Sivil Toplum Kuruluşlarını kısıtlayan yasanın geleceği

​​​​​​​Eğer yerli, İslâmî STK’ların önü kesilir ve nefesi tıkanırsa toplumun zihin ölümü de, beyin ölümü de gerçekleşir, bir daha ayağa kalkamaz ve bunun vebalini kimse ödeyemez!

Yusuf Kaplan, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında Meclis’ten “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun” başlığı altında kabul edilen STK yasasını değerlendiriyor:

Salgın sonrası Türkiye’yi de, bütün dünyayı da zor günler bekliyor...

Ülkede aile çöküyor... Adalette derin çatlaklar oluştu. Eğitim, medya ve kültür rejimi çocuklarımızı zihnen köleleştiriyor.

Türkiye olarak iyi hazırlanmalıyız.

Eğitime, medyaya, kültüre ve adalete neşter şart!

STK YASASI VE BAKAN SOYLU’NUN AÇIKLAMASI

STKlar terör bahanesiyle kapatılacak. Kolayca kayyum atanabilecek!

Teröre karşı bir adım gibi bu. Ama sonuçları ortam değiştiğinde felaket olabilir! Her İslâmî çalışma irtica/terör yaftasıyla engellenebilir! Çok tehlikeli bu! Bu yasa girişimi derhal durdurulmalı!

Önceki gün STK’larla (sivil toplum kuruluşlarıyla) ilgili yasa taslağı Meclis’in gündemine gelmek üzereyken böyle bir tweet attım.

Gece saat 01.30’da İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu aradı, yarım saat kadar konuştuk.

STK yasasının aslâ sivil toplumu zayıflatmayacağını, STK’ların İslâmî çalışmalarını engellemesinin sözkonusu olmayacağını, buna ilk önce kendisinin karşı duracağını söyledi.

Sayın Soylu’nun bu açıklamasını da “Sayın Soylu’dan Açıklama” anonsuyla sosyal medya hesaplarımdan yayınladım.

HEGEL VE SİVİL TOPLUM FİKRİ

Sivil toplum, toplumun nefes borusudur. Devlete karşı toplumun özgürlük alanlarını genişleten bir ara alan olarak tanımlanmıştır Hegel başta olmak üzere belli başlı modern düşünürler tarafından. Hegel, modern toplum’da Hobbes ve Locke’tan sonra sivil toplum kavramını, sivil hakları ve özgürlükleri derinlemesine tartışan en önemli filozofların başında gelir.

“Sivil”, kilise dışı, kilisenin kontrolünün dışında olan anlamına gelir. Dolayısıyla “sivil toplum”, seküler toplumun kökleşmesinin bir başka ifadesidir.

Sivil toplum kurumları arttıkça toplumun sekülerleşme katsayısı da artar. Seküler toplumda, toplumun hem kendini ifade biçimlerinden hem de “uyumlanma”, hizaya getirilme biçimlerinden biridir sivil toplum kuruluşları, aslında!

Bu konu apayrı ve zevkli bir felsefî tartışma konusudur ama bu yazının konusu değil. Kaldı ki bu konuları yıllar önce bu sütunda felsefî olarak uzun uzadıya yazdığımı, tartıştığımı hatırlatmakla yetineyim burada.

DÖRT TARZ-I STK

Türkiye’de sivil toplum kurumları, Cumhuriyet’ten sonraki süreçte toplumun kendini ifade biçimlerinin en önemli vasıtaları olarak işlev gördü. En az dört tür STK türünden sözetmek mümkün.

Birincisi, yabancı STK’lar.

İkincisi, ülke içinde kurulan ama yabancılara hizmet eden uydu STK’lar.

Üçüncüsü, teröre destek amacıyla kurulan STK’lar. Bunlar da esas itibariyle ülkeyi karıştırmaya dönük emperyalistlerin uzaktan kumanda ettikleri sivil görünümlü örgütler aslında! Bunların faaliyetlerine elbette izin verilemez.

Dördüncüsü ise yerli ve toplumun sesi ve nefesi gibi işlev gören STK’lar.

İlk üç STK’lar için elbette yasal önlemler alınması gerekir. Emperyalistler için STK’lar sömürgeciliğin keşif kolu, öncü kolu gibi faaliyet gösteriyorlar. İkinci ve üçüncü tür STK’lar da genellikle ülke içinde kurulmasına ve yürütülmesine rağmen beşinci kol faaliyeti gibi çalışıyorlar, bu ülkede emperyalistlerin çıkarlarını koruyorlar!

Alman vakıfları, Yahudi vakıfları, yabancıların el atından kontrol ettikleri vakıflar, dernekler vesaire.

STK yasasının bu üç STK türünün faaliyetlerinin kontrol altına alınmasını sağlaması durumunda çok yararlı olacağını söylemek bile gereksiz.

İSLÂMÎ STK’LAR: TOPLUMUN NEFES BORUSU

Dördüncü tür STK’lar, bu toplumun can damarı olan oluşumlar. Bunların önemli bir kısmı İslâmî eğitim, kültür, araştırma faaliyetleri yapıyor.

Toplumun Jakoben laik devlet tarafından tasfiye edilen İslâmî ruh köklerinin, medeniyet birikiminin topluma hatırlatılmasında can simidi gibi işlev gören kurumlar bunlar.

Devletin yapamayacağı eğitim, kültür, araştırma faaliyetlerini bu tür İslâmî STK’lar yapıyor. Bunun bu toplumun geleceği ve kaderi açısından ne kadar hayatî olduğu tam olarak anlaşılamadı toplumda.

Bu ülkede devletin, eğitim sistemimizi bizim medeniyet dinamiklerimiz doğrultunda silbaştan inşa edebilmesi mümkün mü?

Bence mümkün değil bu. Bu ülke bu ülkenin has çocuklarının elinde değil hâlâ! Bunu zihnimize kazımak ve ona göre adımlarımızı atmak, ülkeyi Batılıların uykusu olarak ellerinde tutan bürokratik oligarşinin hegemonyasından kurtarmak zorundayız. Yoksa bu ülkede İslâm’ın kökünü kazıyacaklar Batılıların uşakları bu asalaklar!

O yüzden bu toplumun yeniden İslâmî ruh köklerini diriltmesi, uzun soluklu bir medeniyet yolculuğuna soyunması, toplumun bizzat kendi eliyle gerçekleştireceği adımlarla ve atılımlarla hayata geçirilebilir.

Bu da yerli, İslâmî sivil toplum kuruluşlarının bu ülkenin geleceğinin inşasında ne denli kritik ve hayatî bir rol oynayacağını gösteriyor olsa gerektir.

Tam da bu nedenlerle STK yasası toplumda tedirginliğe yol açtı. Yarın devran döndüğünde bu toplumun İslâmî değerlerini, anlam haritalarını ve ilkelerini ayakta tutan sivil toplum kuruluşları yeniden irtica / terör diye yaftalanarak bu topluma büyük bir darbe daha vurulabilir endişesi hatta korkusu var.

Bu tedirginliğin, endişenin ve korkunun ciddiye alınması ve yasanın ona göre gözden geçirilmesi gerekiyor derhal.

Sivil toplum kurumlarının elbette ki, eleştirilecek yanları olabilir.

Ama unutulmaması gereken hayatî nokta şu: Toplum tepeden Jakoben laiklerden bir asırdır darbe üstüne darbe yiyor zaten!

Eğer yerli, İslâmî STK’ların önü kesilir ve nefesi tıkanırsa toplumun zihin ölümü de, beyin ölümü de gerçekleşir, bir daha ayağa kalkamaz ve bunun vebalini kimse ödeyemez!

Vesselâm.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!