Şüphe, Hukuksuzluğu Meşrulaştırmaz

KENAN ALPAY

İmralı’da BDP Heyetinin Öcalan’la yaptığı görüşmenin tutanakları olarak basına sızdırılan haberlere rağmen Hükümet kararlı söylem ve siyasetinde ısrar ediyor. İkinci Habur, İkinci Oslo şeklinde nitelenen bu girişim karşısında gösterilen duruş, bu cephede işlerin yolunda gittiğine dair olumlu bir işaret sayılmalı. Kürt sorununu bu gün yazmasak kayıp olmaz yani.

Avusturya’nın başkenti Viyana’da düzenlenen Medeniyetler İttifakı toplantısında Başbakan Erdoğan Siyonizmi faşizm gibi bir insanlık suçu olarak niteledi. Siyonizm ve faşizmin insanlığa karşı işlenen suçlarda ortak paydaya sahip olduğu gerçeğini ifade eden sesleri boğmak isteyenler yine harekete geçtiler.

Tepki vermekte İsrail’le yarışan ABD ve BM, Siyonizmin çirkin yüzünü teyit eden Başbakan Erdoğan’ın sözlerini saldırgan ve kabul edilemez olarak niteledi. ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı olarak Türkiye’ye gelen John Kerry ise Türkiye ve İsrail’in kendileri açısından vazgeçilemezliğine yönelik vurgular yaptıysa da Siyonizmle alakalı Gül, Erdoğan ve Davutoğlu’ndan herhangi bir geri adım gelmedi. Bu konuda da olumlu gelişmeler kaydedildiği için başka bir zaman yazılabilir.

İstihbarat Hak-Hukuk Dinlemiyor!

Özellikle 11 Eylül olayların akabinde yaşanan işgaller, işkenceli sorgular, yargısız infazlar, ağır mahkûmiyetler hemen her zaman İslamcı terör (adı el Kaide veya başka bir şey olabilir)  şüphesi ile adeta otomatik olarak meşrulaştırılır oldu. İslamcı terör şüphesi varsa işgalin, işkencenin, infazın, mahkûmiyetin en iğrenç ve acımasız olanı dahi hukuki bir mecburiyet kisvesi kazanıyor sanki.

Emperyalizmin çiğnemek istediği insanlık onurunu, despotik iktidarların ayaklar altına almak istediği iffeti korumak isteyen tüm itirazlar şiddet merkezli İslamcılık olarak yaftalanınca garip bir anlaşma uyarınca hızla yok edilmesi gereken bir düşmana dönüşüyor.

ABD ile Rusya’yı, Çin’le AB’yi, İran’la ABD’yi, Esed hanedanıyla Aliyev hanedanını, İngiltere’yle Ürdün’ü vd. birçok zıt kutbu mesela el Kaide’ye karşı ortak bir teyakkuz halinde görmek gayet kolay ve olağan bir durum olarak karşımıza çıkabiliyor. Ne emperyalist güçler arasında yaşanan çelişkinin ne de sınıflar arası yaşanan çatışmanın bu ortak paydayı engellemeye gücü yetiyor.

Mağduriyetler için verilecek örnek o kadar çok ki nereden başlayalım diye insan çelişkiye düşüyor. Son örnek bizim açımızdan oldukça çarpıcı. Süleyman Ebu Gays isimli 1965 doğumlu Kuveyt vatandaşı bir kişi 29 Ocak 2013 tarihinde Ankara’da gözaltına alındı. Ankara Yabancılar Şube Müdürlüğü’nde tutulan Ebu Gays’a isnat edilen hiçbir suç yok. Peki, neden ve ne zamana kadar tutulacak orada? Bu konuda ne Emniyet bir bilgi veriyor ne de avukatlar herhangi bir bilgi alabiliyor. Tuhaf denilip geçilecek bir durum yok ortada. Çünkü apaçık bir hak ihlali ve hukuksuzluk var burada.

Haberlere bakılırsa CIA Türkiye’den Süleyman Ebu Gays’ı ABD’ye teslim etmesini istiyormuş. Çünkü onun Usame bin Ladin’in damadı olduğu, Ladin’in damadıysa kesin suçludur muamelesi yapılarak hürriyetinin kısıtlandığı anlaşılıyor. Oysa çıkarıldığı mahkemede Ebu Gays’ın Türkiye aleyhine her hangi bir eylemi veya eylem hazırlığı tespit edilebilmiş değil. Suudi Arabistan’da bulunan eşinin yanına gitmek üzere İran’dan Türkiye’ye girerken sahte bir pasaport kullanmaktan başka bir “suçu” bulunmuyor. ABD’ye teslim edilmesi veya daha fazla alıkonulması işlenen hukuksuzluğu daha da derinleştirmekten başkaca bir işe yaramaz.

İşkenceciye İnsan Teslim Edilir mi?

Malum olduğu üzere ABD ve müttefikleri el Kaide kadrolarının kendisine iade edilip sorgulanması konusunda çok fazla ısrarcı. Çok kolayca ve hızlıca siyasi hatta askeri baskı kurabilir, diplomatik abluka kararları alabilir veya medya üzerinden psikolojik harekâtlar yürütebilir.

Hiçbir ülke de ABD’den gelecek bu tip baskı politikalarıyla muhatap olmak istemiyor. Gönüllü veya gönülsüz fark etmez en geniş anlamıyla el Kaide-Selefi menşeli tüm İslamcı kadrolar bu sebeple öncelikli tehdit algısı içine sokuluyor ve her türlü hukuksuzluğun muhatabı kılınıyor. Sadece Afganistan, Pakistan, Irak veya Guantanamo değil dünyanın dört bir tarafında sistematik işkence merkezleri kurup binlerce insanı doğduğuna ve yaşadığına pişman eden ABD emperyalizmi olgusu nasıl olur da görmezden gelinir.

İşgal ve katliamlarından haberdar olduğumuz ABD’nin işkence tekniklerinin ne kadar gelişmiş ve yaygın olduğunu biliyor muyuz? Mesela ABD istihbarat örgütleri kaç kişiye ve kaç kez “waterboarding” (boğulma işkencesi) yaptı sizce? Sadece bir örnek: Usame bin Ladin’in yerini öğrenmek için Obama yönetimin resmi açıklamasına göre Ebu Zübeyde’ye 83 kez, Halid Şeyh Muhammed’e ise 183 kez suda boğulma işkencesi uygulanmıştı.

Bu gibi örnekler gösteriyor ki Hükümet baskılara boyun eğer de Süleyman Ebu Gays ABD’ye teslim edilirse hangi işkence ve zulümlere maruz kalacağını Allah bilir. Kim, hangi hükümet veya siyasi bu korkunç vebalin altına imza atabilir?

İçişleri ve Adalet Bakanlıkları Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde keyfi olarak tutulan Süleyman Ebu Gays’ın ağır işkence ve hapse maruz kalmaması için serbest bırakılmasını ve üçüncü bir ülkeye gidebilmesine imkân sağlamalıdır.

ABD baskılarına boyun eğmek hukuksuzluğa çanak tutmak ve zulme ortak olmak anlamına gelecektir. Böylesi bir teslimiyet Türkiye’yi tehdit veya vaad yoluyla hukuku çiğneyen basit bir sömürge ülkesi konumuna düşürmek gibi bir intihar girişimi olur. ABD’nin şüphesi de Türkiye’nin bu şüpheye bağımlı hareket etmesi de hukuksuzluğu asla meşru kılmaz. Süleyman Ebu Gays önce avukatlarıyla görüştürülmeli, sonra mahkemenin kararı göz önünde tutularak serbest bırakılmalı ve nihayet üçüncü bir ülkeye gidişine izin verilmelidir.