’Suriye Buhranı’, Yeni Gelişmelere Gebe..

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

(secakirgil@yahoo.com)

Miladî-2011 başında Tunus’da başlayıp Mısır, Libya, Bahreyn, Yemen ve Suriye’ye kadar uzanan ve başlangıçta ’Arab Baharı’ diye isimlendirilen; gerçekteyse, ’halk patlamaları’ diye târif edilebilecek büyük sosyal çalkantıların etkisi bölgemizi hâlâ ve derinden meşgûl ediyor.

Her birisi, en azından 25 ilâ 40 küsur yıl süren ve halklarının iradesiyle seçilmeleri söz konusu olmadığı için, en azından otoriter ve dayatmacı tek kişi  ya da dar kadro yönetimleri ve daha genel târifle diktatörlükler olarak nitelenebilecek bu rejimlerden bir kısmı tepe taklak oldu; Libya, Yemen ve Suriye gibiler ise, korkunç savaşların pençesinde hâlâ da kıvranıyorlar..

Ama, bu çalkantıların özellikle de Suriye’ye de sıçramasından sonra, konu, İran ve Türkiye’nin yaklaşımı açısından değerlendirildi, iki taraftaki bazı çevrelerce.. Tabloya konunun mezhebî yönleri de eklenince, taraflar arasında soğukluklar daha bir oluştu.. Bunda özellikle İran’ın ve onun emrindeki Lübnan Hizbull... örgütünün, mezhebî yakınlık duydukları Baasçı Beşşar Esed rejimini kurtarmak için Suriye Buhranına daha bir dalmasının da etkisi oldu..

Elbette Türkiye ve İran özellikle Suriye Buhranı konusunda kendilerine göre etkili olmaya çalışmış olabilirler. Hâlbuki, bu çabaların buhranı etkileyebilecek özellikleri olsa bile, asıl plan ve proğramı, Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek, düzenlemek isteyen emperyalist odaklar yapıyorlardı ve yapıyorlar.. Çünkü, bölgenin Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan düzenlemeleri artık, emperyalist-şeytanî odakların hedeflerini zorlaştırıyor.

Bu hengamede, bu buhranın başından beri, NATO dünyasının, Türkiye’yi, bu ateşin içine iteklemeye çalıştığı asla unutulmamalıdır.

Ama, Türkiye, bu iteklemelere gözü kapalı teslim olmadı ve her şeyden önce‚ ’tampon bölge oluşturulması, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve sığınanların kendi ülkelerindeki bu emniyetli bölgelerde hayatlarını sürdürmelerine imkân tanınması’ gibi birtakım önleyici tedbirler alınması gerektiğini şart olarak ileri sürünce, USA emperyalizmi Türkiye’nin bu tedbir taleblerini gereksiz buldu. Türkiye de bu yüzden konunun en azından askerî olarak uzun süre dışında kaldı. Türkiye’nin istediği  tedbir önerilerinin ne kadar gerçekçi olduğu ise, hele de Suriyeli yüzbinlerce göçmenin savaştan kaçmak için, Avrupa ülkelerinin sınırlarını zorlamaya başlamasından sonra, şimdilerde daha bir anlaşılıyor..

Ne var ki, şimdi tablo daha da bir çetrefilleşiyor.. Çünkü, Rusya, daha atak bir siyaset izlemeye başladı ve Suriye’ye daha aktif muharib güçler gönderdiği-göndereceğine dair haberler dünya kamuoyunda sözkonusu edilmekte.. Hâlbuki, Rusya Dışbakanı Lavrov, ’Rusya’nın, Suriye için savaşa girmeyeceği’ne dair teminat sözleri veriyordu.

Son gelişmeler üzerine, Amerika daha bir tetikte..

Bölge ülkelerine karşı, ’Bağımsızlık’ nârâları atan 52 yıllık Suriye Baas rejimi ve onun başındaki 46 yıllık Esed Hanedanı’nun son 15 yıllık reisi olan Beşşar, kendi ülkelerini, kendi bilgileri dışında, DAİŞ tehlikesinden ’kurtarmak’(!) adına gelen emperyalist güçlere  bağlamış durumda umudunu..

Geçen hafta, ing. Guardian gazetesi, Finlandia eski c.başkanı Marty Ahtiseri’nin, ’Beşşar Esed’in ’Suriye’nin başından alınmasını öngören ve Rusya tarafından sunulan gizli bir plan’ndan söz ettiğini duyurdu. Gerçi, bu iddia, Rusya tarafından reddedildi, ama, Ahtiseri’nin sözleri de Nobel Barış Ödülü sahibi olması hasebiyle kenara atılacak gibi değil..

Suriye Buhranı’nı sadece İran ve Türkiye mihverinde görüp, tarafları birbirine karşı kışkırtmaya âlet olanlar, asıl büyük oyunun emperyalist güçler arasında oynandığını görmelidirler.

*

Star