Suriye Diye Bir Yer Vardı

Suriye’de TSK ve muhaliflerin kontrolünde bulunan bölgeleri ve kampları ziyaret eden Aynur Karabulut kardeşimiz gözlemlerini Haksöz okurları için kaleme aldı.

AYNUR KARABULUT / HAKSÖZ-HABER

Suriye Diye Bir Yer Vardı

68.500.000 kişi.

68.500.000 hikaye.

68.500.000 hayal.

68.500.000 yolculuk.

68.500.000 vatanına hasret insan.

68.500.000 kaybedilmiş şans.

68.500.000 evini özleyen insan.

68.500.000 hayal edilemez trajedi.

68.500.000 anılarla dolu kafa.

2017 sonunda tam 68.500.000 kişi yerinden edildi. Birleşmiş Milletler Mülteciler yüksek Komiserliği dünya çapında yerinden edilmiş 68,5 milyon insan olduğunu açıkladı. Yerinden edilen 68,5 milyon insanın yüzde 53’ünün de çocuk olduğu vurgulandı.

Bu korkunç tabloya baktığımızda hala bunların ülkemizde ne işi var diyenleri anlayabilmiş değilim. Savaşın ilk gününden beri savaş mağduru muhacir kardeşlerimizin sınavından ziyade bu sınavı bizim nasıl vereceğimiz kısmı ile ilgilendim. Bu noktada birçok güzel insan tanıdım ama bir o kadar da bencil insan ile karşılaştım. İşin derinlerine indikçe bu ağır imtihanı herkesin geçmesinin kolay olmayacağını idrak ettim.

Bir kez gitmeye gör!..

Bir kez gitmeye gör; o masum, tertemiz, acının ve yokluğun en dibini yaşamış mazlum coğrafyaya... Artık bağlasalar duramazsın... Ve çok şükür ikinci kez özellikle Ramazan adına Halep kırsalında ki kamplara ziyaret gerçekleştirdim.

İHH Kilis Koordinasyon Merkezi’nin desteği ile 6 günlük bir çalışma için özellikle Dünya Yetimler Gününü kaçırmamak adına 30 Mayısta Kilis’te olacak şekilde yolculuğumuzu planladık.

AFRİN…

İHH Kilis Koordinasyon Merkezi üzerinden Öncü Pınar sınır kapısından giriş yaparak Afrin’e doğru 1,5 saat süren yolculuğumuz başladı. Özellikle Hatay üzerinden değil de, Kilis üzerinden ve Suriye’nin içerisinden Afrin’e yol almak enteresan, buruk ve heyecan vericiydi.

Yol boyunca üzüm bağları ve zeytin ağaçları eşliğinde devam ettik. Birçok güvenlik noktasından geçtik. Güvenlik noktalarında Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve TSK’ya bağlı Türk askerlerine rastladık. Hal-hatır sorduk birbirimize. Güler yüzleri, samimiyetleri, duru muhabbetleriyle bir anda Türkiye’deymişim  gibi hissettim. Afrin’e yaklaştıkça tepelere kurulu köylerden gözlerimizi alamadık. Afrin; mimari, alt yapısı ve derli toplu oluşuyla diğer Suriye beldelerinden ayrılıyordu. Birçok taş yapı ve tarihi geçmişi olan binaların arasından geçmeniz mümkün. Çarşısı kıpır kıpır, hayat gayet normal seyrinde devam ediyor. Afrin’de güvenlik tamamen sağlanmış durumda. Birçok yerli ve yabancı STK yardım faaliyetlerini sürdürüyor. Geri dönüşler hızla devam ediyor.

Duvarda asılı kalan hayaller…

Afrine girdiğiniz anda yardım almak için küçük küçük gruplarla karşılaşmanız mümkün. Mıntıkayı bilmiyorsanız “ ne oldu bir olay mı çıktı” diye düşünebilirsiniz. Birçok STK bölgede yardım dağıtımlarında bulunuyor. Sıcak yemek, ekmek, gıda kolisi, yatak, halı gibi elzem ihtiyaçları almak isteyenlerin uzun kuyruklarına Afrin’in her bölgesinde rastlamak mümkün. Şuana kadar Suriye de gezdiğim yerler arasında Afrin şehir yapılandırma, mimari ve alt yapı çalışmaları açısından en düzenli bölge diyebilirim. Tepelere kurulan köylere hayran kalmamak elde değil. Afrin’de güvenliğin sağlandığını ve hayatın kaldığı yerden devam ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Güvenliğin şehir yapısına zarar vermeden sağlanması bölge halkının Türkiye’ ye hayranlıklarını bir kat daha arttırmış. Bölgeyi Azzez ile karşılaştırdığımda Azzez halkının gözlerindeki tedirginlik, güvende hissedememe ve belirsizliği, Afrin de yaşayanlarda görmedim. TSK yönetiminde ki askerlerin güler yüzleri, sempatik davranışları ve bölgeye hakim oluşu halkın güvensizlik, belirsizlik gibi endişelerini ortadan kaldırmış. ÖSO’nun güvenlik noktalarını sıkı tutmaları ufak tefek güvenlik ihlallerini önlemiş oluyor...

İlk olarak; İHH’nın projesini çizdiği ve tadilatına başladığı ilk okulu gezdik, gezerken çok karışık duygular yaşadık.

Okul içerisine girdiğimizde ÖSO askerlerinin dinlenme için orayı kullandıklarını gördük. Müsaade isteyerek okulun içerisine girdik. Koridorlardan geçerken, sınıflara girerken okulda birçok anısı olan ve terk etmek zorunda kalan çocukları, öğrencileri düşünmeden edemedim. Tam böyle düşünürken sınıftaki duvarlarda birbirinden güzel bence şaheser olacak kadar iyi çizilmiş resimleri farkettim ve içim cız etti. Çünkü ben bir anneydim ve çocuklarımın okulda yaptığı bütün etkinlik, çizdiği bütün resimleri hatıra olsun diye dosyalayarak saklıyordum. Ama bu çocuklar çizdikleri muhteşem resimleri duvarda bırakmak zorunda kalmışlar. Bu düşünce ile okulun bahçesinden ayaklarım geri geri gitmesine rağmen uzaklaştık. Yol boyunca aklım, düşüncem o okulda, resimlerde ve hangi duygularla çizdiğini anlamaya çalıştığım çocuklarda ve o çocukların akıbetinde kaldı.
Okuldan sonra İHH’nın Afrin’de ki dağıtım birimine geçtik. Yakınlarında bulunan ilkokul ve park çalışmaları için incelemelerde bulunduk. Harabeye dönmüş okulun tadilatına başlandığı gibi bahçesine kurulacak park çalışması da başlatıldı. Oradan ayrılıp İHH’nın Gezici Aş evi ziyaret edildi. Aş evinde pişen yemekler sıraya giren ailelere sıcak sıcak dağıtılıyor. Çarşısını, kurşunlanan camiyi, meydanını ve sokaklarını gezdik. Yıkılan harabeye dönen Suriye’nin birçok şehrine baktığımızda; Afrin’de, Türkiye’nin titiz ve dikkatli çalışması bir kez daha dikkat çekiyor.

TERKEDİLMİŞ BİNALARDA İZİ KALAN HAYATLAR…

Afrin’de terkedilmiş bir binanın içinde gezerken; Savaşın, terk edilmişliğin, çaresizliğin ne demek olduğunu iliklerime kadar hissettim. Geçtiğim koridorlarda ev ahalisini hayal ettim; açtığım kapılardan geçerken, kimbilir hangi mutluluk ile kaç kez açıldı o kapılar fikrinin aklıma düşmesine mani olamadım.. Dolapta duran elbise askıları, balkonda ki çocuk terlikleri, odanın birinde yerde duran çocuklardan birine ait sapan, mutfakta asılı bulaşık rafından tutun da kırık dökük camdan sallanan yırtık perdeye, çıktığım basamaklara kadar yaşanmışlığın ve aniden bu yaşanmışlığı terk etmenin verdiği buruk bir acı yaşadım... Terk ederken ne hissettiler, nasıl ayrıldılar... Kocaman asma bahçelerini arkalarında bırakıp giderken son kez dönüp baktılar mı acaba? Yada kaçarken yaşamayı, hayatta kalmayı başardılar mı?

Savaşın kazananı yoktur... İnsanlığını koruyarak kazanan insanlar ve insanlığını yitirerek kaybeden insanlar vardır her savaşın sonunda... İnsanlığını, vicdanını, merhametini koruyanlardan olalım... İnsanlık kazansın.

SICCU KAMPI

Afrin’den birçok farklı duyguyla ayrılıp Sıccu kampına geçtik. Kampın çadırlarını ve konteynırlarını gezerken kampın uğultusu, yoksulluk ve garibanlığı arasından İHH tarafından İstanbul İtfaiyeside görevli itfaiyecilerin katkılarıyla yaptırılan Şehit Onbaşı Taner Çebi Yetim Anaokulu’na yöneliyoruz. Kapı açıldığında saniyeler içerisinde kendimizi bambaşka bir dünyada buluyoruz... Bu sebeple çocuklar adına yapılacak her kalıcı proje büyük önem arz ediyor. Doğdukları günden beri çadırkentin dışında ki dünyadan bi haber olan çocuklar için hepimizin taşın altına elini koyması gerekiyor. Büyük bir nesil elimizden kayıp gidiyor hemde gözlerimizin önünde.

El-Bab'da hayat devam ediyor!....

Yıkılan binaların altında açık dükkanlar, harabeye dönmüş sokaklarda kurulan pazarlar, her köşesinde savaşın izlerini görebileceğimiz en büyük ilçelerden El-bab... En çok hasar alan yerlerden. Bu yaşanabilir hale getirilmiş durumu. Öncesi girilsin gibi değilmiş.... En az insan sayısı kadar Motor bulunuyor... Motordan sonra “pat pat” denilen arkası küçük römorklu Motorlar geliyor. Bu sebeple fazlasıyla egzoz yutmanız söz konusu... Çarşısında bakırcılar, Çin ve Japon işi ürünler satan kapalı pasajlarına çokça rastlayabilirsiniz... Bakırcıda ki antika parçalar sizi eskiye götürecektir... Mimari olarak Bizans mimarisinin örneklikleri mevcut... Yıkık dökük harabe bir mıntıkada El-Bab’ın kalabalıklığı, Motorların sesi, sizi alıp başka diyarlara götürüyor... Zihnen yoruluyorsunuz, empati kurup tasavvur etmekten ötürü... Bir anda bir yoksunluk yaşayabiliyorsunuz... Binaların her tarafından sarkan yüzlerce kablo, yıkılmış binalar, her halinden mazlum olduğunu göreceğiniz insanlar, uzaklara dalan yaşlılar, tedirgin çocuklar, yorgun ve bıkkın simalar... Çocuklar boynumdaki makinadan ürktükleri için çoğu zaman kullanmadım. 5 gündür geziyoruz Suriye’de... 0-5 yaş çocukların dışında gülen, şakalaşan hiç kimseyle karşılaşmadım maalesef... Halk gerçekten bıkmış ve yorulmuş belirsizlikten... Kamplarda durum vahim... Sadece İHH ve benzeri çatı kuruluşlarla çözülecek bir şey değil... Artık kalıcı projeler yapılmalı, çok acilen çadırlar konteynır veya başka kalıcı binalara dönüştürülmeli... Bu şehrin imarı yıllar sürecek... Haleplilerin gidebilecek hiçbir yeri yok... Başta himayesine alan Türkiye hükümeti olmak üzere bütün STK lar toplanıp iş bölümü ile kalıcı çözümler üstlenmeli... HALK YORGUN, HALK BİTKİN, HALK BIKKIN... Bir kaç yıl daha böyle duramayacak kadar tahammülsüz artık. Kamplarda Aşiretler arası çatışmalar, uyuşturucu madde bağımlılığı ve ticareti, fidye için adam kaçırma gibi sorunlar sıklıkla yaşanırken LGBT gibi kişilik bozukluğuna ilgi duyan gençler yavaş yavaş kendini göstermeye başlamış. Bu sorunlar için acil önlem alınmazsa sorun hızla büyüyüp önlenemez bir hal alacaktır. Kalıcı projelerle çözümler şart…

BİR LİDER HALKINA KARŞI NASIL BU KADAR ACIMASIZ OLABİLİR…

Büyük hasar gören bölgenin en büyük camisini gezerken bir lider halkına karşı nasıl bu kadar acımasız olabilir diye düşünmeden edemiyorsunuz. İHH tarafından mekruh bir bina iken onarılan, boyanan ve şirin bir ana okuluna dönüştürülen minik yeri gezdik. Eğitimin ne kadar eksik bırakıldığını, en büyük mağdurun çocuklar ve kadınlar olduğunu bir kez daha anladık. Bir kağıda dokunmanın, bir boyama yapmanın o çocuklar için ne kadar önemli olduğunu anlatmak imkansız. Birkaç saatliğine de olsa çocukların savaş psikolojisinden çıkıp orada zaman geçirmesi çok önemli ve çocuklara çok şey katıyor. İHH’nın bu kadar güzel ve kalıcı projeler yapması gurur verici. Anaokulundan ayrılıp İHH tarafından kurulan ve organize edilen; Elbabda ki giyim mağazasına geçiyoruz. Giyim mağazasında Türkiye’den infak sahiplerinin verdiği sıfır kıyafetler klasik bir giyim mağazası şeklinde tasarlanmış.İHH Babüsselam tarafından öncellenmiş ve yardım için uygun görülmüş ailelere 7000 Suriye parası yani 70 TL Türkiye parası karşılığında giyim kuponu veriliyor. Bu kuponla aileler giyim mağazasına gidip o meblağ kadar alış veriş yapıp ihtiyaçları olan giyimleri alabiliyorlar. Mağaza görevlisi ile konuşurken mağaza için özellikle 16 yaş ve altı; erkek-kız çocuklar için iç ve dış giyim ihtiyacı olduğunu vurguluyor. Mağazalarda sergilenen kıyafetler yetersiz olduğu için herkese yardımcı olamıyoruz, yetişemiyoruz maalesef diyor. Bu gibi mağazalar için bizlerin daha çok etiketi üstünde kıyafet infakında bulunmamız gerekiyor.

MAARE KÖYÜ

Maare köyünün Esed’ in elindeki Humhuş köyü ve PYD’ nin elindeki Ahras köyüne sıfır noktasındayız, ötesine gidilemiyor. Maare, Cibrin ve Kafarkalbin bu üç köy Muhalifler için kilit köyler ve çok önemliydi. Çünkü sadece bu köylere hakimdiler ve eğer bu köyleri kaybetmiş olsalardı muhalif diye bir şey kalmayacaktı, bütün bölgeler, Esed, Işid ve Pyd nin kontrolüne geçecekti. Bu sebeple civar bütün bölgelerden muhalifler bu üç köye yönelerek çetin bir çatışmaya girip ölümüne teslim etmemiş, geri çekilmemişler. Her ölenin yerine yeni bir muhalif gelerek çatışmaya devam etmiş. Çok fazla can kaybı olmuş, ki toplu mezar yapacak kadar!.. Üç taraftan saldırıya uğrayan köyler siyasi adımların devreye girmesi, Işidin ve Pyd nin geri çekilmesi ile muhaliflerde kalmış....

Anlatılanları dinledikçe şaşkınlık ve üzüntümüzü gizleyemiyoruz. Maare köyü sıfırdan yapılanıyor diyebiliriz...

Kampta temel yaşam şartları...

İHH tarafından kamplarda ayda 1 defa gıda kolisi, Yılda iki defa iki bayramda 70 TL lik giyim kartı verilebiliyor.... Çadırlarda haliyle buzdolabı olmadığı için buz satıcılığı çok yaygın. Güneş panellerinden üretilen elektrikle; çadırların içi mum ışığı diyebileceğimiz kadar ışık elde edilerek aydınlatılabiliyor... Kamp ana güzergahlarında; yine güneş panellerinden elde edilen enerjiyle ışık verilerek azda olsa aydınlanma sağlanıyor. 100 Kampa 7x4 Banyo ve 7x4 tuvalet bulunuyor... Faydalanabilmek için sıraya girmeniz gerekiyor. 100 çadıra bir muhtar tayin edilmiş ve sorunlar onun üzerinden görüşülüyor...

Kalıcı projeler büyük önem taşıyor. İçerde ki bütün çatı kuruluşlar veya yerel STK lar işbirliği ile danışıklı çalışmalar yapmalı. Sadece merkezi noktalarda çalışma yapıp diğer bölgeleri görmezden gelmemeliyiz...

Sahi neydi yokluk!...

Yokluğun tarif edilemediği, YOK kelimesinin yetersiz kaldığı, acının her halinin yaşandığı, KAYBETMEK kelimesinin bu insanların kayıpları karşısında yetersiz kaldığı anlar olur. Bugün öyle bir gündü. KELİMELER KİFAYETSİZ....DİL LAL... Eliniz kolunuz bağlı, onlar için hiçbir şey yapamıyorsunuz. Gözlerinin içine bakmaya cesaretiniz yok. Çorabının tekini kaybedince hayıflanan bizler kaybetmenin ne demek olduğuna birde bu açıdan bakalım!...


Bu insanlar; ellerini kaybettiler, kollarını kaybettiler, gözlerini, bacaklarını, ayaklarını kaybettiler. Akıllarını kaybettiler... Vatanlarını, topraklarını, evlerini, ocaklarını, bahçelerini kaybettiler. Çocuklarını, eşlerini, annelerini, babalarını, akrabalarını kaybettiler...
KAYBETMEK kelimesi anlam kaybına uğradı bugün benim için. Yetersiz kaldı...

Bir çarşıları, bir evleri, bir hayatları vardı. Bizim gibiydiler. Evsiz barksız en kötüsü de yurtsuz bırakıldılar. Ama Suriye’de en çok Azzez’in umudunu, hayata tutunuşunu, canlılığını, kıpır kıpır halini sevdim. Al-Bab’ın boş vermişliğini, yetimhanenin güler yüzünü sevdim…Bana; her şeye rağmen hayata tutunmayı, umut etmeyi, en güzeli de boş vermeyi öğretiyor. Bir gün çok güzel günlerini de çekmeye geleceğime inanıyorum... Böyle olmasını istemezlerdi. Böyle bir hayatı yaşamayı tercih etmezlerdi... Orada her gün birileri ölüyor evet ama öte yandan her şeye rağmen Hayat devam ediyor… Onlarında bir gururu var unutmayalım olur mu?

Yağmur yağınca bir başka hüzünleniyorum artık…

Neden kamplara dönmüyorlar diyenler; yoğun yağış sonrası sele kapılan, çamura batan bu çadırları burada bulunanlar ve çadır bulma şansı elde edenler terk edemezlerken, gelip hemen bir çadır bulup yerleşmekte kolay olmuyor. Hayat kamplarda bir başka işliyor.

Kocaman; uçsuz bucaksız bir dünyada 1 metreye yakın çamura batmış, eski, içi boş bir çadırdan başka hiçbir şeyleri yok...

Sınırda bayram telaşı!...

Bayramı ülkelerinde geçirmek, orada kalan akrabalarını ziyaret etmek isteyen ve uzun kuyruklar oluşturan kalabalıkla Öncüpınar sınır kapısında karşılaşınca; giriş-çıkışlar için detaylı bilgi için soluğu sınır kapısı güvenlik biriminde aldık. Görevli bayan polisler ve uzman olan amirlerinden detayları öğrendik. Bir kapıdan girip bir kapıdan çıkıp ülke değiştirmek çok garip ve acı gelse de malesef gerçekler böyle.  Bayram süresi boyunca yaklaşık 50 bin kişinin ülkelerine giriş yaptığı bilgisine ulaştık.

10 aydan beri görevli olan ve ismini kullanmamızı istemeyen bayan polis; “günlük sayıyı artık tutamıyoruz girişler çok yoğun. Özellikle giriş-çıkışlarda çıkan o çanta benim bu çanta senin kargaşasında çok zorlanıyoruz. Onun dışında hiçbir sorun yaşamıyoruz. Güler yüzlü davranıyoruz çünkü hepsi özlem dolu, biran önce gidip ailelerini görmek istiyorlar. Bizde yardımcı olmak ve süreci hızlandırmak için elimizden geleni yapıyoruz. Genelde 1 ay kalma süreleri ama 2 aya kadar kalabiliyorlar. Biz sadece sınır giriş-çıkış güvenliğinden sorumluyuz.  Kamp ve diğer bölgelerin güvenliğinden ise Azzez’de kontrol merkezinde görevli arkadaşlarımız var onlar güvenliği ve asayişi sağlıyor. Girişler şu sıralamayla oluyor; Türkiye’den verilen izin belgeleri ile Öncüpınar sınır kapısından kontrol noktasına alınıyorlar gerekli kontrol ve aramadan geçtikten sonra buraya geçiyorlar, burada bir kez daha son aramaları yapılıp  Suriye’ye bu gördüğünüz kapıdan giriş yapıyorlar. Aynı zamanda bu kapının ardı bir otogar görevi görüyor. Bu otogardan kamplara veya Suriye’nin içerisine dağılırlar.  Yaptığımız işten memnunuz biran önce barışın sağlanması tek duamız…” diye bilgi edindiğimiz ve bizi kırmayan, sınırda istediğimiz gibi hareket etmemize izin veren başta amirleri olmak üzere, bütün yetkili ve görevlilere çok teşekkür ediyoruz.

BİR HİKAYE….

BURASI CENNET Mİ BABA?...

Suriye”de boş olan güvenli yerlere Doğu Guta’dan tahliye edilen Müslüman kardeşlerimiz yerleştiriliyor. Kilis İHH görevlisi arkadaşın anlattığına kulak misafiri olunca bir Müslüman olarak yediğim, içtiğim, beğenip, beğenmediğim her şeyden utandım....

6 çocuklu Doğu Gutalı bir aile; yokluk ve yoksulluğun, sefalettin en ağırını yaşamış, çocuklarına gösteremedikleri meyveleri, yiyecekleri çizerek anlatırlarmış. Çocukların yiyebildiği ve tadını bildiği tek şey Bulgur ve ekmek...

Çocuklar;

- Baba neden anlattığın, çizdiğin diğer meyveleri, yemekleri bizde yiyemiyoruz? diye sorunca...

Baba;

-Onlar cennette var çocuğum, oraya gidince yiyeceğiz, diyormuş.... Tahliye sonrası Suriye’ ye yerleştirilince, İHH’ ya onları misafirhanede ağırlıyor. İlk akşam yemeğinin yanında verilen Muz’ a çocukların şaşkınlık ve sevinç ile babalarına sorduğu soru şu oluyor...

-BABA BURASI CENNET Mİ?.....

Bir Muz ile Dünyanın Cennet olduğuna inanan masum çocuklar olduğu sürece vebalimiz de, sorumluluğumuzda ağır, hemde çok ağır...

ÖZLEMEK

Barışı özlemek....
Sevgiliyi özlemek...
Gidenleri özlemek...
Yitirdiklerini özlemek...
Yemek yemeyi özlemek...
Şarıl şarıl akan suyu özlemek...
Özlemek özlemek özlemek ve özlemenin ne demek olduğunu bilememek... Unutmak

Özlemenin ve sevmenin ne demek olduğunu unutan insanlar var, çocuklar var, yürekler var.... Korkunç bir şekilde başka hayatları unutmuşlar, savaşın çocukları dediğimiz çocuklar ise bütün dünyanın böyle olduğuna inanıyor, bütün dünyanın böyle olduğunu düşünüyor... Başka bir dünya bilmiyor.... Beni görünce kıyafetlerimi, gözlüğümü inceleyen çocuklar var... Elimi tutup inceleyen çocuklar. Abartmıyorum, hatta anlatamıyorum, kelimeler yetersiz kalıyor....

Veda ederken

Zordur veda etmek bir ülkeye, bir şehre... Hele de koca yıkılmış bir kentse terk etmek üzere olduğunuz, koca bir yaşanmışlık, koca bir özlemse... Ve elinizdeki koca bir hiçse... Kimliksizmiş gibi, kendin değilmiş gibi, boşluk gibi, hiçlik gibi dönersin... Ruhun, aklın burada kalır... Sanırım ben biraz kayboldum, kendimi bulmam zaman alacak... Buruk çok buruk bir ayrılık oldu bu defa. Yapmamız gereken çok daha fazla şey olmalı. Evet onlar muhacir konumundalar peki yaa biz Ensar olabildik mi? Gereğini yerine getirebildik mi? Üzgünüm….
Yıkık ülkeden eve dönüş 2018

Kültür Sanat Haberleri

Bilgi, inanç ve eyleme yönelik bir ömür çaba: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Kasım 2024 sayısı çıktı
Umran dergisinin 363. sayısı çıktı!
Dava ahlakına sahip bir Müslüman: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Ekim 2024 (268'inci) sayısı çıktı