Statükocular toparlanmadan

Serdar Demirel

Referandumda halk iradesinin statüko karşısında değişimden, lâyüs’el devlet ricâli karşısında herkesin hesap verdiği bir sistemden ve yargı diktatörlüğü yerine hukuk düzeninden yana tavır koyduğunu, hep beraber gördük.

Partizan duygularla, kirli propagandanın etkisiyle “Hayır” oyu kullananların da önemli bölümünün aslında değişimden yana olduğunu biliyoruz. Bundan dolayı hayırcı partiler Anayasa’da öngörülen değişim paketinin maddelerini tartışmak yerine; ‘vatan bölünecek’, ‘Ak Parti’nin gizli ajandası’ türünden alakasız şeyleri tartışmayı yeğlediler.
Şimdi, değişim rüzgarını arkasına alan hükümet bütün gücüyle ve mümkün mertebe müzakereci yöntemi kullanarak yeni bir anayasa için düğmeye basmalıdır. Bu meyanda açıklamaların olduğunu ve adımların atılmaya başladığını biliyoruz.
Ancak statükonun buna da sonuna kadar direneceğini görmek ve tedbirleri ona göre almak gerekir, bunu hatırlatmak istiyoruz. Bu girişimi, “Kürt-Türk çatışması, Alevi-Sünni gerginliği ve laiklik-antilaik kavgası” çıkartarak engellemeye çalışacaklar. Aynen referandum sürecinde olduğu gibi.
İsveç’te yaşayan önemli Kürt aydınlarından Kemal Burkay, 8 Eylül tarihinde Star Gazetesi’de, referandumda “Evet demek için çok neden var” başlığı altında önemli bir yazı yayımlamıştı. O yazıda referandum sürecinde BDP ve CHP’nin aldığı pozisyonu ve özellikle de Kemal Kılıçdaroğlu’nu analiz edip eleştiriyordu, Burkay. Kimin nerede ve niçin durduğu üzerine önemli şeyler söylemişti.
Burkay, uzun yıllar biriktirdiği gözlemlerini açık yüreklilikle paylaşmıştı yazısında. Bugün o yazıdan bir alıntı yaparak, yeni bir anayasa yapımında ne tür bir zihniyetin süreci engellemeye çalışacağı hususuna dikkat çekmek istiyorum. Şöyle demişti Kemal Burkay:
“... Ne var ki salt Alevi ve Kürt olmak, hatta salt emekçi olmak her zaman değişimin, ilerinin yanında olmak anlamına gelmiyor. Alevilerde ve Kürtlerde geçmişten bu yana, kendilerine yönelik tüm baskıya, ayrımcılığa rağmen, belli zümrelerin çeşitli nedenlerle, kendilerini ezen sistemle birlikte hareket ettiklerini biliyoruz. Kendi siyasal hayatımda buna çokça tanık oldum. Bunlar içinde bürokraside ikbal arayanlar da var. Ben, öğrencilik döneminde hızlı solcu, devrimci, Kürt yurtseveri görünüp, paraya pula, iyi bir makama kavuşunca hızla saf değiştiren çoklarını gördüm.
Ama Kılıçdaroğlu konusunda iki nedenle iyimser değildim. Birincisi Kürtler ve Aleviler için Türk devletinin bürokratik çarkında tepelere tırmanmak kolay değildir. Sistem daha baştan Kürt ve Alevi kökenlileri kuşkuyla karşılar, denetler. Yurtsever ve solcu olanları, sisteme karşı eleştirici olanları ayıklar. Ancak sistemle barışık olanların orada kalma ve yükselme şansları vardır. Kılıçdaroğlu da belli ki bunlardan biriydi.
İkincisi de CHP gibi mevcut sistemin kurucusu bir partide siyasete atılan Kılıçdaroğlu’nun ülkenin sorunları ile ilgili olarak belli, özgül hiçbir projesi görülmedi, parti içinde değişimin sözcüsü olarak ortaya çıkmadı. Zirveye tırmanması CHP içindeki ve dışındaki toplum mühendislerinin itmesiyle oldu.”
Bu tesbitler önemlidir, ama bana daha çok uyarı gibi gelmişti. Toplum mühendisleri dün olduğu gibi bugün ve yarın da iş başında olacaklardır. Kimi atanmışların referandum sonrası direneceğiz yollu açıklamalarını da anlamamızı kolaylaştırmaktadır. Referandumdan çıkan halk iradesini içlerine sindirmeleri kolay olmayacak, ama asıl önemlisi referandum şokunu üzerlerinden attıktan sonra yeni hamlelerle karşımıza çıkacaklardır, bundan eminim.
Türkiye’nin istikrarlı büyümesini sürdürebilmesi, iç barışını tesis etmesi ve kendi bölgesinde sözü dinlenir sürekli bir oyun kurucu olabilmesi için, bunun önündeki engelleri kaldırması gerekir. Bundan dolayı statükocuların güç kaynağı olan Darbe Anayasası değişmelidir.
Tekrar etmekte yarar var. Statüko toparlanıp yeni hamlelere geçmeden önce Başbakan Tayyip Erdoğan’ın referandum öncesi ve sonrası, 13 Eylül günü yeni bir anayasa yapma sözü ivedilikle ama güçlü bir stratejiyle hayata geçirilmelidir.

VAKİT