HAKSÖZ-HABER
Oğuz Demiralp, T24’teki köşesinde onuncu yılı münasebetiyle Suriye İntifadasını konu alan bir yazı yazdı.
Bazı tespit ve yaklaşımları tartışmalı olmakla birlikte, genel olarak tutarlı ve hakkaniyetli şekilde tanımlanabilecek böyle bir yazının T24’te yayımlandığını görmek doğrusu Suriye meselesine yaklaşımda vicdanın halen büsbütün körelmediğine dair umudu perçinliyor.
Oğuz Demiralp’ın “Suriye faciası unutuluyor mu?” başlıklı yazısından öne çıkan bazı vurguları aşağıya iktibas ediyoruz:
-Geçtiğimiz hafta Suriye faciasının başlamasının 10'uncu yıldönümüydü. Uluslararası kamuoyunda yeterince anımsandığı izlenimini almadım. BM Genel Sekreteri 10 Mart günü bir açıklama yaptı. Suriye konusunun birinci sayfalardan düştüğünü alaylı şekilde belirttikten sonra 10 yıldır neler olup bittiğini başlıklar halinde anımsatmaya çalıştı.
BM İnsan Hakları Konseyinin kurduğu Suriye Bağımsız Araştırma Komisyonu da on yılın özetini içeren ve bugünkü durumu betimleyen ayrıntılı bir rapor yayımladı. Bizim ülkede böyle raporları kim okudu, okur, bilmiyorum, ama "Suriye faciasının boyutlarını anlamak için bu belgeye bir göz atın" derim (A/HRC/46/54). Okudukça insanın tüyleri ürperiyor, dünyaya, insanlığa lanet edesi geliyor. Suriye faciası uluslararası toplumun utanç verici bir başarısızlığıdır. Sadece şunu ya da bunu aptalca suçlamanın bir anlamı yoktur. Sorumluluk kolektiftir...
Rapor bize facianın başlangıç günlerini de anımsatıyor. 14 yaşındaki Thamir Al-Sharee ile 13 yaşındaki Hamza Ali Al-Khateeb'in işkenceyle öldürüldükleri günlere geri götürüyor bizi. Gene o sıralarda 13 Ağustos 2011 günü, Al Ladhiqiyah'da Suriyeli bir subay 2 yaşındaki bir kızı ilerde gösterici olmasın diye öldürmüştü, bir tanığın doğrulanan ifadesine göre. O yıl 256 çocuk yaşamını yitirdi çatışmalarda. O yıldan beri çocuklar gün görmedi Suriye'de. Nüfusunun yarısı yerinden edilmiş, harap olmuş bir ülke. 10 yıldır insan hakları felaketi yaşanıyor Suriye'de. İhlal edilmedik insan hakları ve insani hukuk kuralı kalmadı…
-Esad kendisinin yönetemeyeceği bir bütün Suriye yerine iktidarını sürdürebileceği yarım Suriye'yi tercih eder. Öte yandan, Kürtler Rojava'da ayrı yönetim denemesini sürdürüyor. Bizim dışımızda kimsenin bundan büyük bir rahatsızlık duymadığı görülüyor. Suriye'de bir bölünmüşlük hali sanki statükoya dönüşmüş gibi. Büyük çatışmalar ve nüfus hareketleri olmadıkça dış dünya da eskisi gibi yakından izlemiyor, yavaş yavaş unutuyor Suriye'yi. İşlenen suçlar da yapanların yanına kalıyor, çoğunluğun umrunda değil sanki…
-Var mı bir Suriye vizyonumuz? Bizim açımızdan Suriye sorunu YPG/SDG'ye indirgenmiş görünüyor. Bu yapılanmaları bizim dışımızda hiç bir gücün terörist olarak görmemesi de işimizi kolaylaştırmıyor. Hele ABD'nin tavrı! Suriye Kürtleri konusunda ABD ile ortak bir anlayışa varabileceğimize dair bir işaret var mı? Peki, Astana sürecinden karşılıklı birbirini idare etmek dışında ciddi bir beklentisi olan kaldı mı? Son toplantının ortak bildirisini gördük. Dişe dokunur öğeler içerdiğini söylemek güç…
Türkiye'nin YPG / SDG konusunun ötesine geçen, Suriye sorununu bütün bir olarak kavrayıp uluslararası camiayı diplomatik açıdan hareketlendirecek yeni bir yaklaşım geliştirmesi şarttır.