Yaklaşık altmış gündür Sur Şehrini dinliyorum. Esnafından memuruna, işçisinden emeklisine, iş adamından STK başkanlarına ve en önemlisi de Sur mağdurlarına varıncaya kadar birçok insan ile konuştum, konuşuyorum.
Olayın en acı verici yanı ise; konuştuğum kişiler içinde bir tek kişinin dahi yaşananlara bir anlam verememiş olması.
Çatışmaların mantığını anlamaya yönelik bir bağ kurmaya çalıştıklarını söyleseler de sonucun hep tutarsızlık ve nerden baksan ahmakça olduğu noktasında hemen herkes hemfikir.
Tabi, çıkan sonuç her ne kadar aynı yönde olsa da söylemler/söylentiler arasında değişkenlikler de arz etmiyor değil. Yaşanan olayların üzerinde düşünülmesini ve tartışılmasını gerektiren bir diğer cephe de burası. Çözüm sürecinin ardından çatışmaların bu kez şehirlerde başlamasıyla alakalı, şehir efsanelerinden de öte konuşmalar epeyce bol miktarda!
Bunlardan bazıları ise şöyle;
1- PKK, 7 Haziran seçim sonuçlarında HDP'nin aldığı oyu kendi hanesine yazdı. Rojava'da elde ettiği popülarite ile beraber alan hakimiyetini T.C sınırları içinde de genişletmek istedi...
2- Kentsel dönüşüm çerçevesinde devletin Sur İçine yollamış olduğu para belediye tarafından asıl sahiplerine ulaştırılmadı. Bu yüzden de bu şekilde bir çatışma ortamı yaratılarak ev sahipleri tahliye edilmeye çalışılıyor...
3- AK Parti hükümeti 7 Haziran seçimlerinden çıkan sonucu hazmedemedi. HDP oylarının yüksek çıktığı yerlerde devlet tarafından operasyonlar başlatıldı...
4- Devlet, PKK'nin şehirlere inmesine bilerek göz yumdu. Çünkü yıllardır dağlarda kendisiyle savaşarak bir sonuç elde edemediği PKK'yi, şehirlerde zayıflatacağını ya da bitireceğini düşünüyor...
5- Rusya ve İran başta olmak üzere İsral, ABD ve bazı Batı ülkelerin bu olaylarda parmağı var. PKK/HDP eliyle coğrafyada gelişen Adem-i Merkeziyetçi düşüncesi engellenmeye çalışılıyor...
6- Derin devlet ve derin PKK aslında bir anlaşma içinde. (İlk hendekler kazıldığı zaman polis gelip müdahalede bulundu ve hendekler kapatıldı. İkinci kez hendekler kazılmaya başlanınca ne bir müdahalede bulunuldu ne de polisi onca aramamıza rağmen gelen oldu.) Tarihi evlere el konulmak isteniyor. Bu tarihi evlerin bulunduğu yerleşkelerde kazı çalışması yapılıyor. Tarihi eser, hazine bulunmaya çalışıldığı için de çatışmalar uzuyor...
Vesaire...
Elbette konuşulanlar sadece bunlarla da sınırlı değil. Daha birçok söylenti olmasına rağmen sadece bunları alıntılamamın sebebi savaşa dair bu söylemlerin/söylentilerin aynısını birden fazla kişiden duymam!
Her ne kadar söylemler/söylentiler kişiden kişiye değişse de, sohbetin sonunda çıkan sonuç genelde aynı: "Nerden baksan tutarsızlık ve nerden baksan ahmakça!"
Devlet'in tokadını üç nesildir yemiş olan Kürt halkının, devleti kolay kolay sevemeyeceği aşikâr. Fakat son süreç, destekçilerini dahi, Kürt halkına yönelik zulüme, katliama, işkenceye, inkara karşı ortaya çıktığına inandığı PKK'ye karşı içten içe isyanı getirmiş durumda. Sorgulama had safhada!
Yıllardır süren savaşın vermiş olduğu başarısızlık ve son olarak şehirlerde kazılan hendeklere kızgınlıkla beraber; "ihanete mi uğruyoruz" duygusu da giderek hakim hale geliyor. Bunun son örneği ise, Kürt ses sanatçısı Çiyager!
"Madem öyle, bağımsızlık için savaşılsın da işin bir tutarlılığı olsun!"
Normal şartlarda bir ulusun bağımsızlığı için ödenebilecek bedellerin öz yönetim adı altında tüketilmesi vakıanın ayrı vehameti... Şüphe verici tarafı olarak görülüyor.
Sur Şehrinde şu sıralar en fazla kurulan cümlelerden birinde olduğu gibi: "kimin eli kimin cebinde belli değil!"
Fakat şu da bir hakikat ki; söz, dönüp dolaşıp 'tilkinin, kürkçü dükkanına dönmesi' kıssasında da olduğu gibi yine kazılan hendeklere geliyor.
"Devlet bizim için hep zalim oldu." Diyenler dahi; şu süreçte "devletin zalimliğine" haklı bir tepki koyamayışımızın nedeninin kazılan hendekler olduğunu söylemekten çekinmiyorlar: "Varsa da eğer bir zalimlik bunun sebebi yine hendek ve hendek siyaseti... Batman, Siirt, Muş gibi yerlerde çatışma yok, çünkü hendek yok!"
O kadar uzaklığına rağmen Kobané'ye yapılan saldırılara bir tepki olarak halkın sokağa inmesi başarılmışken; hemen yanı başımızda ölümlerin yaşanmasına rağmen, "sokağa inin" çağrılarına kulak tıkayışlara, kazılan hendeklerin... Kürdün yaşadığı şehirde, Kürdün yürüdüğü caddede, Kürdün oturduğu sokakta başlatılan çatışmaların sebep olduğunu belirtiyorlar.
Öyle ki, daha önce salt devleti zalim olarak görenlerin, zalim kategorisine artık örgütü de dahil ettiklerine çok rahat şahit olabiliyorsunuz.
Toplum geneli itibariyle tam bir travma yaşıyor.
Doğup büyüdükleri evlerini terk etmek zorunda kalanlar... İş yerlerine milyarlarca masraf yaptıktan sonra talan edildiğine şahit olanlar... Yıllarca hizmet verdiği şirketin kapalı kalmasından dolayı zorunlu olarak işten çıkarılanlar... Akrabalarının evlerine sığındıkları için huzursuz olanlar, huzuru kaçanlar... "Her zaman savaş olmaz" patavatsızlığında bulunup; mağduriyetlerden istifade ederek ev ve iş yeri kiralarını artıranlar, çatışma yerlerinden kaçmak mecburiyetinde olanların ev eşyalarını kamyonetler ile fahiş fiyatlara taşıyanlar... Dahası, yıllarca ve hem de şiddetli bir şekilde savunuculuğunu yaptığı örgütün, iş yerinin önünde duran polis aracına açtığı ateş sonucunda yaralananların yaşadıkları travmalarla dolu Sur Şehri.
Son kertede..
Edindiğim izlenimlere göre insanların tavırları yeniden bir masanın kurulmasından yana. Sömürüldüğüne inansalar da son sözleri hep "Barış" ile bitiyor. Bu minvalde bir masanın kurulmasında fayda var. Fakat bu kez tek taraflı bir muhattaplığın olmaması da elbette önemli. Hâlâ bile hükümet yetkililerinin bölgedeki ziyaretlerinde, bölgedeki İslami dernek ve camialar başta olmak üzere birçok örgütlü yapıları dikkate almadığını özellikle belirtiyorlar.
Kürtleri temsil eden tüm kesimlerin bir masa etrafında bir araya getirilip şeffaf bir şekilde; kameraların önünde ve de mikrofonların açık olduğu bir tarzda kimin ne istediğini, neyi konuştuğunu halkın bilmesinin, bu sorunun aşılmasında bir eşik olacağı düşüncesine sahibim.
Yeniden kurulacak böylesine bir masa ve başlatılacak olan bir süreç; çatışmaları bitirmese bile en azından bu masaya gelen tarafların sorunun çözümü noktasındaki samimiyetlerini ortaya çıkaracaktır. Hiçbir şey olmasa da, bir metre yol katedilmese de en azından kimin yalan söylediğinin (kendi kitlesini aldattığının) kimin de doğruyu konuştuğunun ortaya çıkmasının, bunca mağduriyetlere rağmen insanları rahatlatacaktır.