Önce sondan başlayalım. CHP'li Süheyl Batum "ordunun içini oymuşlar", "ordu kağıttan kuleymiş" tarzı cümleler sarf ederek darbelere ve darbeciliğe özlemini dile getirdi geçenlerde.
Bu sözleri eleştirmek, yerden yere vurmak doğaldır ve yerindedir...
Siyasi olana ve siyasetçilere yanıt siyaset yoluyla verilir.
Nitekim bu yapıldı ve yapılıyor...
Ancak bu sözlerden dolayı Batum hakkında suç duyurusunda bulunulması, bunu özellikle Başbakan'ın yapması ve savcılığın 301'inci maddeden soruşturma başlatması anlaşılabilir, kabul edilebilir bir durum değildir...
Demokratik düzenlerde kurumlar eleştirildiği ya da sert benzetmelere tâbi tutulduğu için bu benzetmeleri yapanlar hakkında "tahkir" suçundan soruşturma açılmaz. Hele Başbakanlar bu tür suç duyurularını zinhar yapmaz...
Bu tarz çıkışlar ve hamleler özellikle hükümet ve Başbakan açısından sıkça haklı pozisyonları haksız ve aşırı bir duruma çeviriyor.
Bir anda otoriter, yasakçı çağrışımlara kapı açıyor.
Umarız bu gerçekten son olur...
Tekrar vurgulayalım:
Batum'un açıklamalarındaki sorun orduyu tahkir etmesi değildir. Sorun darbeci zihniyeti, özlemleri, hatta niyeti dile getirmesidir.
Şimdi gelelim işin özüne, Batum'un açıklamalarına...
Bu açıklamalar anlamlıdır. Zira, Batum gibilerin başını çektiği kesim için bir dönemin resmini çizmektedir.
Cumhuriyet mitingleri, şu anda yargılanmakta olan sivil darbeciler ve kurdukları şebekeler, Gölbaşı'nda yapılan darbe toplantıları, kimi gazetelerde üslenen uzmanlar, hemen hepsi, 2003-2007 arası değişen yöntem ve kadrolarla Türkiye'de askerin siyasete el koymasını sağlamak üzere yapılanmış ve umut üzerine şekillenmişlerdi.
Batum bu konudaki başarısızlığa ve hayal kırıklığına ilişkin duygularını dışa vurdu yaptığı açıklamayla...
Peki CHP'ye ne demeli?
Aslında o parti bu işin bir dönem merkezinde oldu.
Kendisini "devlet ve resmi ideoloji" ikilisi ile özdeş kılan CHP'nin, 2002-2010 döneminde bu "ikili"nin değişmeye başlaması üzerine sistem içinde bu değişime direnen en şahin, en gerici, en militarist ekiplerle dirsek temasına girdiği pek çok kez kanıtlandı...
Ne var ki, bugün ordunun, özellikle şahinlerin durumu oldukça sıkışık...
Yine de biliyoruz ki, Batum gibilerin ve özellikle CHP içindeki bazı ulusalcıların kendilerine biçtikleri misyon henüz bitmiş değil.
Kimi Ergenekon tutuklularını milletvekili adayı gösterme fikri, partisi adına orduyu değerlendirmesi, ülkenin önde gelen liberal ve demokrat yazarlarına televizyon kanallarında sıkılmadan "şerefsiz" demesi Süheyl Batum'un yeni işleridir.
Ve gücünü parti içindeki ulusalcılardan almaktadır.
Özetle bu çıkışlar "CHP içindeki iktidar mücadelesi"ne yöneliktir.
Batum, Kılıçdaroğlu tarafından iki defa görevinden alınmıştır, son olarak açıklamasının partiyi temsil etmediği genel başkanı tarafından açıklanmıştır. Genel Başkanı, "Batum gereğini yapacaktır" diyerek bir tür kendisini istifaya davet etmiştir...
Ama nafile...
Nafile zira Batum muhtemelen seçim sonrasında CHP içindeki ulusalcı kanadın genel başkan adayı olacaktır. Beklentilerine göre CHP'nin seçimlerde yaşacağı bir ağır yenilgi Batum'un ve arkasında duran şahin ve ulusalcı kesimin işini kolaylaştıracaktır.
Kabul etmek gerekir ki, durum Türkiye demokrasisi için gerçekten hüzün vericidir.
Seçimlere doğru stratejisi olmayan bir yönetimin iş başında olduğu CHP var ortada...
Öyle bir ana muhalefet partisi ki, sahnesinde siyaset sadece iç çekişmelere endeksli...
Öyle bir CHP ki, özgül ağırlığı düşük bir genel başkan, Kılıçdaroğlu, buna karşın özgül ağırlığı yüksek ama demokrat zihniyet açısından tehlikeli bir ulusalcı muhalif, Süheyl Batum'la karşımıza çıkmaktadır...
Türkiye hızla toplumun bir kesimini depolitize eden bir ana muhalefet partisi üzerinden ve yüzünden "tek partili, yarışmasız bir demokrasi"ye doğru yol alıyor...
Ulusalcıların, ulusalcılığın, Batumların bu ülkeye vereceği zarar da işte budur...
YENİ ŞAFAK