İşin ‘tezyif’ ve ‘sulandırma’ kısmını üstlenmiş görünen Ruhat Mengi’ler... Ruhat Mengi aklıyla siyasi analiz yapan Ahmet Coşkun’lar... Tüm Sabih Kanadoğlu’severler... ‘Sorşturma usulü’ne takmış görünen Özdemir Özok’lar, Ömer Faruk Eminağaoğlu’lar, Ertuğrul Özkök’ler...
Evlerine bayrak asanlar...
Canlı yayında liberal haşlayanlar...
Başörtüsüne sahip çıktıkları için kendilerine tapmamızı isteyen oryantalist ablalar...
Baykal aklıyla olayı kavramaya çalışanlar...
Ulusalcılar...
Mütekait askerler...
Doğan görünümlü Şahin’ler...
Bütün bu kakafonik dekor, aslında, ‘Hayır kardeşim, Ergenekon diye bir örgüt yoktur. Bütün bunları Zekeriya Öz ve Tuncay Güney adlı meczup kıçından uydurmaktadır. Ayrıca, hukuka uygun bir soruşturma yürütülmemektedir...’ demek yahut dedirtmek için.
Belki de öyledir.
Belki de Ergenekon diye bir örgüt yoktur.
Belki de hukuku zorlayan bazı nahoş davranışlar sergilenmektedir.
Belki de birilerine gadredilmektedir.
Bilemem.
Hukukçu olmadığım için, söyleyeceğim her şey afaki kaçacaktır. Bırakalım, yargı son sözünü söylesin, değerlendirmesini sonra yaparız.
Fakat, neden kimse ‘olgulara’ bakmıyor?
Bu ülkede 3 tam, 2 yarım, 1 ‘postmodern’ darbe olnuş mu, olmamış mı?
Muhtıralar verilmiş mi?
Seçilmiş yöneticiler muhtıralarla ‘şamaroğlanı’na çevrilmiş mi?
Hayatımızın neredeyse tümü ‘Sıkıyönetimlerle’ geçmiş mi?
Başbakanlar asılmış mı?
Teşebbüs safahatında kalan onlarca darbe girişimi yaşanmış, onlarca cunta kurulmuş mu?
Kendilerine aydın, gazeteci, sivil toplum önderi diyen bazı ilericiler, bazı darbeleri alkışlamış mı?
Bazı Anayasa Mahkemesi üyeleri, varlık nedenlerini ortadan kaldıranlara teşekkür ziyaretine gitmiş mi?
Bazılarının ‘abi’ diye kutsadığı İlhan Selçuk, 12 Mart’ta, darbecilik oynarken enselenmiş mi?
Bugün de aynı oyunu oynama iddiasında değil midir? Mütemadiyen darbe çağrısı yapmamakta mıdır?
Ergenekon soruşturmasından içeri alınan bazı ‘saygıdeğer’ öğretim üyeleri ‘Ordu Göreve’ pankartının altında yürümüş mü? Bazıları ‘Abdullah Gül Çankaya’ya çıkarsa, başına bir kaza gelir, ölür...’ diyerek, muhterem biraderlere ‘suikast’ telkininde bulunmuş mu?
Deniz Baykal, ‘Danıştay cinayeti dini duygularla işlenmiştir. Yargı bu yönde karar verdi, olay bitti’ demiş mi?
Deniz Baykal bunu dedikten sonra, aynı yargı, sözkonusu cinayetin Ergenekon örgütünce işlendiğine karar vermiş mi?
Üzeyir Garih ve Hrant Dink’in hangi tertiple öldürüldüğü, sırada kimlerin bulunduğu ortaya çıkmış mı?
Cumhuriyet gazetesine atılan ‘dost bombalar’ deşifre edilmiş mi?
Misyoner cinayetlerinin arkasındaki güç kabak gibi ortaya çıkmış mı?
Darbeciler, darbe planlarıyla birlikte ele geçirilmiş mi? (Bombaları, suikast silahlarını, bir orduya yetecek cephaneliği saymıyoruz bile...)
Hem bunlar yokmuş gibi davranacaksınız, hem de Zekeriya Öz’ün güya kişilik analiziyle işi sulandırmaya çalışacaksınız:
Zekeriya Öz de savcı mıymış? Bir zırdelinin itiraflarına dayanarak iddianame yazan biri savcı olabilir miymiş?
Neden olmasın?
Kanadoğlu ve Savaş savcıysa, Öz de savcıdır.
Eminağaoğlu ve Yalçınkaya savcıysa, Öz haydi haydi savcıdır.
Nuh Mete Yüksel savcıysa, Öz on kere savcıdır.
Siz bırakın bunları da, biraz da ‘olgular’ üzerinden yürüyün.
Bu ülke kanlı bir darbeci geçmişe sahip midir, değil midir?
Daha da önemlisi, bundan sonra benzeri bir oldubittiyle karşılaşmayacağımızın garantisi nedir ve çetelerin ayıklanmasından neden rahatsız olmaktasınız?
STAR