Suriye Krizi: İşkencenin İzleriyle Yaşamak

Ömer Cibali’nin Şam’ın merkezinde bir binada yerin 3 kat altında 7x4 metrelik karanlık bir odada yaşadıklarına dair.

HAKSÖZ-HABER

Aşağıda okuyacağınız tanıklıklar Suriye’de Beşşar Esed’in zindanlarının sadece bir bölümünü tasvir ediyor. Lina Sinjab’ın BBC’ye yazdığı bu yazıyı Haksöz-Haber için Hasan Soylu tercüme etti.

***

İşkencenin İzleriyle Yaşamak

Ne bir pencere, ne hava alacak bir şey bulunmayan Suriye’nin en büyük toplama merkezlerinden birinde korku içindeki 100 kişinin bir arada olduğu boğucu bir yermiş!  

Bir tiyatro yönetmeni olan Ömer gözaltında geçirdiği 3 ayı hatırlarken, “İster oturalım, ister ayakta dikilelim, ortalama her birimize sadece 20 santimetre kare alan düşüyordu. Birbirimizin üstünde, kramplar içinde günü geçirmeye ya da bu halde uyumaya çalışıyorduk” diyor.

Her şeye rağmen Ömer şanslıymış. İşkence görmemiş ve belli bir müddet sonra çıkabilmiş. Orduda görev yapıyormuş kendisi ve Dürzi nüfusa mensupmuş. “Diğerleri, yani Sünni olanlar her gün işkence görüyorlardı” diyor.

Deralı 13 yaşındaki bir çocukla ilgili acı dolu anısını aktarıyor: “Kollarından asarak her gün 8 saat işkence yapıyorlardı. Ölmesi ve bu acıdan kurtulmasını diliyordum. Kafasını demir kapıya öyle vuruyorlardı ki, her defasında bu sefer ölmüş olmalı diye düşünüyordum ama yaşıyordu. Her işkence seansından sonra hücre arkadaşına bu çocuk ‘onlara ne yaptım ki, bunu bana yapıyorlar, bilmiyorum’ diyordu.”

Ömer serbest kaldıktan sonra Suriye’yi terk etmiş. Şu anda Beyrut’ta yaşıyor ve hapishane vakasının yol açtığı travmaların tedavisi için çaba sarf ediyor.

Amatör oyuncularla sergilenen oyunlar bir tür terapi aracı ama aynı zamanda da dünyaya Suriye’de cezaevlerinde nelerin yaşandığını hatırlatmayı da amaçlıyor. İspanyol yazar Antonio Buero’nun “Doktor Valmy’nin İkili Hayatı” adlı dramasını Beyrut’ta kültür merkezi gibi kullanılan bir dairede sergiliyor. Bir koltuk iki sandalye ve bir masadan oluşan bir dekor var.

Her ne kadar oyun İspanyol iç savaşı sırasında bir subayın hayatı üzerine olsa da hikaye Suriye’deki yaşananlara çok yakın temalar içeriyor. Oyunda subay mahkumlardan birine yapılan eziyetten ötürü cinsel iktidarsızlık yaşıyor. Fakat bunu ne kendisine ne de ailesine itiraf edemiyor, iktidarsızlığının zalimliğinin bir neticesi olduğunu söyleyemiyor.

Ömer “Hep başkalarına işkence yapanların kendilerini nasıl hissettiklerini merak etmişimdir. Evlerine, eşlerine ve çocuklarının yanına nasıl giderler?” diye soruyor ve ekliyor: “Ben gördüklerim hakkında konuşamam, bir insanın yaşayabileceği normal şeyler değil bunlar.”

Ömer travmasını tiyatroyla tedaviye çalışıyor ama binlerce insan bu yaşadıklarının yükü altında.

İnsan hakları örgütleri on binlerce insanın, kadınlar, çocuklar, yaşlılar da dahil olmak üzere rastgele tutuklandıklarını belgelediler. Pek çok insan için bombardımanda ölmek, cezaevine düşmekten çok daha iyi bir seçenekti!  

2011’den sonra 3 kere gözaltına alınmış olan bir protesto eylemcisi Lutfi, “İsyanın ilk günlerinde, cezaevlerinde bizi bekleyen vahşeti bildiğimizden ailelerimize yakalanmaktansa bir kurşunla ölmemiz için dua etmelerini söylerdik” diyor.

Cezaevinden sırtında ve ayağında yaralar ve psikolojik tahribatla çıkmış. “Beni terör mahkemesine sevk ettiler oysa hiçbir şey yapmamıştım” diyor. Lütfü’nün kimliği gözaltına alınması için yeterliymiş. İdlibliymiş ve Şam’ın Guta bölgesinde ikamet ediyormuş. 29 yaşında bir bankacı olan Lütfü’nün demokrasi ve laiklik yanlısı olmasına rağmen Sünni kökenli oluşu rejim açısından yeterli bir suç olarak görülmüş.

O da Suriye’yi terk etmiş. Bir daha tutuklanmaktan korkmuş. Yaşadıkları hakkında hiç konuşmuyor, kabuğuna çekilmiş, sadece yakın arkadaşlarıyla görüşüyor ve çok içiyor.

“Anlatmak o kadar zor ki, musluktan damlayan su sesi bile işkenceyi hatırlattığı için beni asabileştirmeye yetiyor. Unutmak istiyorum ama beceremiyorum.” diyor.

Suriye hükümeti ayaklanmanın sürdüğü 3 yıl boyunca tam 4 kez af ilan etmiş ama barışçıl protestolardan tutuklananlar dahi cezaevinden çıkamamışlar.

Abdulaziz Hayrı onlardan biri. Esed’e muhalif bir Alevi ve 2013’ten beri kendisinden haber alınamıyor. Mazin Derviş de Alevi kökenli bir gazeteci ve insan hakları savunucusu, 2012’den beri tutuklu. Ve Halil Matuk, adanmış bir insan hakları savunucusu, bir avukat, 2013’ten beri hapiste.

Bunlar Suriye cezaevlerinde bulunan sayısız barışçıl sivil muhaliften birkaçı sadece. Lütfü ve Ömer serbest kalacak kadar şanslılarmış. Başka binlerce kişi ise ki, pek çoğu işkenceden dolayı öldürülmüştür, bu şansa hiç sahip olamadılar!

Serbest kalabilenler ağır travma altındalar ve psikiyatrik yardıma muhtaçlar. Pek çok kişi bir gün bu savaş biterse Suriye halkının sadece savaş yaralarını tedavi için değil, cezaevlerinde yaşadıklarının psikolojik etkilerinden kurtulabilmek için de uzun bir zaman ihtiyaç duyduğunu iyi biliyor.  

-----------------------

Lina Sinjab / BBC
Çeviri: Hasan Soylu / Haksöz-Haber

 

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...