Sünnet Düşmanlığının Asıl Sebebi Sünneti Anlamadaki Ölçüsüzlüktür

‘La-ilahe’ demeden, ‘illellah’ diyemezsiniz. İmam Rabbanî’nin dediği gibi, önce lâ süpürgesiyle ortamı temizlemelisiniz ki, ‘illellah’ı böyle temiz bir mekâna yerleştirebilesiniz.

Faruk Beşer, Habertürk'te yayınlanan Ebubekir Sifil ile Caner Taslaman arasındaki tartışmayı değerlendirdi.

Deve İdrarına Bulanıp Pespayelik Yapmak
Faruk Beşer / Yeni Şafak

Bendeniz doğru olanın şu olduğunu düşünüyorum: Pespaye

Dini, yanlışlara cevap vermekle anlatmaya kalkarsanız bunu başaramazsınız. Çünkü doğru birdir, yanlış sonsuzdur. Sonsuz yanlışa cevap verme imkânınız olamaz. Doğru, yapmaktır, yanlış yıkmaktır. İnsan bir anda bütün bir binayı yıkabilir, ama onun yapılması çok uzun zaman alır. Bir müminin hedefi hakikati ortaya koymak olmalıdır, her yanlışın yanlış olduğunu ispat etmek değil. Esas olan hakikatin anlaşılmasıdır.

Bu sebeple olsa gerek, Allah buyurur ki, ‘De ki, hak geldi mi batıl yok olur. Çünkü batıl yok olmaya mahkûmdur’ (İsra 81). ‘Biz hakikati batılın üzerine bomba gibi atarız da batılın beynini parçalar ve bakarsınız, yok olup gitmiş’ (Enbiya 18).

Bundan şunu anlayabiliriz: Batılın/yanlışın yok edilmesi, ancak hakikatin ortaya konmasıyla mümkündür. Batılın yanlışlığını başka yollarla ispat etmek zordur ve uzun zaman alır. Bu sebeple bendeniz, tam başaramasam da şunu prensip edinmeye çalışıyorum; birilerinin yanlışlarına cevap yetiştirmektense, doğrunun ne olduğunu ortaya koymak daha kestirme olur. Üstün gelme mücadelesi anlamındaki ‘mirâ’ da bunun için yasaklanmış olmalıdır. Eğer bunu prensip edinirseniz nefsinizin/egonuzun kabarmasından ve ona kulluk etmekten de kurtulmuş olursunuz. Çünkü nefis, insanın içerisine Mabudun bir antitezi olarak konmuştur, O’na değil, sürekli kendisine itaat edilmesini, yani ilahlaştırılmasını ister. Boş kaleye gol atmak başarı görülmesin diye nefse böyle bir tabiat verilmiş olmalıdır.

Esas olan budur, ancak bazen batıl önünüzü keser, yolunuzu tıkar ve o zaman onun ortadan kaldırılması öncelik kazanabilir. ‘La-ilahe’ demeden, ‘illellah’ diyemezsiniz. İmam Rabbanî’nin dediği gibi, önce lâ süpürgesiyle ortamı temizlemelisiniz ki, ‘illellah’ı böyle temiz bir mekâna yerleştirebilesiniz. O zaman ‘def-i mazarrat celb-i menafi’den’ evla olur.

Ama karşınızda usulden, âdaptan, ayetten, hadisten, ‘şeaire tazim’den anlamayan bir demagog varsa sizin önce bu kadar pisliği temizleyip yerine hakikati dikmeniz mümkün olamaz. O zaman onu kendi şeytanlarıyla baş başa bırakır, salt hakikati anlatırsınız. Artık Kuranıkerim ifadesiyle ‘dileyen iman eder, dileyen inkâr eder’ (Kehf 29).

Bir zamanlar sosyolojinin ikinci babası sayılan Max Weber’in hayatını okumuş ve şu tavrına şaşırmıştım: Adam Rus Bolşevik hareketini incelemek için Rusça'yı, Fransa’daki işçi hareketlerini öğrenmek için Fransızca'yı, Amerikan sendikalarını öğrenmek için İngilizce'yi öğrenmiş. İlmi namusu görüyor musunuz? Keşke bütün sosyologlar böyle olsa da ondan sonra konuşsalar.

Bizim de şu anda böyle bir filozofumuz var, Teoman Duralı. Latince'ye atıf yapacaksa Latince'yi, Yunanca'dan alıntı yapacaksa Yunanca'yı vb öğrenmiş, şu anda on iki dil biliyor, yazdıklarını konuştuklarını böyle ölçerek tartarak konuşup yazıyor.

Allah’ın kitabı, Resulüllah’ın sünneti, Amerikan sendikalarından daha değersiz mi ki, dilini bilmeden, usulünü bilmeden çöplüklerden toplama bilgilerle kesip doğruyorsunuz, egonuzu tatmine çalışıyorsunuz, paparazzi tartışmalarındaki gibi şovlar yapıyor, elinize sidik alıp adiliğin en aşağısına talip oluyor ve dinin temel değerlerine karşı böyle olumsuz bir algı oluşturuyorsunuz? Sizin söylediklerinizi şu ana kadar bütün mülhitler, bu arada T. Dursun, İ. Arsel ve bir zamanların komünist yayın organı 2000’e Doğru Dergisi söylemiş, bunların listeleri internet sitelerinde zaten var ve bunları sadece Şeriat düşmanları, aynen sizin yaptığınız gibi ideolojik ve ölçü tanımazca kullanıyor. Müslümanım dediğiniz halde siz de neden onların sidiğini içiyorsun? (Okuyuculardan özür diliyorum, ama emin olasınız ki, yaptıkları bundan daha kötü bir şey).

Sizin yüzlerce yanlışınızdan sadece birine cevap vereyim

Uydurma hadisler Resulüllah’a iftira sayılıp reddedilir, çok zayıf hadisler yok sayılıp durdurulur, zayıf hadisler kimseyi bağlamaz, sahih hadisler bile Ebu Hanife’ye ve onu izleyenlere göre Kur’an ve Sünnet bütünlüğünden oluşan genel kurallara/kıyasa aykırı iseler onlarla da amel edilmez. Ayrıca bir hadisin senedinin sahih olması onun metninin sahih olmasını da gerektirmez. Kuralı anladınız mı?

Usul bilseydiniz usulde ‘deliller arasındaki tearuzu/çelişkiyi giderme yolları’ bahsinde bu sözünü ettiğiniz örneğin zikredildiğini de görmüş olurdunuz:

“Mesela deve idrarı içilmesinden söz eden hadisin, senedi sahih olsa bile, delaleti dolaylıdır, iktiza iledir. Yani ‘için’, denmiş olması, idrarın temiz olmasını söylemez, sadece iktiza eder. Oysa ‘İdrarın her türlüsünden kaçının’ hadisinin delaleti, ibaresi iledir. Yani idrarın pis olduğunu konu edinerek bunu doğrudan söylemektedir. İbare iktizadan öncedir, o halde bu ikincisi sebebiyle birinci hadisle amel edilmez”.

Biz de idrarın tıbbi faydalarından söz etme gibi bir garabete düşmüş olmayız.

Ah o kaftanlı mantığı ah, bunların sebeplerinden biri de sensin. Çünkü sünnet düşmanlığının asıl sebebi sünneti anlamadaki ölçüsüzlüktür.

Söyleyecek çok şey var, ama.

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı