Suriye 48 yıldır Baas partisi tarafından yönetiliyor. Askeri darbeyle işbaşına gelen Baas Partisi'ne 41 yıldır Esad ailesi hükmediyor. Esad ailesi iktidarda kalabilmek için Büyük Suriyecilik, Filistincilik ve Arapçılık dahil olmak üzere her role büründü. 2011 Arap devrimleri Suriye'yi de etkisi altına aldı. Suriye halkı Esad rejiminin son bulmasını ve demokrasiye geçilmesini istiyor. Baas kliği "Esad rejimi giderse mezhep çatışması çıkar ve Suriye bölünür" korkusu yayarak iktidarda kalmaya çalışıyor.
Suriye Baas Partisi'nin 48 yılına ait elime geçen her kitabı, her makaleyi okudum.
Baas'ın iç politikasına, İsrail, Lübnan ve Filistin politikasına kadar ne yazılmışsa, baktım.
Vardığım sonuç, Suriye'nin makyavelist bir Baas kliğinin elinde esir edildiği gerçeği oldu.
Bu klik, yeri gelmiş, "Arapçılık" yapmış, yeri gelmiş, "Filistincilik" yapmış..
Yeri gelmiş, "Şiicilik" yapmış, yeri gelmiş "Marunicilik" yapmış..
Yeri gelmiş, "Büyük Suriyecilik" yapmış, yeri gelmiş, "Nusayricilik" yapmış.
Azınlık iktidarını devam ettirmek için türlü yollara başvurmuşlar..
Yeri gelmiş, Lübnan'da Şii milisleri katletmişler..
Yeri gelmiş, "Tel Zaatar" kampında 2500 Filistinlinin yok edilmesinde rol oynamışlar.
TEL ZAATAR, SABRA VE ŞATİLLLA
Lübnan'da, 1976'da Tel Zaatar'da olanlar ile 1982'de Sabra ve Şatilla'da olanlar aynıydı.
Tel Zaatar'a giriş çıkışlar Suriye'nin denetimi altındaydı.
Hafız Esad, Maruni faşistlerin çağrısıyla Lübnan direnişini ezmek için girmişti Lübnan'a.
Marunilerin Tel Zaatar'da işledikleri cinayetleri engellemek için hiçbir şey yapmamıştı Hafız'ın birlikleri.
Oysa yapmaları gereken tek şey, Tel Zaatar'a ulaşan yol üzerinden çekilmeleriydi.
Bu kadar bile yeterliydi Filistinliler için.
Yapmadılar..
52 günlük bir direnişin arkasından düşmüştü Tel Zaatar.
2500 Filistinli direnişte can verdi. 12 bin Filistinli kamptan tahliye edildi ve evler buldozerlerle yıkıldı.
Sabra ve Şatilla'da ise İsraillerin bilgisi ve gözetimi altında yine Hıristiyan Falanjistler binlerce Filistinliyi katletmişlerdi.
Katiller değişiyor ama kurbanlar hep Filistinliler.
FİLİSTİNLİLERİ BİRBİRİNE KIRDIRDI
Hafız Esad yeri geldi, Filistinliyi Filistinliye kırdırdı..
Zavallı Filistinlileri bir İsrail vurdu, bir Suriye vurdu..
Filistin örgütlerini kukla haline getirmek suretiyle uluslararası arenada kotarılan pazarlıklarda kendine bir yer sağlamak istiyordu Baasçılar.
FKÖ'yü bölüyorlar, bir grubu diğerine karşı savaştırıyorlardı.
Hatta Yaser Arafat'ı ortadan kaldırmaya bile çalışmışlardı.
Bu komplolardan biriyle ilgili olarak Marco Koskas "Arafat" isimli kitabında şu tespiti yapar:
"Filistin hareketi içindeki muhalifler ile Suriye'nin birlikte düzenledikleri bu komplo, birazcık başarıya ulaşsa, Esad'ın o eski rüyası gerçekleşecekti: FKÖ'nün bir uydu haline getirilmesi, vesayet altına alınması ve mutlak denetimi. Ondan sonra Şam, Washington için bile Ortadoğu'daki tüm pazarlıkların zorunlu geçiş yeri haline gelecekti."
Arafat'ı ve FKÖ'yü Hafız Esad'ın elinden kurtaran Sovyetler Birliği olmuştu.
Moskova'ya muhtaç olan Baasçılar Arafat'ı öldürememişlerdi ama FKÖ'nün Lübnan'dan çıkarılmasında başrolü oynamışlardı.
İsrail ordusu 1982'de Lübnan'a girmiş, Filistinliler büyük kayıplar vermiştiler..
Beyrut'tan Trabluşşam'a giden Filistinli gerillalar burada da Esad'ın askerlerinin kuşatması altında kalmışlardı.
Trabluşsam'da ölenler de, Filistinliydiler.
Ve sonunda Trablusşam'dan da çıkarılmışlardı.
Suudilerin girişimleri olmasaydı Trablus'taki bu çatışma FKÖ'nün toptan yok edilmesiyle sonuçlanabilirdi.
Hafız Esad, Lübnan'ı FKÖ'den temizlemişti.
İsrail'in istediği de buydu.
GOLAN HALA İŞGAL ALTINDA
1986'da İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri için şöyle diyordu Hafız Esad..
"Sizi temin ederim ki vatanımız iyi durumdadır. Golan için endişe etmeyiniz, çünkü 12 milyon Suriye vatandaşı Golan'ı geri almaya muktedirdir."
25 yıl geçti, Suriye'nin nüfusu iki kat arttı, Sovyet ve İran yardımı sayesinde ordusu daha da güçlendi ama işgal altındaki Golan'dan bir karış toprak parçası koparabildi mi Baas rejimi?
Esad Rejiminin Filistin Davası'na bağlılığı rejimin dar çıkarlarıyla sınırlıydı hep.
"İsrail Golan'dan çekilsin, saldırmazlık antlaşması imzalarız" diyen de Hafız Esad'tır.
1976'da Hıristiyan falanjistlerin davetiyle Lübnan'a giren, Müslüman Lübnanlılara, devrimci Filistinlilere yapmadığını bırakmayan da Esad değil miydi?
1970'de Ürdün'de Kral Hüseyin'e isyan eden Filistinlilere Suriye Baasçıları yardım sözü vermişti. Bunun üzerine bazı Suriye birlikleri Ürdün'e girmişti. Bu birliklerin hava desteğine ihtiyaçları vardı. Hafız Esad ise o sırada hem Savunma Bakanı ve hem de Hava Kuvvetleri Komutanıydı. Hafız Esad bu desteği vermedi.
Şam'da iktidar kavgasına giriştiği Alevi rakibi Salah Cedid'i zor durumda bırakmak için böyle davranmıştı.
Suriye birlikleri Ürdün'den geri çekilmek zorunda kalmış ve bu ihanetin sonucunda 20 binden fazla Filistinli gerilla hayatını kaybetmişti.
MUSA SADR'A VEFA GÖSTERMEDİ
Lübnan Şiilerinin efsanevi lideri İmam Musa Sadr, Suriyeli Nusayrilerin Şii Caferiliğin bir dalı olarak kabul edilmesini sağlayarak Hafız Esad'ın Devlet Başkanlığını meşrulaştırmıştı.
Hafız Esad ile İmam Musa Sadr arasında su sızmıyordu.
1978'de Musa Sadr ziyaret için gittiği Libya'da Kaddafi tarafından ortadan kaldırıldı.
Hafız Esad ve Baas rejimi buna rağmen Kaddafi ile dostluk ilişkilerini güçlendirerek Lübnanlı Şiileri büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı.
Güya Hafız Esad, Kaddafi ile samiyetini artırarak Musa Sadr'ın Lübnan'a sağ salim dönmesini sağlayacaktı.
Ölü bir adam sağ salim nasıl dönecekti ülkesine?
BİR AZİZ GİBİ GİYİNMİŞ TİLKİ
Suriye Baas Partisi'nin 1963-1966 yılları arasında liderliğini yapan ve daha sonra bir darbeyle Şam'dan uzaklaştırılan Emin El Hafız 1985'de Hafız Esad'ı şöyle niteliyordu:
"Bir aziz gibi giyinmiş tilki.."
Suriye'de Baas ideolojisi zırhına bürünmüş bir klik tarafından yönetiliyor Suriye.
"Amaca götüren her yol mübahtır" biçimine vardırılmış bir Makyavelistlik var ortada.
İktidarda kalmak için ne olmak gerekiyorsa, onu oluyor bu klik.
Bugün Lübnan'da, azınlık oldukları halde Maruni bir devlet başkanının o koltukta oturmasının müsebbibi de Baasçılardır.
Lübnanlıları bu anlaşmaya mecbur bırakanlar da, itiraz edenleri cezalandıranlar da Baasçılardır.
HİZBULLAH'A VURMAKTAN KAÇINMADI
1970'lerde Lübnan'da yükselen bir siyasal-askeri güç olarak Şii'leri destekleyen de, 1987'de Batı Beyrut'ta Fathallah Kampı'nda Hizbullah milislerini katleden de Baas'ın askerleriydi.
Hizbullah'ın yayın organı "El Ahd" gazetesinde Suriye'nin Lübnan politikasının ve Batı Beyrut'a girmesinin dış güçlerce ve özellikle ABD tarafından belirlendiğine dikkat çekilmişti.
Sahi, Suriye'nin Lübnanlılara dayattığı, Marunileri ve faşist Hıristiyan falanjistleri güçlendiren "Taif Anlaşması"na en fazla karşı çıkan o yıllarda İran değil miydi?
Ama Esad rejimi ayakta kalsın diye Şam'a bedava petrol ve silah akıtan da yine İran olmuştu.
Doğrusu Hafız Esad, hem bölgedeki hem de Lübnan'daki dengeler nedeniyle İran'ı adeta hacir altına almıştı.
Bu hacir işleminin Beşşar Esad döneminde de devam ettiği anlaşılıyor.
İlginçtir, 1980'lerde Şam'ın iki yüzlü manevralarına dikkat çeken Rafsancani'ydi.
Aynı Rafsancani bugün de Esad rejimine karşı mesafesini koruyor, Suriye halkının haklı taleplerine dikkat çekiyor.
Ama İran yönetimi Esad rejimin arkasında duruyor..
Suriye halkına karşı Esad rejimini destekliyor.
Elbette tarih bu desteği de kaydedecektir.
Baas kışkırtmalarına dikkat!
"Suriye'de Baas rejimi çökerse bir mezhep çatışması çıkar" diyerek herkesi korkutmaya çalışıyorlar.
Aleviler ve Sünniler aralarında savaşacaklarmış bu teze göre.
Oysa muhalifler sokaklarda "Tek Suriye" diye bağırıyorlar.
Esad rejiminin Suriye alevilerinin hassasiyetlerinden istifade ettiği çok açık.
Ama bu Suriye alevilerinin bir bütün halinde Esad ve Baas rejimine koşulsuz bağlı oldukları anlamına gelmiyor.
Aleviler üzerinden iktidarını pekiştiren bir rejim sözkonusu.
Suriye'de provokasyonlara dikkat etmek gerekiyor.
Bu tür provokasyonlara kendi ülkemizde de çokça şahit olduk. 1980'lerin başlarında "Müslüman Kardeşler"in bir kesimiyle Baas rejimi arasında çatışmalar çıktığında da benzer provokasyonlar gerçekleştirilmişti.
Alevilerin hassasiyetleriyle oynamışlardı..
Kara propagandaya göre Müslüman Kardeşler iktidarı ele geçirdikleri takdirde Alevileri yok edeceklerdi.
O yıllarda ülkemizdeki bazı sol örgütlerin Suriye'ye kaçan militanlarını da kullanmıştılar.
Özellikle bu örgütlerin Alevi kökenli olanlarını kendi emelleri için kullanmaya çalışmışlardı.
Lazkiye'de "Murtaza" adı verilen bir milis örgütü vardı.
Örgütü Hafız Esad'ın kardeşi Cemil Esad yönetiyordu.
Türkiye'den kaçan örgüt militanlarıyla ilgilenen de Cemil Esad idi. Bir illegal sol örgütün alevi kökenli Antakyalı, Adanalı ve Mersinli militanlarına kucak açmıştılar.
Bu örgütün merkez komitelerinde yer almış eski mensupları, arkadaşlarının "Murtaza" örgütünün uzantısı haline getirildiğini itiraf etmişlerdi.
Suriye yanlısı Filistinlilerin diğer Filistinlileri kırdığı çatışmalarda da bazı örgüt militanları hayatlarını kaybetmişlerdi.
Aynı örgütün militanlarını hem Türkiye'de, hem de Avrupa'da sürgünde yaşayan "Müslüman Kardeşler"in üyelerine karşı kullanmaya da çalışmıştılar.
Bu örgütün önde gelen eski isimlerinden biri bakın ne diyor:
"Cemil Esad, adı geçen dönem'de Lazkiye ve Basit bölgelerinde otoritesini arttırabilmek için, 'Müslüman kardeşler' örgütü 'öcüsü'nü kullanarak, bölge halkının sözüm ona, koruyuculuğu misyonunu üstlenmişti. Hem abisi Hafız Esad'ın gözüne girmek, hem de, köylüler üzerinde etkinlik sağlamak istiyordu. Adamlarını gece yarısı alevi köylerine gönderiyor, önce köyü uzaktan kurşun yağmuruna tutturarak halka korku salıp paniğe sürüklüyor ve bir süre sonra da, yine aynı adamlar, sağa sola kurşun sıkarak güya baskıncı müslüman kardeşleri geri püskürtmüş(!) gibi kurtarıcı edasıyla koşup köye geliyor ve 'Üstad Cemil Esad tarafından sizi korumakla görevlendirildik' diyerek propaganda yapıyorlardı. İşte bizim soytarı(lar), Suriye'ye ayak bastıktan birkaç gün sonra bu işi yapan provakasyon ekip'inin içersinde görevliydi."
Bu itiraflarda daha neler neler var..
Kimi örgüt kalıntılarının Baas rejimine bugün bile destek vermeleri ilginç bir durum.
Baas çetesi rejimi ayakta tutmak için her yola başvuruyor.
Bu yüzden muhalifler, Baas sonrası için nasıl bir Suriye istediklerini açık ve net şekilde ortaya koymalılar.
Suriye Alevilerini de demokratik bir Suriye'ye ikna etmeliler.
Aksi takdirde Suriye karanlığa doğru sürüklenecektir.
Buna meydan vermemek lazım.
Herkes için hak, adalet ve özgürlük
Mısır'da "Mübarek rejimi"ne karşı halk isyan ettiğinde, dediler ki..
"Konuşma, sus."
Tunus'ta Bin Ali'ye karşı halk ayaklandığında, dediler ki..
"Konuşma, sus."
Libya'mı, Bahreyn mi, Yemen mi dediniz..
Hep aynı terane..
Suriyeliler Esad rejimine karşı direniyorlar..
Yine aynı terane..
"Konuşma, sus."
"Bilmiyorum, görmedim, duymadım."
"Ama insanlar ölüyor, çocuklar ölüyor.."
"Olsun, sen yine de sus."
Şiiler, Aleviler, Suriye'de rejim değişikliğinden korkuyorlar.
Sünniler, "Bahreyn'de Şiiler gelecek" diye korkuyorlar.
O ondan korkuyor, bu şundan..
Halk ne istiyor, kimsenin umurunda değil.
Kim, kiminle iş pişiriyorsa ona destek çıkıyor.
"Suriye'de Esad giderse Sünniler iktidara gelecekmiş."
Gelsinler..
"Bahreyn'de Başbakan'ı Şiiler seçeceklermiş.."
Seçsinler.
Hak ve adalet üzre yönetsinler de kim nereye geliyorsa gelsin..
Bahreyn'de Şiiler sünnilere zulüm yapılacaksa, gelmesinler daha iyi.
Suriye'de sünniler Nusayrileri ezmeye niyetliyseler, gelmesinler, daha iyi.
Zulmün isim ve sıfat değiştirerek devam etmesini değil, herkes için hak, adalet ve özgürlük istiyoruz.
Halk kimi istiyorsa onu iktidara getirsin.
Bugün Esad'a "yapma, etme" diye bağırıyoruz, haklıyız çünkü.
Yarın iktidara geldiklerinde Nusayrilere zulüm yaparlarsa Sünnilere de aynı şekilde bağırırız.
Hak değişmez.
İran'da Şah devrildiğinde hepimiz bayram ettik.
Mübarek devrildiğinde de, Bin Ali defolup gittiğinde de bayram ettik.
Her bir diktatörün devrilmesinde bayram edeceğiz.
İslam coğrafyasını diktatörler cenneti haline getiren zihniyete isyan ediyoruz..
Adı ister "Şii" olsun, ister "Sünni", isterse "Nusayri" olsun, bu halin devamından yana olan zihniyete isyan ediyoruz..
"Benim darbem iyidir", "benim diktatörüm ehvendir" diyen zihniyete isyan ediyoruz..
Masum insanlar, çocuklar, kadınlar öldürülürken susmamızı bekleyen ve olanları görmezlikten gelmemizi isteyen her zihniyetten tiksinti duyuyoruz..
Bu zihniyetin İslamla alakası yok..
Bu zihniyetin insanlıkla alakası yok.
Suriye halkı Beşşar Esad'a on yıldır şans tanıdı..
Olur a, babasının yaptıklarını oğlu düzeltir diye beklediler.
Öyle ya, dünya basını da, bizim basınımız da Beşşar Esad'ın babasından farklı olduğuna inandırmadılar mı bizi?
Özünde hiçbir şey değişmedi..
Peki benim gibi adamlar ne istiyor?
Herkes için adalet, herkes için özgürlük, herkes için katılım.
Sünnilerin de, Nusayrilerin de, Dürzilerin de birinci sınıf vatandaş olduğu bir Suriye istiyoruz.
Ne Nusayriler Sünnileri ezsin, ne de Sünniler Nusayrileri, ne de şunlar bunları..
Tek istediğimiz bütün renkleriyle Suriyeliler hak ve adalet ölçüleri içinde sisteme katılsınlar.
İktidarlar seçimle gelsinler, seçimle gitsinler.
Hepsi, bu.
YENİ ŞAFAK