daha sonra Savunma Bakanı oldu) gibi çok başarılı oldu. İleri sınıfın önde gelenlerinden Cumhurbaşkanının eşinin yeğeni olan Rami Mahluf ise turizmi, serbest ticaret bölgelerini ve sonradan da telekomünikasyonu ele geçirdi.

1990'ların sonlarına gelindiğinde, Esedler kendi imajlarına göre oluşturmuş oldukları iş çevrelerini/cemiyetini, yarı sosyalist devletten eş-dost kapitalizmine çevirdi. 1991’de başlayan ekonomik liberalizm, devletle ortaklığı olan işadamlarının kârlarına büyük etkide bulundu. Özel sektör kamu sektörüne göre büyüdü fakat halen özel sektörün zengin üyelerinin çoğunluğu devlet memurları, politikacılar veya onların akrabalarıydılar. 1990’ların ortalarındaki ekonomik büyümenin tescillenmesi, yüzyılın sonundaki ekonomik krizin ispat ettiği gibi,  tüketime çoğunlukla kısa ömürlü bir vuruştu. Büyüme oranları 1997’den 2000’lere 5-7’den 1-2’ye ve ötesine düştü.

Beşşar Esed 2000’de babasından sonra geldiğinde, Suriye ekonomi politikasının mimarları liberalleşme karşısındaki durgunluğu aşmak için devlet sübvansiyonlarını azalttı. Yaklaşık kırk yıldır ilk defa özel bankalara izin verildi ve borsa sil baştan kuruldu. 2005 sonrasında, devlet-işadamları işbirliği, devlet ve özel sektörün karışımına dayanan sosyal piyasa ekonomisi ile güçlendirildi. Rejim yeniden, Suriye’nin çoğunluğu küçük iş çevrelerinin pahasına olsa da büyük iş çevreleriyle işbirliğini pekiştirdi. Yandaşçılığı/eş dost kapitalizmini sürdürdü fakat ona yeni bir elbise giydirdi.

Rejimle ilişkili aileler öyle ya da böyle özel sektöre baskın oldu, ayrıca kamu sektörü kaynaklarını da bir şekilde kontrol etti. Esedleri ve Makhlufları içeren bu gruba Şeliş, el-Hassan, Necip, Hamşo, Hambouba, Şevket ve el-Es‘ad aileleri gibi yeni isimler de dâhil edildi. Rejim memurları, rejimin yakın destekçileri, geleneksel burjuvazinin kalın bir bandı ile yenilenen bu iş çevresi, Suriye toplumunu gelir ve bölgesel olarak kutuplaştırarak derin bir şekilde etkiledi.

2003 sonrası ardı ardına gelen sınırlı yağmur yağışı ve kuraklık kırdan kente -ki, 2009’da sayı 1 milyona çıktı- kitlesel bir göç başlattı, bunun sonucunda hâlâ devam eden sosyal ve bölgesel uçurum/boşluklar oluştu. Şam ve Halep gibi büyük şehirler, altyapı yatırımları açığı çıkan küçük şehirlere göre bu göçü daha kolay absorbe etti. İdlip, Der’a, Humus ve Hama gibi taşra şehirleri hinterlantları ile birlikte şimdi isyanın ana çatışma bölgesiler. Kırsal bölgelerde yaşam dirliği/geçimi, on yıllardır süren otoriter yönetimin yolsuzluğu, kentleşmenin etkisi ve yatırımsızlık, sübvansiyonların azaltılması ile tümüyle tükendi. Tunus ve Mısır isyanları, bu taşra eyaletlerinde yaşayan insanları, rahatsızlıklarını birlikte ve açıkça ifade etmeleri için motive etti.

Bununla beraber büyük iş çevrelerinden önemli ayrılma/ihanet olmadı, en azından Şam ve Halep’tekilerden. Bu sadakat sadece Mahluf gibi Cumhurbaşkanına kan bağı akrabası olanlar ile sınırlı değildi. Diğer büyük oyuncular rejimin destekleriyle ayakta kalan, rejimin ekonomik dayanağını sağlamanın yanı sıra kitlelere ve kamuda ilişkiler yürütülmesine finans sağlayan yüksek ailelerden gelenlerdi. Çoğu hoşnutsuz kimse, rejim değişikliği için sermayeyi yurt dışına çıkarmayı, canlandırmayı ve kendi özel isteklerini ifade etmeyi sınırladılar.  İsyanı destekleyenler ise bunu son derece dikkatli ve sessiz bir tarzda yaptılar.

Moğollar kaderlerinin rejimin desteklenmesine (yatırımlarla sarmalanmış rejimin emrine ve ayrıca rejimin emrinde haksız kazanç yıllarına) bağlı olduğunu çok iyi bilirler. Böylece taraf değiştirmek muhalefetin tahammülünde ve durduğu zeminde büyük bir kumar olacaktır. Büyük iş çevreleri rejimin dirençliliği için tek yükümlü değildir fakat rejim için Şam ve Halep’teki çıkar çevrelerini protestolarla atmak zordur. Rejim-iş çevreleri ittifakı 10 yıllardan fazladır devam etmekte ve son ana kadar bunun kırılması mümkün değildir. Büyük işadamlarının kamusal başarısızlıkları rejimin günlerinin sayılı olduğuna dair iyi bir işaret olabilir. O zamana kadar tüm gözler savaş alanında olacaktır.

---------------

Çeviri: Adem Levent / Haksöz-Haber

 

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm