Şu acıklı halimize bir bakar mısınız?

Ali İhsan Karahasanoğlu

Acıklı halimizin fotoğrafıdır!
Halimize ne olmuş?
Hiiç.
Ben size sade bir fotoğraf sunayım. Halimizi siz yorumlayın!
“Terörle mücadele” görevleri sebebi ile devletten maaş alan iki orgeneral, şimdi “terör” suçu ile cezaevine girmişler.. Kamuoyunun tartıştırıldığı konu ise, “Paşaları tutuklama talebiyle mahkemeye gönderen savcının elinde tespih var mıydı, yok muydu? Tespih kaç saat savcının elinde kaldı?”
Geçelim..
Halen devam eden bir darbe tehdidi altındayız. Tehdit; anayasayı silah zoruyla değiştirmeyi amaçlayan terör örgütü hakkındaki çok önemli bir soruşturma.. Olay dava aşamasına gelmiş... Bu sırada, soldan çarklı bazıları çıkıyor; “Madem darbecileri yargılayacaksınız, Kenan Evren’den başlasanıza” muhabbeti ile, işi sulandırmaya çalışıyor!
Geçelim..
Gazeteci kimliği ile piyasada dolaşan insanlar, bazı gazetelerin işadamlarından yardım alarak bedava gazete dağıttıklarını gerekçe gösterip, “Paşam, bize devlet kasasından 100 milyar versenize. Biz de Cumhuriyet gazetesini bedava dağıtalım” talebinde bulunuyor. Muhatabımız olan sarı basın kartı hamili gazetecimiz, bu suçlamayı cevaplayacağına, “Çok şeyler anlatacağım” diye söze girip, “100 milyar istediğime dair kayıt, benim rızam dışında çekilen bir kayıttır. Delil olarak kabul edilemez” savunması yapıyor!
Geçelim..
Jandarma paşasından karşılıksız para isteyen gazeteciyi sorgulaması gereken medya, işin özünü bir kenara bırakmış, “Gazeteciyi para isterken kim kayda aldı?” muhabbeti ile meşgul oluyor!
Geçelim..
73 milyonluk Türkiye, darbe tehdidi altında korkulu günler yaşıyor.. Milyonlarca insanımızın anayasal haklarının tümünün rafa kaldırılması tehlikesi ile karşı karşıya kalmış, korkulu günler yaşıyoruz..  Böyle bir günde, Yargıtay Onursal Başsavcılarımız ise, “Telefon dinlemeleri uluslararası hukuka uygun değil, bunlar delil olarak kabul edilmez” tezi ile, terör örgütü üyelerinin avukatlığına soyunuyor!
Geçelim..
El bombasından suikast silahına, C-4 patlayıcısına kadar her tür silahın bulunduğu bir terör örgütünün tartışıldığı günlerde, anamuhalefet partisi genel başkanı, “Başbakan Ergenekon’da savcı ise, ben de Ergenekon’un avukatıyım” diyor.. Adeta terör örgütüne sahip çıkarak! Terör örgütüne sahip çıkmanın suç olduğunu bilerek! Milletvekillerinin, TBMM üyeliğinden ayrılmadan terör örgütü sanıklarının avukatlığını üstlenemeyeceklerini bilerek.. (Deniz Baykal, “Ben mecazi anlamda söyledim” diyerek kendisini savunacaktır belki ama, CHPMilletvekili Şahin Mengü, mecazi anlamda değil, fiili olarak  o avukatlığı zaten yaptı.. Terör örgütü yöneticiliğinden tutuklanan HurşitTolon’un hukuki yardım talebine, şifahi olarak cevap verdi.)
Geçelim..
Gözaltına alınan isimler bile, “Çok rahattık. Polis arkadaşlar kitap verdiler, 400 sayfalık kitabı okuyup bitirdim” derken, yalaka gazeteciler, “işkence” imalarında bulunup, iftira haberlere imza atıyorlar..
Geçelim..
Devlet gazetesi, Ziverbey’de işkence yapanların darbeci askerler olduğunu gizleyerek, şimdi darbecilerin gözaltına alınmasını, Ziverbey ile irtibatlandırmaya çalışıyorlar.. Tam, “Pes vallahi” dedirtecek haberler okuyoruz artık.. Ergenekon gözaltıları; “Ziverbey işkenceleri tekrarlanmasın,  darbeciler 1971-1980 işkencelerini Türk insanına 2008 yılında tekrar yaşatmasın” diye yapılırken, darbecilerin sorgulanması, devlet gazetesi tarafından işkence gibi gösteriliyor!
Geçelim.. 
Bu sıcak gündemde, Danıştay Başsavcısı olan hanım çıkıyor, Türkiye’de siyasi iktidar değişikliğinin olduğu tarihe atıfta bulunarak, 2001’den beri yargının savunmaya geçtiğini ileri sürerek, adeta suç itirafında bulunuyor! Kendilerini, siyasi parti ile rakip gibi gördüklerini alenen ilan ediyor.. Yetmiyor, “Yasama, yürütme seçimle geldiği için her istediğini yapma hakkına sahip değidir” cümlesini sarfediyor da, “Yargı da her istediği kararı alma hakkına sahip değildir. Anayasa’da sadece usul incelemesi yapılır denildiği halde, Anayasa Mahkemesi esas incelemesi yapamaz” diyemiyor!
Geçelim..
Ve bu arada, tüm bu çete haberlerinin yoğunluğuna rağmen, aradan sıyrılıp gündem olan Rahmi Koç’a, kartel medyası yalakalık yapıyor.. Önce ANKAHaber Ajansı bir Yargıtay kararını çarpıtarak haber üretiyor, kartel gazeteleri de hemen üstüne atlıyor: “Yargıtay da, sakallı işçinin işten atılmasına onay vermiş”. Oysa baktığınızda görüyorsunuz ki, onların verdikleri karar 1990 tarihli. Ama 2000 tarihli yeni kararında ise, Yargıtay, sakallı işçinin iş akdinin feshedilemeyeceğini açıkça söylüyor. Hatta, 1990 tarihli karara da baktığınızda, işçinin sıradan bir iş değil, aşçılık yaptığını, Yargıtay’ın da “Aşçılık özel bir iş alanıdır” gerekçesi ile sakallı işçinin ihracına onay verdiğini görüyorsunuz. Ama kartel ahlakı, Rahmi Koç’a destek vermek için, Yargıtay kararını çarpıtmakta hiç beis görmüyor..
Tablo bu..
Karar sizin.. Yorum sizin.

VAKİT