Süratle çözülmesi gereken bir sorun: Eşsiz davet

Radikal'den İsmet Berkan (önceki günkü yazısında) soruyu “İki Türkiye mi, iki devlet mi” olarak formüle etmiş.

Cevabını da daha ilk cümleden vermiş: “İki Türkiye var mı yok mu bilmiyorum ama önceki gece Ankara'da içime Türkiye'de iki devlet olup olmadığı şüphesi ciddi biçimde düştü.”

Radikal yazarının sözünü ettiği “gece” malum; Cumhurbaşkanı'nın “eşsiz” çağrıldığı Zafer Bayramı resmi daveti.

“İki Türkiye” meselesi –yazarın da hatırlattığı gibi- birkaç ay önce bayağı tartışılmıştı. Bu tartışmalardan benim aklımda sadece Başbakan'ın “tek Türkiye” tezini savunduğu kalmış. O günlerde tartışmaya katıldım mı şimdi hatırlamıyorum ama ben konuya ilişkin yıllardır şu görüşü savundum: Evet “iki Türkiye”nin varlığı yadsınamaz bir olgudur. Memleket epeyce bir zamandır giyim sanayiinden okuluna, medyasından semtine-mahallesine kadar sosyal hayatın hemen her alanında “İslamcı-laik” ekseninde ikiye ayrılmıştır.

Bu çerçevede birden fazla kere şunu da hatırlatmayı unutmamıştım: Bir memleketin refahın ve demokrasinin tadını çıkarabilmesi için bu “ikilik”ten sıyrılması şarttır. Verdiğim örneklerin başında da bir zamanların -yine karpuz gibi ikiye ayrılmış- İspanyası geliyordu. Bu ülke bugünkü canlı hayatına “Frankist-cumhuriyetçi” ikiciliğini aşarak ulaşabilmişti ancak.

Aslına bakacak olursanız, ülkelerin içinde birden çok “ülkenin” olması “toplum”un tarifinin bir gereğidir. Ve bu çokluk –tabii ki- dini, siyasi, ahlaki vs pek çok konuyu kuşatan biçimdedir. Ancak burada önemli olan, söz konusu tabii “çokluğun” devletin nötr gözetimi altında mı var olup olmadığıdır. Toplumdaki bütün birey ve grupları kerpiç döker gibi tek kalıptan çıkaramayacağımıza göre, bu tabii çeşitlilik tarafların birbirinin hayat alanını daraltmaya yönelmediği müddetçe aslında bir zenginliktir de. Söz konusu toplum giderek daha homojenleşen bir çizgi izler mi izlemez mi, izlerse nasıl-niçin izler, bu başka bir konu haliyle.

Ama işin içine “devlet”in ülke içindeki bu “çok ülkeler”e ilişkin açıkça taraf tutması girince, işin rengi hemen değişiverir. “Devlet”in, yani çeşitli kamu kurumlarının –mesela- “iki Türkiye”den birisini kollamaya, onun üzerinde titremeye başlamasıyla.

İsmet Berkan'ın endişeyle sözünü ettiği “iki devlet” işte tam da “devlet”in sürdürdüğü bu kayırmacılığının artık eskisi gibi rahat işlemesiyle ortaya çıkar. Ben bu tabloyu “iki devlet” olarak değil –geçen gün değindiğim gibi- “iki iktidar” olarak adlandırıyor ve bu durumdan ben de endişe ediyorum. Demek ki, “toplum” ya da “memleket” iki ya da üç olabilirse de, “devlet” yani kamu otoritesi her zaman “Bir” olmalıdır. Buna “iktidarın birliği” ilkesi diyoruz.

Bu uzun girişten sonra gelelim bu çerçevede süratle çözülmesi gereken –ve giderek folklore dönüşen- sorunumuza, yani “eşsiz davet” meselesine.

Önceki gün gazetenin manşetten verdiği şu haber beni bayağı endişelendirdi doğrusu: “'Devlet erkânını' 5 Eylül'de bekleyen Gül, eşleri çağırmadı / Köşk'e ilk davet eşsiz”.

“Olamaz” dedim kendi kendime; “eşsiz davet” sorununun çözümü “eşsiz davet”te aranmamalıdır. “Eşlerin” son derece kaba bir biçimde davetler dışında tutulmasının önüne geçecek formül, “eşlerin tamamını” davetler dışında bırakmak gibi son derece “radikal”(!) bir çözüm önerisi olmamalıdır. “Bizim eşlerimizi istemiyorsanız, biz de kapımızı bütün eşlere kapatırız” şeklinde bir çözümün savunulacak bir yanı var mıdır?

Neyse, çok geçmeden Köşk'ten habere ilişkin bir açıklama çıka geldi. Bana göre ikna edici bir açıklama değil bu. “Söz konusu kabul resminin münhasıran yukarıda ifade edilen kapsamda değerlendirilmesi hususu (...) saygıyla sunulur” açıklamasını hiç mi hiç açıklayıcı bulmadım.

Peki o halde ne yapmalı?

Yapılacak iş bellidir. Köşk'ün eli kulağında olan 29 Ekim daveti için –bazı yazarların “Eşlerin ortada görünmemesi dinimiz-geleneğimiz açısından en makul çözümdür” önerisine kulak asmadan- herkese “eşli davetiye” göndermesidir. Mecburiyet yok tabii ki; isteyen eşli istemeyen eşsiz gelir.

Ama davetiyeler mutlaka böyle düzenlenmelidir...

Niçin? Çünkü artık gerçekten kabak tadı veren bu meselenin bir an önce, süratle gündemden düşmesi gerekiyor.

Gündemden düşsün ki, gündemdeki zorlu konulara hep birlikte el atabilelim. Bir yedi yılı daha medyanın haddinden fazla sevdiği “eşli-eşsiz” tartışmalarıyla geçirmeyelim.

Yeni Şafak Gazetesi