Suriye İhvan’ı ve handikaplar

Serdar Demirel

Hama katliamından önce Suriye Baas rejiminin gerçek alternatifi İhvan-ı Muslimin hareketiydi. Hama katliamıyla beraber İhvan hareketi önemli ölçüde tasfiye edildi; önde gelen kadrolarının kimisi öldürüldü, kimisi sonu meçhul bir şekilde hapishânalere tıkıldı, imkân bulanlar ise Suriye dışına kaçtılar. Böylece Baas rejimi önemli ölçüde rahatladı.

O dönemin konjonktürü bu kanlı tasfiye hamlesine müsaitti. İhvan hareketinden çekinen bölge ülkeleri ve Batı buna göz yummuştu. Bazı devletlerin desteği de söz konusuydu.

Bugün sürgündeki İhvan mensupları geriye dönüp baktıklarında ülke dışına kaçmanın bedelinin çok ağır olduğunu görüyorlar. Hama öncesi toplumun yüzde 70 civarında desteğine sahip olan İhvan, hâlihazırda bu desteği önemli ölçüde yitirmiş bulunmaktadır. Ülke dışına çıkmak yerine ağır bedeller ödenerek kalınsaydı belki daha hayırlı olacaktı diyenler az değil artık.

Bugün gelinen aşamada sürgündeki İhvan üyelerinin kahir ekseriyeti mutlak rejim değişikliğinden yana tavır almış bulunmaktadır. Hareket içinde rejimin köklü “reformlar” yapmasını, rejim değişikliğinin zamana yayılması gerektiğinin daha rasyonel ve maslahata daha uygun olduğunu söyleyen bir kesim de vardır. Ülke içinde bulunan ulemânın da bir kısmı böyle düşünüyor.

İşbirlikçi ulemâ müsveddelerini, vaziyeti kurtarmak için reform diyen ama amacı rejimi korumak olanları bunlar arasında değerlendirmiyoruz. Bu zaruri açıklamadan sonra yukarıda bahsettiğimiz reform yanlılarına dönebiliriz.

Reformu daha gerçekçi ve ehveni şer olarak gören bu kesim hâlâ Hama sendromu yaşıyor diyebiliriz. Rejimin güçlü olduğunu, büyük çaplı katliamlar yapmaktan çekinmeyeceğini iddia ediyorlar. Rejim büyük katliamlar yaptığında ise bunun Suriye’ye müdahale etmek isteyen başta Amerika olmak üzere Batı’ya sivilleri korumak adına Suriye’yi işgal gerekçesi sunacağı kanaatindeler.

Böyle olursa Suriye’nin sonu belirsiz bir sürece sürükleneceğini, katledilenlerin halk, kaybedenin bütün Suriye ve bölge, kazananın ise İsrail ve Batı olacağını belirtiyorlar. Bu riske girmek yerine bölge ülkelerinin garantörlüğünde güçlü ve köklü reformların yapılmasının bu oyunları bozacağına inanıyorlar. Bu anlamda Türkiye’ye özel sorumluluklar yüklüyorlar.

Bu yaklaşımın taraftarları her geçen gün azalıyor elbette. Daha son Cuma günü Humus, Hama, Lazkiye, Şam başta olmak üzere ülkenin farklı bölgelerinde rejim karşıtı gösterilerde içlerinde çocukların da olduğu 32 kişi katledildi.

Baas rejimi sivil göstericileri devlet terörüyle sindirmeye devam ettikçe rejimin gereken reformları yapmayacağı inancı pekişmektedir. Rejim akıl dışı tasarrufatlarıyla barışçıl dönüşümü destekleyen kesimleri bizzat kendisi yok etmektedir.

Rejimin mutlaka yıkılması gerektiğini söyleyen kitleler şimdilik Batılıların askerî müdahalelerine kapalılar. Ancak rejim büyük çapta katliamlar yapmaya başlayınca bunun böyle süreceğini söylemek pek de kolay gözükmüyor. Denize düşenin yılana sarılması misâli durum büyük çelişkileri bünyesinde barındırmaktadır.

Gerek Doğu’da gerekse Batı’da mukim olan sürgündeki muhaliflerle Suriye içindeki muhalifler arasında da güçlü koordinasyonun bulunmaması muhalefetin bir başka önemli zaaf noktasıdır.

Direnişe öncülük eden kadroların bu handikapları aşmasının kolay olmadığı teslim edilmelidir. Ama Suriye’yi kurda kuşa yedirmemek de birinci derecede onların görevidir. Türkiye’de bu tarihî dönüşüm sürecinde elinden geleni yapmak mecburiyetindedir.

YENİ AKİT