Süleyman’ın Emaneti..

SİNAN ÖN

Sıkılmıştı, sanki dört duvar üzerine geliyordu. Bir an önce kendini evden dışarı atmak istedi. Haberlerde, sosyal medyada aldığı haberleri unutmak istiyordu. Sosyal medyada ‘bağırarak’ yazdıkları, içindeki acıyı dindirmeye yetmiyordu.

Çıktı, yürüdü sokaklarda. Önce nereye gideceğine karar verememişti. Amaçsız geçen birkaç saatten sonra, hedefini belirledi. Süleyman’a gidecekti.

Vizyonun baş döndürücü görüntüsünden kurtulup, gerçekliğin mide bulandırıcı baskısını üzerinden atmak istiyordu!

Halep’li Süleyman’ı üç yıldır tanıyordu. Onu çok sevmişti. Çünkü gerçekti, imge değildi. Doğaldı, sahte değildi. İçtendi, içten pazarlıklı değildi. Kanaatkardı, tamahkar değildi. Paylaşırdı, acısını, acılarımızı paylaşırdı. Evet Süleyman’a gitmeliydi.

  • Abi, ben Halep’te bu durumda değildim. İşim vardı, evim vardı, annembabam vardı, eşim vardı, çocuklarım vardı. Şimdi ise sadece eşim var! Onlarla cennette buluşmak için Rabbime dua ediyorum. Tekrar nimetlendirilmek için Allah’a yalvarıyorum. Ama buna cesaretim yok, tekrar kaybetmekten korkuyorum. Böyle bir dünyada onlara nasıl bir gelecek sunabilirim, bilmiyorum..

Anne-baba ve çocuklarını, Esed rejiminin Rus uçakları ile yaptığı bir hava saldırısında kaybetmiş Süleyman. O sırada eşi ile evde olmadıkları için sadece ikisi kurtulmuş. Zorlu ve zorunlu bir göç sürecinden sonra bugün İstanbul’da hayata tutunmaya çalışıyor.

Harabeye dönen, enkaz halindeki evinden kurtarabildiği birkaç değerli eşya ve emtiası ile yola çıkmış. Geride kalan can ve eş emanetini zalimlerin şerrinden ve imkansızlıkların dayatmasından kurtarmak istemenin zorunluluğu ile..

Yolculuk esnasındaki tehlikeler, yolculuğu organize eden çeteleşmiş yeni zalimler, paran bitince yolda kalabilmenin endişesi! Sığındığın ülkedeki belirsizlik, kamplardaki barınma koşullarının sınırlılığı, mahremiyet yoksunluğu, yük olmak istemeyip kendi ayaklarında durma isteğinin psikolojisi ile rızk peşinde koşabileceğin imkanların olduğu bir şehre doğru devam eden yolun zorluğu ile..

Süleyman İstanbul’a ulaşmıştır ancak şimdi onu başka sıkıntılar beklemektedir. Onu bekleyen kimsesi yoktur. Eşi ve kendisi dışında yapayalnızdır. Önce barınacak bir ev sonra iaşesini karşılayacak bir iş bulmalıdır.

Barınma sorununu iki katlı bir binanın daha önce kömürlük olarak kullanılan, bağımsız bir mutfak ve wc’si olmayan baraka ile çözer, Süleyman.

  • Buraya dörtyüz lira kira ödüyorum abi! Ama olsun memnunum, sokakta olmaktan iyidir. En azından bir çatım var, kapım var, anahtarım var..

Masraflarını ise, bir tekstil atölyesinde aracılık yaparak ve kağıt toplayarak sağlar. Kira, elektrik, su gibi temel kalemler çıktıktan sonra geriye ne kalırsa rızkım odur, bilincinde.

  • Terzilik yapıyorum abi, ama bana kızıyorlar! Çalıştığım işyerindeki diğer arkadaşlar benden rahatsız! Patron bana sekiz yüz lira ödüyor. Yaptığım işin karşılığı değil muhtemelen, çünkü bana kızma sebepleri düşük ücretle çalışmam! Ancak ben daha fazla verirlerse, ‘almam’ demiyorum ki! En azından kağıt toplamaktan kurtulurum!
  • Kağıt toplarken de bana kızıyorlar aslında, ‘burası benim mıntıkam’ diyen, kağıtçılar! Bana kızıyorlar dediğime bakma, çok dayak yemişliğim var! Ben garibanım abi, benim kimsem yok! Burada akrabaları olanlar birbirlerine destek oluyorlar, problemleri birlikte aşıyorlar. Bense!.. Neyse, siz varsınız ya abi, yalnız da sayılmam!

Gündemin can sıkıcı, yakıcı ızdırabından, kendine sığınacak bir kalp ararken, bu kalbin ona sığınması karşısında çaresizdi. ‘Yok Süleyman, sen bana değil ben sana sığınıyorum’ nasıl diyebilirdi? Çifte standarttan, iki yüzlülükten, samimiyetsizlikten, neme lazımcılıktan, insansız ve İslamsızlıktan, ‘sana sığınıyorum Süleyman’ nasıl diyebilirdi? Diyemedi..

  • Abi ben korkmuyorum, bana olabileceklerden. Ancak namus, iffet ve izzetli bir yaşam için çabam. Eşime sahip çıkmak ve ona gelebilecek tehlikeler dışında, korkum yok! Sizler varsınız ve bu bana güven veriyor. Olumsuz hadiseleri unutturuyor. Yoksa daha büyük korku yaşardım herhalde..

Süleyman’ın muhacirlere karşı yükseltilen ırkçı söylemlerden haberi olduğunu sözlerinin satır aralarından anlıyordu. Tedirginliğinin farkındaydı. Ona, ‘merak etme, bunlar sana zarar veremez’ demek için neler vermezdi!

  • Ben sizlerden maddi bir şey istemiyorum abi. Ben de önemli değilim. Ancak benim emanetimi emanetiniz gibi bilin. Gücüm yok, koruyanım yok, önce Allah’a sonra siz Müslümanlara sığındım ve güvendim. Ne olur emanetime sahip çıkmama yardımcı olun!

Yaşananlardan sıkılmış, sokağa çıkmış, caddelerde dolaşmış, insanları izlemişti. Ancak hiç bu kadar sıkışmamıştı! Sığındığı liman; vicdanımızın sesi, insanlığımızın anlamı, İslamlığımızın ilkeselliği bir tarafa, Süleyman’ın yüklediği bu ağır emanet yükü omuzlarında tekrar evin yolunu tutmuştu.

Ya Rabbim! Bizleri mahçup etme, kötülere fırsat verme, iyilerle karşılaştır. Bize taşıyamayacağımız yükü yükleme, duasını dilinden düşürmeden..