Modern hayatın en görünür yanlarından biri sterilleşmeyi dayatmış olmasıdır. Yaşadığımız çevreden hayatın anlamına kadar uzanan geniş alanın sterilleştirilmesi anlamın pek çok şeyden ayıklanmasını da beraberinde getirir. Rasyonel olmayan, öteye dair, mutlaka dair olandan düşüncenin, anlamın sterilize edilmesi maddi hayatın profanlaşmasını doğurur.
Caddelerin çamurdan sterilize edilmesi, düşüncenin akıldışı olandan arındırılması gibi dinin de profanlaş/tırıl/ması kaçınılmaz hale gelir. Dinin hayattan çekilmesi gibi hurafelerden arındırılması adına derinliğini, aklı aşan ve kuşatan biricikliğinin yani ilahiliğinin ortadan kaldırılması bir tür sterilleşmenin sonucu.
Modern insanın sekülerleşmesi kaçınılmaz olarak çevresiyle birlikte evren, daha geniş anlamda varlık tasavvurunun maddi olanı aşamadı, bu nedenle de kaçınılmaz olarak hayatı profanlaştırdı. Dini hayattan çektiği gibi insanın dinle ilişkisini maddi hayatın gereklerine göre yeniden düzenlemeye teşebbüs etti ve uzun vade sonucu insanın din algısını, tanrıyla kurduğu ilişkiyi biçimlendirdi.
Kurban Bayramı etrafında her yıl yapılan tartışma bu sterillik saplantısının arkaplanında yatan seküler zihni yansıtır. Kurban özelinde vahşet görüntülerine indirgenen bir “dini uygulama”nın modern hayatta ne kadar da yakışıksız durduğu, kaçan boğanın ilkelliğiyle birlikte denizin kan rengine dönmesiyle pekiştirilir.
Avrupa Birliği ekiplerinin memlekette “kurban teftişi”ne çıkmasını aslında yeni dönemde hayatımızın sterilleşmesiyle açık edilen dinin “AB normları”na uydurulması olarak okuyabiliriz pekala... AB normlarını demokratikleşme, inanç özgürlüğü adına talep edenlerin dinin özünün de sterilleşmesi, hayatın buna göre standartlaştırılmasına davetiye çıkartılması sonucunu doğuracağını önceden düşünmüş olabilirler mi? AB normlarını belirleyen dünya görüşünün felsefi arkaplanını çözümlemeden daha düzgün asfalt yol, daha iyi demokrasi, daha özgür dini hayat talebinde bulunanlar aslında sterilize edilmiş bir hayata uygun bir din talep ettiklerinin farkına vardıklarını sanmıyorum.
Söz gelimi kurban görüntülerinden rahatsız olanların kurbanı hayattan çektikten sonra kurban teftişine razı olmamaları kaçınılmazdı. “Kurban rahatsızlığı”ndan rahatsız olarak belli konumlara gelenlerin aynı kampanyada buluşmuş olmaları modernliğin sterilliği ile alakalı olsa gerek. Kurban kanının metafizik anlamını, kurbanın anlamını profan bir hayata adapte etme çabalarının bizzat kurban kesen siyasiler eliyle gerçekleştirilmiş olması kurbanla kurduğumuz ilişkinin yüzeyselliğini gösterir.
Benzer sterilleşme din dilinde de yaşanıyor.
Diyanet'in hutbelerinde, kanaat önderlerinin din ve onun etrafında şekillenenen geleneksel ritüelleri modernize ediş biçimi çoğu kez profanlık gösterisine dönüşüyor.
Basit bir gösterge olarak bayram vesilesiyle telefonlardan gönderilen bayramlaşma mesajlarında kullanılan dildeki değişim bu bayram daha bir dikkatimi çekti. Aldığım bayram mesajlarında büyük çoğunluğunda gözlemlediğim bu “dil kırılması”nın şehirlerimizden kurbanın uzaklaştırılmasından bağımsız olduğu düşünülemez.
Bayramı tebrik eden, mübarek olsun diyen, İslam âlemine ve insanlığa hayra vesile olmasını temenni eden dilin buharlaştığını farkettim. Sayıca çok az mesajda Kurban Bayramı'nı dini anlamıyla ilişkilendiren ifadeler vardı. Bireysel hayatında dini amellere riayet edenlerin bile bahar bayramı kutlamasından ayırt edilemeyecek ifadeler kullanmalarını tuhaf karşılamakla geçiştirilecek türden olmasa gerek. “Esenlikler” dileyerek başlayan dilekler en fazla “kutlama”yla sona eriyor.
Hayrın, bereketin, Allah rızasının aradan çekildiği bir bayram anlayışının mübarek olmasını dilemek gibi modern hayata uymayan telakkilerden sterilize edilmesi, bayramların tatile dönüşmesi ile AB teftişi arasında hiçbir ilişki olmadığını söyleyebilir miyiz?
YENİ ŞAFAK