Sünniler Alevilerin Ötekisi değildir!

Ali Bulaç

Sanayi devriminin sona ermesi, kentleşmenin sosyolojik sınırlara gelip dayanması ve küreselleşmeyle beraber ulus devletin derin bir sarsıntı geçirmesi yeni kimlik ve aidiyet arayışlarını öne çıkardı.

Her grup gibi Aleviler de bu zorlu süreci yaşamaktadırlar. Eğer dünyanın kendini anlamlandırdığı kültürel algılara İslamiyet yön verseydi, herkesin "ötekisi" olur ve fakat herkes "ötekiyi şeytanlaştırmadan" onunla nasıl hukuk içinde yaşayabileceğinin imkânlarını araştırırdı. Bugünkü dünyaya Batı'nın Aydınlanması ve modernite yön veriyor.

Bu yeni süreçte Aydınlanma ve modernite bize nasıl barış içinde bir arada yaşayabileceğimize dair sadra şifa yollar gösteremiyor. Geldiğimiz noktada herkesin bir ötekisi var ve herkes kendi ötekisini "ötekileştirip şeytanlaştırıyor." Bu bizatihi çatışmanın sebebidir.

Pazartesi günü değerli mütefekkirlerimizden Ali Ünal bu sahifede Alevilerin yanlış bir biçimde Sünnileri ötekileştirdiğine değindi. Ben de geçen hafta katıldığım Alevi Çalıştayı'nda ilk konuşmamda tam bu konuya değinmiştim.

Alevi aydınları ve çoğu kanaat önderi kendilerini tanımlar ve kendilerine takviye edilmiş kimlik arayışına girişirlerken, üç karşıt (ötekileştirilmiş) imaj üretimi üzerinden hareket ediyor, kalın çizgilerle şu hususların altını çiziyorlar: 1) Alevilik Sünnilik değildir. 2) Sünnilik devletin mezhebidir; devletin resmi din görüşüdür. Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) bunun kanıtıdır. 3) Alevilerin tarihte uğradıkları mağduriyetin müsebbipleri Sünni devlettir ve onlara kendilerini ifade edecek alan ve özgürlük bırakmayan Sünni din görüşüdür.

Kısaca bu kombinezona göre Alevilerin ötekisi a) Mezhep olarak; b) Devletin dini olarak, c) Tarihî mağduriyetin müsebbipleri olarak "Sünnilik ve Sünniler" oluyor.

Böyle olunca da, ana sorun "Alevilikle Sünnilik, Alevilerle Sünniler arasındaki ihtilaf"a dönüşüyor. Bu teze göre "Alevilikle Sünnilik temelde ve tarihsel olarak çatıştığına göre", birinin var olabilmesi ve yaşayabilmesi için diğerini ya imha etmesi veya baskı altında tutması gerekir. Bu konsept özünde çatışmacı ve imhacı olduğu için, sosyal barışı temelden sarsıcı tohumlar barındırmaktadır.

Bu tez İslam kelamı, mezheplerin tarihî formları ve bugünkü pratikler açısından yanlıştır: 1) Bir tarikat veya bir inanç grubu sayılması yanında genel kabule göre Alevilik bir mezheptir. Sünnilik ise bir mezhep değil, "mezhepler şemsiyesi"dir. Bu şemsiyenin altında iki itikadi mezhep (Eş'arilik ve Maturidilik) ile dört fıkıh mezhebi (Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli) toplanmış bulunmaktadır. Sünnilik itikadi ve fıkhi mezhepler koalisyonudur. 2) Sünnilik şemsiyesinin altında sadece mezhepler değil, çok sayıda tarikat (Nakşilikten Kadiriliğe kadar) ve cemaat de toplanmış bulunmaktadır. 3) Sünnilikle Alevilik arasında ihmal edilmemesi gereken önemli ara tonlar vardır: 12 İmam Şiası ve fıkhî mezhebi Ca'ferilik, Zeydilik ve Zahirilik gibi.

Bu açıdan bakıldığında kendilerine bir "öteki" ararken Alevilerin Sünniliğe ve Sünnilere işaret etmeleri doğru değildir. Alevilik ve Sünnilik birbirlerinin muadili değildirler, aynı kulvarda ele alınamazlar.

Tarihte "Sünnilik ve Sünni devletin Alevilere zulmettiği" iddiasına gelince, "zulüm ve mağduriyet" doğru, bunun failinin Sünnilik ve Sünnilerin olduğu hususu yanlıştır. Çünkü Safevi Şiiliğine karşı siyaseten Sünniliğin hamiliğini üstlenen Osmanlı Devleti, yeri geldiğinde Aleviler yanında Sünnilere de zulmetmiştir. Kuyucu Murat'ın giriştiği katliamlar gibi. İsyanları bastırırken, kimilerine göre Kuyucu 50 bin insan öldürmüştür ki, bu sayıyı 150 bine çıkaranlar vardır. Bu katliamlara sadece Alevilerin maruz kaldığı tabii ki söylenemez. Netice itibarıyla devlet Alevilere zulmettiği gibi Sünnilere de zulmetmiş ve bu işler için fetva bulmakta zorlanmamıştır.

Bugün Aleviler için olduğu kadar Sünniler için de yeni bir gündür. Yeni bir perspektiften birbirimizle tanış olmalıyız.

ZAMAN