Kuran’ı Kerim’de sık sık tekrarlanan bir cümledir bu. Kuran, bu cümle öncesinde bazen kâinattaki harikalardan örnekler verir bazen de peygamber kıssaları anlatır. Ardından da “Şüphesiz bunda düşünenler için ibretler vardır” diyerek düşünen kullarını ibret almaya çağırır.
Dün kazık fiyatları, bed sesli şarkıcıları, mafyöz yönetimi ile gelişen teknoloji karşısında yenilince kapanan Asker Gazinosu’nun assolistleri ve uvertür kadrosunun Başbakan güzellemelerini okurken aklıma Kuran’ın bu ayeti geldi. Kabul, kötü bir çağrışım. Zihnim politikayla epeyce kirlenmiş olmalı.
O meşhur iblis işte bazen de böyle sağdan sağdan yaklaşabiliyor. Bir zamanlar adı o gazinonun önünde neon ışıklarıyla yazılırken şimdilerde Adana pavyonlarına düştü düşecek diye beklenen eski genel yayın yönetmeninin şu cümleleri için başka ne denebilir ki:
“En üzücü olanı, artık Cumhuriyet ordusunu savunmanın bile cesaret kabul edilecek hale gelmiş olmasıydı. Evet, Sayın Başbakan. Doğru olanı yaptınız. Siz ordumuzun arkasında durdunuz; biz de sizin arkanızdayız. Orada kahramanca savaşan subaylarımızı, çocuklarımızı bir avuç aydına, bir avuç ona buna yedirtmeyeceğiz...”
Buna benzer cümleleri aynı köşede daha önce kendisini önüne attığı ordunun “kâğıt parçası”, “boru” kabilinden suç belgelerinin ortaya çıkması sonrası da okumuştuk. Aynı karavanadan çıkmış yukarıdaki cümleleri bu kez hepsinden daha fazla utanç verici yapan ordunun 35 çocuğu öldüren en hafif tabirle ‘colletral damage’ından sonra edilmiş olmaları. Ama Barzani’ye gözdağı vermek için F-16’ların Erbil üzerinde alçak uçuş yapıp üç beş bin camı indirmesi gibi fanteziler kuran birinden beklenmeyecek sözler değil bunlar.
Asıl beklenmeyecek olan Başbakan’ın arkasına nasıl bu vahşi laik batının en hızlı pozisyon çeken isminin desteğini alabildiği. Taraf, Kürt meselesinde en cesur adımları atmış, çözüm konusunda en çok ümit vermiş (Hasan Cemal’in mektubunu yayımladığı BDP’li Ayla Akat’ın bile teslim ettiği) bu hükümeti, 35 vatandaşını bilerek bombalamakla suçlamıyor. Sadece Kandil’deki sivillerin öldüğü olayla ilgili haberlerimiz bile bu konudaki hassasiyetimizin delilidir. Taraf, hükümeti bu 35 genci öldüren insansız araçlarla, insafsız stratejilerin arkasına saklanıp soğuk bir devlet diliyle gönül almaktan imtina ettiği için suçluyor. “99 caninin olduğu bir gemiyi eğer bir masum varsa batıramazsın” hassasiyetine sahip insanları, olayın ilk ânından itibaren ortada 35 cenaze varken “hata varsa” dilinden kurtulamadığı için, adil bir soruşturma, mahçup bir özre karşı geliştirdikleri Ankaralı refleksler yüzünden eleştiriyor. Yılbaşındaki sokak partilerini bile iptal ettirtmeyen, ne olursa olsun cenazeye götürmeyen bu az hassasiyetin ufukta görünen barış umudunu Kürtlerin kalbini tuz buz ederek yok edeceğinden endişeleniyor. Yoksa ne başından sonuna kadar desteklediğimiz Habur’dan sonra ikinci bir açılım paketi açıklarsa ancak destekleyeceğimiz Atalay’la, ne de kulaklarımızla ancak bir Taraf yazarı hassasiyetinde PKK ile müzakere ettiğini duyduğumuz ve alkışladığımız MİT Müsteşarı’yla ya da diğer aklımızın ermediği Ankara’daki saray kavgalarıyla ilgili dertlerimiz var.
Biz aynı yerde duruyoruz. Ama Başbakan, dünkü Ertuğrul Özkök yazısını hak edecek kadar ne hata yaptığını oturup düşünmeli.
Şarap gurusu, seks uzmanı, popstar jürisi kılıklarıyla, bu ülkede sonu cinayetlerle biten oda ısıtma faaliyetlerinin baş kalorifercisinin “bir avuç aydın” derken ne kastettiğini de en iyi mutlaka Başbakan bilir. Bu iktidar çekici mıknatıs, yolun başında muhtar bile olamaz diye manşetler atarken Erdoğan’ın yanında duran o bir avuç aydından bahsediyor çünkü. Artık bir avuç da değiller. Alçakları tanıyalım diye andıçlattıkça, mahkeme önünde linç ettirdikçe, Nobelli, Kürt, başörtülü demeden memleketten kovdurdukça arttı bu bir avuç aydının sayısı. “Ona buna yedirtmemeye” çalıştıkça, politikaya batırıp yarısını hapse gönderdikleri ordudan ise geriye bir avuç general kaldı.
35 gencin ölümü karşısında, ordunun arkasında durmanın derdine düşen bu devletçi gaddarlık; 90’lardaki günahları işlerken Çiller’in, “Merve Hanım’ın çocuklarını almak için gittiği okulda küçücük öğrencilerden aldığı dersleri” yazdığı günlerde Ecevit’in, her daim Yılmaz’ın, Demirel’in, bazen arkalarında, bazen önlerinde, ama mutlaka yanlarında, hatta çoğunlukla sırtlarında ve omuzlarında durduğu generallerin arkasında durduğu gibi bugün de Başbakan Erdoğan’ın da arkasında duruyorsa şüphesiz bunda düşünenler için çok ibretler vardır.
yildirayogur@gmail.com
TARAF