Özelde Alman genelde bütün Avrupa medyasının, hamile bir kadının başörtülü olmasından dolayı “terörist” diye nitelendirilip karnındaki bebeğiyle birlikte hançerlenerek katledilmesi gibi bir vahşetin üzerini örtmeye çalışması dikkatlerden kaçmıyor.
Bunu yaparken Avrupa’da ciddi şekilde yükselişe geçen İslâm düşmanlığının, Müslümanları hedef alan vahşi kinin gerçek yüzünü kapatmaya mı çalışıyorlar acaba? Bu düşmanlığı besleyen ve böyle bir kinin yayılmasını sağlayan onların yayın politikaları değil midir? Bugün gerçekleştirilen o vahşi cinayetlerle, tohumlarını ektikleri ve yıllarca yönlendirme amaçlı yayın politikalarıyla besledikleri İslâm karşıtlığının semerelerini alıyorlar. O sebeple sergilenen vahşet dün Avrupa medyasının hararetle piyasaya sürdüğü çirkin karikatürlerin bir ürünüdür.
Alman Başbakanı Bayan Merkel her ne kadar işlenen cinayetten son derece rahatsız olduğunu ileri sürdüğü açıklamalar yapsa da sözleri hiç inandırıcı ve samimi gelmiyor. Çünkü Almanya’nın caddelerinde ve sokaklarında Müslüman hanımların örtülerinden dolayı rencide edilmelerine göz yuman zihniyet, gözü dönmüş bir caninin insan öldürmeye yarayacak kasaturasıyla mahkeme salonuna girmesine de izin vermiştir. Almanya’da başörtülü Müslüman hanımların rencide edilmesi hadiseleri yeni başlamadı ve polisin bu iğrenç sataşmalara göz yumduğunu, bu tutumun da saldırganları cesaretlendirdiğini bu ülkede artık bilmeyen kalmadı. Sonuçta hadise bir gözü dönmüş caniye kasaturasıyla mahkeme salonuna girme cesareti verilmesine kadar varmış ve böyle bir vahşi cinayet gerçekleştirilmiştir.
Caninin ismi Alex W diye yazılıyor. Yani kim olduğu ortaya çıkmasın diye soyadı açıklanmıyor. Böylece caninin hukukunun korunmasına çalışılıyor. “Hukukun gereği bu” diyebilirsiniz. Peki, bir vahşi canavarın hukuku oluyor ve önemseniyor da başörtülü hanımların hukuku niye ayaklar altına alınıyor? Dediğimiz gibi bu hanımlar ilk kez rencide edilmiyor. Onlarca yıldır yüzlerce Alex Almanya’nın muhtelif şehirlerinde sokaklara bırakılmış kuduz köpekler gibi başörtülü hanımlara sırf örtülerinden dolayı sataştı ve Alman polisi bu saldırganlığın önüne geçmek için söze gelir hiçbir çaba harcamadı. Dolayısıyla Mısırlı Eczacı Merve Şirbini’yi hak ve güvence aradığı mahkeme salonunda vahşice katleden canavarın kimliğinin gizli tutulması hiç önemli değil. Bu cinayetin birinci derecede sorumluları gizli değildir. Onlar da İslâm düşmanlığını besleyen medya ile bu düşmanlığın önünü açan, saldırganları cesaretlendiren siyasi iradedir.
Bu vahşi cinayetin aynı zamanda “aşırı uçlara” yüklendiğini ve suçun diğer ortaklarının aradan sıyrılmaya çalıştıklarını görüyoruz. Eğer bu cinayetin suçlusu “aşırı uçlar” ise aralarına, vahşetin önünü açan, gözü dönmüş caninin kasaturasıyla mahkeme salonuna girmesine imkân tanıyan siyasi iradeyi ve İslâm karşıtlığının yükselişe geçmesinden sorumlu medyanın da dâhil edilmesi gerekir. O zaman suç ortaklarının “aşırı” olarak nitelendirilmesi belki anlamlı olabilir de “uç” denmesi abes olacaktır. Çünkü suçun ortaklarının uç olmayıp geniş bir kitlesel tabakayı yönlendiren veya temsil eden mekanizmayı oluşturduğu görülecektir.
Malum olduğu üzere Batı dünyası medyasıyla ve siyasi organlarıyla yıllardan beri “aşırılık” deyince İslâm’ın akla gelmesi için yoğun bir karalama kampanyası yürütüyor. Bu amaçla “radikal İslâm” kavramını zihinlere iyice kazımak için elinden gelen her şeyi yaptı ve yapmaya devam ediyor. Fakat ne kadar ilginçtir ki bu karalama politikasında “aşırılık” kavramının İslâm’ın genel çerçevesini belirleyen bir kavram olarak kabul edilmesi için çaba harcarken kendisi, özellikle beslediği İslâm karşıtı aşırılığı sadece uç noktalara yükleyip aradan sıyrılmak istiyor.
Antisemitizm ayıbından dolayı yıllardan beri Yahudilerin ayağını yalayan Batı dünyasının bugün İslâm karşıtı vahşeti cüretlendirmesinde de çifte standartçılığını görüyoruz. Bu çifte standart, antisemitizm gerekçesiyle Batıyı kendine eli mahkûm hale getirdiğini düşünen ve yıllardan beri buna binaen sömüren Yahudi lobiciliğinde de çok belirgin bir şekilde kendini gösteriyor.
Batının, bir hamile kadını karnındaki bebeğiyle birlikte hançerleyerek katledebilen vahşetin üzerine gitmek yerine üzerini örtmeye çalışması, çağdaşlık, insan hakları ve hukuk konusundaki bütün iddialarının içinin boş olduğunu, Ortaçağ’dan bu yana haçlı zihniyetinde bir değişiklik olmadığını gösteriyor.
İslâm âlemi de sahipsizliğin, dağılmışlığın, güçlerini birleştirememenin ızdırabını çekiyor.
VAKİT