Sudan siyasetinin önemli aktörü: Sâdık el Mehdî

“Karizmatik liderler kuşağı”nın son temsilcilerinden Sâdık el Mehdî’nin koronavirüs nedeniyle vefatı üzerine yazı kaleme alan Taha Kılınç, Mehdî’nin hayat hikâyesi ve Sudan siyasetindeki rolüne değiniyor.

Yeni Şafak / Taha Kılınç

Mehdî’nin vedası

Sudan siyasetinin en önemli aktörlerinden Sâdık el Mehdî, geçtiğimiz perşembe sabahı -26 Kasım 2020-, koronavirüs tedavisi gördüğü Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başkenti Abu Dabi’de öldü. Mehdî, 84 yıllık uzun yaşamı boyunca hem ülkesinin hem de İslâm dünyasının önemli gelişmelerine tanıklık etmiş, kendisi de çeşitli vesilelerle sürekli gündemde kalmıştı.

Tam ismiyle Sâdık Sıddîk Abdurrahman el Mehdî, 1881-1885 arasında Osmanlı ve İngiliz kuvvetlerine karşı Sudan’da yürüttüğü askerî mücadeleyle tarihe geçen Muhammed Ahmed el Mehdî’nin torununun oğlu olarak, 1935’te Umm Durman’da dünyaya geldi. Ailenin unvanı haline gelen “Mehdî” sıfatından da anlaşılacağı üzere, Muhammed Ahmed, mehdîliğini ilân etmiş, bu vesileyle etrafına hatırı sayılır bir destekçi kitlesi toplamayı başarmıştı. Muhammed Ahmed’in temellerini attığı “Mehdî Devleti” 1898’de İngilizler tarafından yıkılıncaya kadar ayakta kalmış, sonraki süreçte Ahmed’in oğlu Abdurrahman babasının misyonunu devam ettirmişti. Mehdî’nin takipçileri kendilerini “Ensâr” olarak isimlendirirken, 1945’te kurulan “Ümmet Partisi” ile, hareket modern Sudan siyasetinde de boy göstermişti. Sâdık el Mehdî’nin karakteri, işte bu dinî ve siyasî arka plan çerçevesinde şekillendi.

Büyük dedesinin aksine, dedesi Abdurrahman’ın İngilizlerle geliştirdiği “dostane” ilişkiler nedeniyle, Sâdık el Mehdî küçük yaşlardan itibaren İngiliz usulü bir eğitimden geçti. Mısır’ın İskenderiye kentindeki ünlü Victoria Koleji’nde lise tahsilinden sonra, yüksek öğrenimini Oxford’da tamamladı (1954-57). Ülkesine döner dönmez siyasete atılan Sâdık el Mehdî, dönemin Sudan Devlet Başkanı İbrahim Abbûd’a karşı muhalefetiyle ön plana çıktı. Ailesinin dinî ve siyasî misyonunu aynı anda üstlenen Mehdî, Ensâr Cemaati’nin lideri ve Millî Ümmet Partisi’nin de genel başkanı oldu. 1966-67 ve 1986-89’da iki kez başbakanlık görevlerinde bulunan Mehdî, Sudan’ın darbeci liderleri Cafer en-Numeyrî ve Ömer el Beşîr dönemlerinde muhalefetin başını çekti. Geçtiğimiz yıl halk ayaklanması sonucu görevini bırakmak durumunda kalan Beşîr’in devrilme sürecinde, Sâdık el Mehdî’nin ve bağlılarının rolü büyüktü.

Rahatsızlanmadan hemen önce, Ömer el Beşîr’in görevden uzaklaştırılmasında kendilerine yardımcı olduğu darbeci kadronun İsrail’le ilişkileri normalleştirme adımlarına tanıklık eden Sâdık el Mehdî, bu duruma itirazını yüksek sesle dile getirmişti. İsrail’i tanımanın Sudan’ın hayrına olmadığını savunan Mehdî, kaderin ilginç bir tecellisi ile, son nefesini normalleşmenin sponsoru ve Sudan’daki darbenin en büyük destekçisi olan BAE’de verdi.

Ömrünün son yıllarında kendisine “sevimli ihtiyar” muamelesi yapılan (ve belki de bu yüzden İsrail’le ilişkilere dair eleştirileri kulak ardı edilen) Sâdık el Mehdî, yalnızca Sudan’da değil, İslâm dünyasının genelinde “karizmatik liderler kuşağı”nın son temsilcilerindendi. Onun ölümüyle, aslında bir dönem de kapanmış oldu. 2016’da Hasan Turâbî -ki kendisi Sâdık el Mehdî’nin kız kardeşi Visâl Hanım’la evliydi- ve 2018’de Abdurrahman Sivâr Zeheb’in -ki kendisi Arap dünyasının modern tarihinde, darbe yaptıktan sonra koltuğu kendiliğinden sivillere bırakan tek askerdi- ölümlerinin ardından, Sâdık el Mehdî’nin kaybı, Sudan’ın yakın tarih hafızasının da toprağa verilmesi anlamına geliyor. Kaleme almış olduğu eserler ve vermiş olduğu televizyon röportajları, -bereket ki- bu tarihin şahitleri olarak ortada duruyor.

Sâdık el Mehdî figürü üzerinden, İngiltere’nin kolonyal zihniyetinin en tipik özelliklerinden birini de okumak mümkün: En dişli muhalifleri bile, yolun sonunda İngiliz taraftarı haline getiren ince bir siyaset üslubu. Mehdîlik Hareketi, çıkış noktası itibariyle varlığını ve Sudan halkı nezdindeki meşruiyetini İngiliz karşıtlığına borçlu olmasına rağmen, Sâdık el Mehdî’nin liderliğinde bugün gelinen noktada, İngiltere hiçbir şekilde tehdit veya tehlike olarak algılanmıyor. İngiliz emperyalizminin, Amerikan veya Fransız tipi sömürgeciliğin aksine, ardında genellikle “hayranlık” veya en azından “dostluk” bırakıyor olması, her türlü incelemeyi ve araştırmayı derinlemesine hak ediyor. Aynı durumun izlerine, Ortadoğu’dan Asya’ya dünyanın çok çeşitli bölgelerinde rastlamak mümkün. İngiltere, kaos ve karmaşa içinde bıraktığı birçok ülkede, “nefret kontenjanı”nı başka odaklara devretmenin keyfiyle, arka plandaki tesirini sürdürüyor. Sâdık el Mehdî’nin hayat hikâyesi ve Sudan siyasetindeki rolü de, bu yönden ayrıca dikkate değer.

Yorum Analiz Haberleri

İran'ın enerji krizi, sanayilerin kapatılmaya zorlanmasıyla korkunç bir noktaya ulaştı
Suriye'nin Türkiye'den ve Arap ülkelerinden ne beklentisi var?
Adem Özköse: Suriye’de kendimi artık büyük bir hikayenin başlangıcındaymışız gibi hissediyordum
60 yıllık Baas sultasının izlerini silmek kolay olmayacak!
İslam'a saldırmak için fırsat kollayanlar...