STK Temsilcileri Anadil İçin Ne Dediler?

Başbakan’ın başlattığı ve Kuzu’nun devam ettirdiği “Anadilde eğitim hak değildir!” yaklaşımıyla ilgili STK temsilcileri ne dedi?

10 Ekim’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Anadilde eğitim hak değildir!” açıklamasının yankılarının halen sürdüğü bir süreçte Burhan Kuzu’nun dün TRT Türk televizyonunda katıldığı bir programda konuyla ilgili kullandığı çirkin ifadeler tepki toplamaya devam ediyor.

Başbakan’ın başlattığı ve Kuzu’nun devam ettirdiği “Anadilde eğitim hak değildir!” yaklaşımıyla ilgili olarak Özgür-Der, Özgür Eğitim-Sen ve Mazlumder yetkilileri Islah Haber’e açıklama yaptılar.

İşte o açıklamalar:

Rıdvan Kaya (Özgür-Der Genel Başkanı):

BU ADIMI YA ATACAKSINIZ, YA ATACAKSINIZ!

Anadille eğitim hakkı gibi temel bir konuda Burhan Kuzu’nun bir televizyon programında söyledikleri çok da merkeze alınmaya değer değil ama burada şunu görmek lazım:

Bu konuda kimin talep ettiğinden tamamen bağımsız olarak anadilin eğitimde ve daha başka alanlarda kullanılması tamamen insanların hakkı olarak görülmesi gerekmektedir. Dolayısıyla buna şu veya bu gerekçeyle karşı çıkmak doğru değil.

Karşı çıkanların iki temel yaklaşımı var:

Bir tanesi milliyetçi bir refleksle, bölünme korkusu veya tehlikesiyle karşı çıkma eğilimindedir. Bu yaklaşımın zaten hiçbir temeli yok. Bu, tamamen ulus-devlet paradigmasının ortaya çıkardığı bir dayatma, bir düşünce, daha doğrusu düşüncesizlik halidir.

Teknik zorlukları ileri sürerek bunun karşılanmasının daha da zorluklar çıkaracağı, eğitimde ikilik yaratacağı ve bu eğitimin ileriki aşamalarda üniversite ve meslekî hayat performansını da bu dilin kullanılmasını gerektireceği gibi zorluklar ileri sürerek karşı çıkanlar, bir takım itirazlarda bulunanlar da şunu görmeli:  Devlet, belli bir grup vatandaşının hak olarak görüp talep ettiği bir şeyi zorlukları, imkânsızlıkları öne sürerek inkâr etmemeli. Bunu yapacak olursa o zaman devlet adil bir devlet olamaz, vatandaşlarını düşünen bir devlet olamaz; bunun yerine despotik, dayatmacı bir devlet olur.

Bu noktada başta Başbakan olmak üzere AK Partili yetkililer bu gerçekle alakalı olarak şunu görmeli: Halkın belli bir bölümünün böyle bir talebi var mı? Var. Hükümet olarak halkın taleplerini karşılama sorumluluğu var mı? Var. Burada yasal engeller varsa, teknik zorluklar varsa bunları aşmak Hükümet’in görevi olmalı. Hükümet bu noktada, bu engelleri, zorlukları aşma konusunda bir kararlılık ortaya koymazsa vatandaşlarına karşı olan görevini yerine getirmemiş olur.

Bu yüzden ben burada konuyu Burhan Kuzu’nun açıklaması ile sınırlamadan şunu söylemeli:

Kemalist devlet dayatmaları ya da resmi ideolojinin kabulleri maalesef bu toplumdaki siyasetçisinden sıradan vatandaşına kadar hemen herkese dayatılmış ve önemli bir kitlenin de zihnine yer etmiş bir deli gömleğidir. Darbe, başörtüsü, İmam-Hatipler vb. konularla alakalı olarak talepler gündeme getirildiğinde birilerinin sürekli olarak bunların karşılanmasının yol açacağı risklere dikkat çeken yaklaşımı terk edilmeli, anadilde eğitim konusuna bu mantıkla yaklaşılmamalıdır. Bu deli gömleğini kırmak lazım. Bu deli gömleği kırılmazsa sürekli olarak bir yerlerde patinaj çekmeye devam edilecektir.

Bu anlamıyla Başbakan’ın ortaya koyduğu tavrın AK Partili yetkililerce de bir şekilde benimsendiği, dillendirildiği ya da aynı şekilde üretildiği görülüyor. Burada Başbakan’ın da diğer yetkililerin de şunu görmesi lazım: Geçmişte yok olarak görülen bir kısım şeylerde bugün kabul etme noktasına gelindi. Dolayısıyla bu konuyla alakalı eğer “Ben Kürt sorununu çözeceğim.” diyorsanız bunun iki zorluğunun olduğunu görmelisiniz: Eğer “Adil olacağım.”, “İnsan haklarına saygılı olacağım.” diyorsanız bu konuyla ilgili talebi karşılamanız lazım. İkinci aşamada da “Kürt sorununu çözeceğim.” diyorsanız mutlaka şuanda Kürt sorununun temel taleplerinden birine dönüşmüş olan anadilde eğitim talebini karşılamak zorundasınız. Her iki durumda da ya bu adımı atacaksınız, ya bu adımı atacaksınız! Başka bir çözüm sözkonusu olamaz. Eğer bu konuyu süreç içerisinde “Zamanla geçiştirilir.” diye algılayanlar varsa çok temel bir yanlışa saplandıklarını bilmeliler. Böyle bir şey sözkonusu olmayacak. Tersine bu, büyüdükçe büyüyecek ve daha derin bir sıkıntıya dönüşecek.

Kaldı ki, Hükümet şunu da bilmeli ki (ki aslında bilmiyor da değil); bir süre sonra bu adımı atmak zorunda kalacaktır. Gidişat da onu gösteriyor. Mevcut durumda bu tür açıklamalar, demeçler sadece var olan rahatsızlığı derinleştiriyor, insanları tedirgin ediyor ve aynı zamanda Kürt milliyetçiliği çizgisini de daha fazla besliyor. Bu da yine her halükârda mevcut Hükümet açısında da zarar verici bir durum. Dolayısıyla tartışmayı bu söylemle devam ettirmek aslında kendileri açısından da başlı başına bir zarardır.

Ahmet Faruk Ünsal (Mazlumder Genel Başkanı):

ASIL ANADİL HAKKI TANINMAZSA TÜRKİYE BÖLÜNME YAŞAR

Bu açıklama, Türkiye’de yaşanan 30-35 yıllık gerilimi anlamamak demektir. Sayın Başbakan ve Burhan Kuzu’nun bu gerilimden kaynaklı olarak öne sürmüş olduğu sözkonusu açıklamalar, Türkiye için bence geç kalınmış olan adadilde eğitim veya anadilin kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılmasıyla ilgili Hükümet’in sürdüre geldiği politik yaklaşıma da uymamaktadır.

Komşumuz İran’da, Irak’ta, Suriye’de Kürtlerin temel haklarıyla ilgili çok önemli iyileştirmeler yapılırken Türkiye’nin halen çağın gerisinde kalması; bunu Türkiye’ye layık görmek, 1-politik olarak Türkiye’ye yakışmaz, 2- bir aymazlıktır. Bu, son 30 yılda kendisini şiddetle ifade etmiş olan bu meselenin özünü kavramamak demektir. Asıl Kürtlerin en temel hakkı olan anadil hakkı verilmezse Türkiye bölünme kaygısı yaşayacaktır. Kürtler haklarına yönelik saygı gördüğünde neden ayrılsınlar? Parçalanma kaygısı taşımak gerekiyorsa; bu kaygı, temel hakların verilmemesi durumunda taşınmalıdır.

Burhan Bey, bence büyük bir aymazlık içinde. Hem partisinin siyasi yönelimiyle çatışan, hem de Türkiye’yi Ortadoğu’da kendisine yakışmayan bir konuma düşürecek bir beyanda bulunmuştur.

Yusuf Tanrıverdi (Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı):

BURHAN KUZU ŞEYTANIN AVUKATLIĞINI YAPIYOR!

Anadilde eğitim her şeyden önce bir insan hakkı. Bu hakka insanlar yaratılıştan sahiptir. İnsan doğasına ve yaratılışsal/fıtri değerlere aykırı ilkeler temelinde kurgulanan rejimler, (milliyetçi ulus) devletler bu hakkı yok sayarlar. Ulus devletlerin toplumları bir tasarım toplumudurlar. Bu toplumun dili, etnik kimliği, dini ve kültürel hayatı devlet tarafından tasarlanır ve tanzim edilirler. Tabi hakları inkâr üzerine kurgulanan devletler, toplum yapıları kaçınılmaz bir şekilde totaliterleşirler. Asimilasyon politikalarının başarısız olduğu yerde devletin kaba gücü devreye girer.

Türkiye Cumhuriyeti devleti kendini etnik kimlik temelinde bir ulus-devlet olarak tanımlamaya devam ettiği sürece anadilde eğitim gibi temel insan hakkı olan özgürlüğü, devletin bekası için tehdit olarak görmeye devam edecektir. Sorun, toplumun anadilde eğitim talebinden değil aksine devletin inkâr politikasından doğmaktadır. Burhan Kuzun’un iddia ettiği gibi toplumun bölünüp parçalanmasına anadilde eğitim talebi değil aksine bu haklı talebe karşı yürütülen yasakçı anlayış neden olmaktadır. Bir toplum ancak adaletle ayakta kalabilir, özgürlükle gelişip serpilir. Bu ülkenin kurucu unsurlarından olan Kürt halkını ve anadilde eğitim taleplerini yok sayan siyasi söylem toplumsal adaleti yok sayarak beraberliğimize en büyük darbeyi vurmaktadır.

Başbakan’ın ve Burhan Kuzun’un konuya ilişkin temel aldığı siyasal perspektif ne İslami’dir, ne insani özgürlükçü bir temeldir, ne de bu ülkenin ve dünyanın gerçekleriyle örtüşmektedir. Her alanda tek tipçiliği dayatarak bir toplum tasavvur etmeye çalışan totaliter ulus-devlet siyasasını temel alarak konuya yaklaşmaktadırlar. Bu proje Cumhuriyet Halk Partisinin bir deli gömleği olarak bu millete giydirmeye çalıştığı bir projedir. Başbakan ve Burhan Kuzu bu söylemlerini gözden geçirmeli ve hangi zihniyete ait projenin devamcısı olduklarını fark etmelidirler. Devlet tasavvurlu toplum biçimi artık bu ülkede ila nihai sürdürülebilir bir proje olmaktan çoktan çıktı. Bu projede inat etmek ülkeyi bölünmeye götürür. Bu toplumu etnik kimlik temelli bir arada tutma projesi iflas etmiştir. Farklı etnik kimliklerin ve dinî kimliklerin barış içinde bir arada yaşayacağı bir adalet devleti ve hukuk sistemine evirilmemiz gerekmektedir.

Kişinin en tabii haklarını talep etmesini “şeytana uymak” olarak görmek ancak şeytanın avukatlığına soyunmakla mümkün olabilir. Çünkü şeytan bizi soy, sop, atalarımızla övünmeyi, oğullarımızın ve kızlarımızın çokluğuyla ve mallarımızla övünmeyi vesvese vererek saptırmaya çalışır. Çünkü şeytan Allah’ın yaratılışta koyduğu yasa ve haklara bizleri düşmanlaştırmaya çalışır. Bilişip tanışalım diye insanlık alemini tenleriyle, dilleriyle rengarenk bezeyen Yaratıcı’nın koyduğu esası tersine çevirip bundan kavga ve düşmanlık üretmemizi salık verir. Bu söylemi ise şeytanın avukatları sürekli dillendirirler.

Serdar Bülent Yılmaz (Özgür-Der Diyarbakır Şubesi Başkanı):

BU SÖZÜ REDDEDİYOR VE SAHİBİNE İADE EDİYORUZ!

Öncelikle Sayın Burhan Kuzu mademki İslami literatürü kullanıyor kendisine Rum Sûresi’nin 22. ayetini hatırlatarak başlayalım.

Islah Haber’in konuyla ilgili analizinde de yer aldığı gibi anadil meselesi temel haklardandır. Bunun “devletin bölünmez bütünlüğü” gibi herhangi bir devletçi refleksle engellenmesi klasik sağcı, MHP-DYP-ANAP ve CHP çerçevesini aşamayan bir söylemdir. Ve aslında AK Parti’nin de tam da çuvalladığı noktadır.

Anadilde eğitimin içinde yer almadığı bir çözüm denklemi asla Kürt sorununu çözebilecek hüviyette olamaz. Eğer ki devlet Kürtlerin bu ve benzeri fıtri haklarını vermemekte diretirse bu durumda Kürtlerin ayrılma haklarına da saygı duymak zorundadır.

Bu söylemler AK Parti’nin çözüm ufkunun çok dar olduğunu gösteriyor. Biz şeytanlaşmış ya da şeytana uymak olarak ifade edilen bir yaklaşımı şiddetle reddediyor ve sahibine iade ediyoruz! Esasen anadili yasaklamak şeytani bir iştir. Ve anadili yasaklayanların kendisi bizatihi şeytanlaşmışlar demektir.

***

"ANADİL, ANA SÜTÜ GİBİ HAKTIR"

Öte yandan Özgür Eğitim-Sen Siverek Temsilciliği de konuyla ilgili bir açıklama yaptı.

Özgür Eğitim-Sen Siverek Temsilcilisi Murat Başaran’ın yaptığı açıklama:

ANADİL, ANA SÜTÜ GİBİ HAKTIR

Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için işaretler vardır. (Rum Suresi 22)

Meclis anayasa komisyonu üyesi Burhan KUZU çıktığı bir televizyon programında Anadilde eğitim talebini  “şeytana uymak” olarak nitelendirerek, bilindik “bölünme paranoyasının” ulaştığı noktayı bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Kendince ABD’nin bir eyaletindeki lokal bir olayı örnek göstererek “Anadilde Eğitimin” Ülkeyi böleceğini iddia eden Kuzu’ya buradan soruyoruz;

Belçika, İspanya, Kanada, Norveç, Hindistan, ABD, Hollanda, İsveç, Bolivya, İsviçre, Güney Afrika, Çin, İsrail gibi ülkeler –bazılarında birden fazla- Anadilde Eğitim hakkını tanıyarak bölünmüşler midir?

Özgür Eğitim-Sen olarak ülkemizin tek bir kültür, soy, ırk, etnisite, din ve inanca mensup insanlardan oluşmadığı gerçeğini tanıyor, Özgürlük, adalet ve barış temelinde kimseyi yok saymayan ve ötekileştirmeyen bir eğitim-öğretim ortamının oluşturulması için çalışıyoruz.

Bu çerçevede sendika olarak; eğitim müfredatı ile ders kitaplarının ve her türlü eğitim faaliyetinin içeriğinin belirlenmesinde farklı ırk, dil, kültür ve inançların ihtiyaç ve taleplerini göz önünde bulundurmanın ahlakın, vicdanın ve insan haklarının bir gereği olduğuna inanıyoruz.

Her yönüyle tutarsız, hayatın gerçeklerinden, hak ve adaletten uzak bu açıklamayı  “talihsiz” bir açıklama olarak görüyor ve Anadilde Eğitim Hakkının Ana sütü kadar kutsal ve fıtri bir hak olduğunu buradan tüm kamuoyuna deklare ediyoruz.

 

Basın Açıklaması Haberleri

Devrik Esed yönetimi hakkında İstanbul'da suç duyurusunda bulunuldu
İmam Buhari Vakfı: Halep'in fethi mübarek olsun!
53 STK'dan ortak proje: Kriz bölgeleri için tek havuz oluşturulacak
"İşgalci İsrail’in spor takımları turnuvalardan men edilsin!"
Türkiye’nin göç raporu yayınlandı