Röportaj: Muhammet Erkam Bülbül / Sinefesto.com
Halis Cahit Kurutlu’nun senaryosunu kaleme aldığı, Murat Onbul’un yönettiği Der’a da o filmlerden biri. Suriye’deki iç savaşın ilk dönemlerini anlatacak olan film Suriye’de, Halep kentine bağlı Cerablus ilçesinde çekilmeye başlandı. Biz de çekimlerin başladığı ilk günde Halis Cahit Kurutlu‘ya sorularımızı yönelttik.
Der’a filmi neyi anlatıyor? Filmi izleyecek olanlar nasıl bir hikayeyle karşılaşacak?
Der’a filmi Türkiye’de üniversite öğrenimini tamamlayarak ülkesine, yani Suriye’ye dönen
Ali’nin, kendisini Esed rejimine karşı verilen direniş mücadelesi içerisinde buluşunu konu
ediniyor. Birçok faktörle birlikte Suriye’de yaşanan özgürlük savaşını anlatıyor diyebiliriz. Savaş insanlık tarihinin en önemli olgularından biri. Acıları, fedakarlıkları, yenilgileri ya da zaferleri getiren bu olguyla birlikte bir toplumun duygularına, arayışlarına, yaşanmışlıklarına gerçekçi bir şekilde temas ediyoruz. Zaten filmin hikayesi protestolara katılmış eylemcilerle yapılan mülakatların ve yaşanmışlıkların derlenmesiyle, yani gerçek bir hikayeden hareketle kurgulandı…
Der’a filminin Suriye’de yaşananları daha iyi anlamaya katkı sağlayacağından söz
edebilir miyiz?
Bu bizim filmi yapma amaçlarımızdan biri. Sınırımızda yaşananlara karşı toplumsal bilincin
sağlıklı şekilde oluşması gerekiyor. Türkiye’nin Suriye’de olan biteni anlaması, ülkemizdeki
sığınmacıları ve insan olarak almamız gereken tavrı daha iyi kavramaya ihtiyacımız var. Savaş salt ölme-öldürme üzerine kurgulanmış değildir. Clausewitz’in dediği gibi “Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır.” Bu film aynı zamanda böyle bir çözümleme yapıyor. Türkiye’nin uluslararası alanda insani ve vicdani sorumlulukla savunduğu iddiaları,
sanatsal gereklilikleri göz ardı etmeden destekleyecek bir sinema filmi ortaya çıkarmak amacındayız.
Bu durumda filmin uluslararası bir önem ve değer taşıdığını vurgulamak
mümkün mü?
Elbette mümkün. Olaylar coğrafyamızda yaşanıyor ama etkileri de gerekçeleri de uluslar arası ölçekte. Adil yönetim talepleri, temel insan hak ve hürriyetleri, demokrasi ve özgürlükler gibi kavramları işlemesi bakımından film ayrıca evrensel bir boyuta
sahip. Suriye’de yaşanan savaş, protestolar ve direniş bölgesel olmakla evrensel dışında duruyor değil. Amaçları bakımından bütün insanlık tarihinin haklı mücadele sebeplerine dayanıyor. Bu sebeple filmin uluslar arası alanlarda da ilgi uyandıracağına inanıyoruz.
Sinemanın politika için araçsallaştırılması bir handikap değil mi? Bu durumda
sanatsal kaygıların geri planda kalmasından endişe duymuyor musunuz?
Hayır. Biraz önce de ifade ettiğim gibi sanatsal gereklilikleri bir kenara bırakmış değiliz; ancak şunun unutulmaması lazım: Bugün küresel siyasi stratejiler, küresel kültürel iktidar büyük ölçüde sinemanın ve müziğin etkin rolünden yararlanıyor. Bu anlamda da bir savaş yürütülüyor. İsmet Özel’in “çatışmalar cephede savaş arkalardadır” dizesi bu durumu çok iyi anlamaya yeter. Hollywood bu anlamda çok önemli bir rol oynuyor. Amerika eğer küresel bir aktör olarak birçok konuda üstünlük
sağlamışsa bunda Hollywood’un önemli bir katkısı vardır.
Filmi izleyenlerin Suriye’de yaşananlarla ilgili algısında bir değişiklik olacağına
inanıyor musunuz?
Bütün ekip olarak buna en başından beri inanıyoruz. Zaten bu inançla yola çıktık. Filmin bütün aşamalarında hikayenin gerçekliğini yansıtmaya çalıştık. Politikanın cazibesi hikayenin gerçekliğinden baskındır. Bu çerçevede gelebilecek eleştirileri de elbette saygıyla karşılayacağız. Yine de tecimsel hiçbir kaygıya yer vermeksizin gerçekleri anlatmakta karar kıldık. Filmi izleyenler hakikati izleyecekler.