Halkoylamasına sunulan Anayasa değişikliği paketi, Türkiye genelinde yüzde 58 gibi bir çoğunlukla onaylandı. İktidar partisine ve Başbakan Erdoğan’a karşı güven oylamasına dönüştürülen referandumda görünen o ki kaybeden “Hayır” cephesi oldu. Özellikle de MHP. Kendi kalelerinde sandıktan büyük oranda “Evet” çıkması, MHP içinde ciddi tartışmalara yol açacağa benziyor.
BDP’nin başını çektiği “boykot” cephesi de ne yazık ki, referandumdan yara alarak çıktı. Doğu illerinde sandığı boykot edenlerin ortalaması (Kesin olmayan rakamlara göre) yüzde 55-60’ı gösteriyor. Diyarbakır’ın yüzde 70’i sandığı boykot etti. Van’da bu oran 58, Batman’da yüzde 60, Hakkâri’de yüzde 95, Mardin’de yüzde 57, Siirt’te yüzde 50 civarında.
Bu rakamların biraz daha fazla veya biraz daha az olması, sandıktan çıkan genel sonuç düşünüldüğünde önemini yitiriyor.
İllere göre en yüksek “Evet” oyu, Doğu’daki sandıklardan çıktı. Diyarbakır, Batman, Van, Bingöl, Ağrı, Hakkâri, Şırnak gibi illerde “Evet” oyları yüzde 90’ın üstünde seyretti. Yani BDP seçmen iradesine ipotek koymasa doğu illerindeki “Evet” oyları aşağı yukarı aynı yüksek oranda çıkacaktı.
Anayasa değişikliğine ilişkin BDP’nin Meclis’te ve referandumda gösterdiği yapıcı olmayan, reddiyeci tutumunu eleştirmiştim. Kendisini ve temsil ettiği insanları radikal bir kararla sahnenin dışına itti. Demokratik olmayan bir kararla halkın sandığa gitmesini engelledi. Türkiye’ye ortak olmak yerine Kürtleri dar bir bölgeyle sınırladı. Eğer “Yetmez ama Evet” cephesinin öncülüğünü BDP yapsaydı Kürtler kazançlı çıkardı. BDP Türkiyelilik kimliği kazanırdı. Kürtler de ülkenin geleceğinde söz ve irade sahibi olurdu. BDP bunların hiçbirini yapmadı. BDP’nin iddiası şuydu: “Kürtler, anahtar rolü oynayacak, Türkiye’nin kaderini belirleyecek, bunun için boykot.”
Ancak BDP’nin –bu sonuçlara göre- Türkiye’nin kaderinde değil olsa olsa sadece bir bölgenin geleceğinde etkili olabileceği görüldü.
Kabul ediyorum, ‘boykot’ da bir hak ve demokrasi içinde bir tutum. Ancak ‘boykot’ hatalı bir siyasi tutumdu. Kürt siyasetçileri de şunun farkındaydı; bu ‘boykot’ anahtar rolü değil, tıkayıcı bir ‘kilit’ rolü oynamaktan başka bir işe yaramazdı. Eğer BDP “Yetmez ama Evet” cephesinin başını çekseydi, kuşkum yok; 2011’deki yeni demokratik anayasanın oluşmasında çok büyük bir katkısı olacaktı. Türkiye’ye bundan daha güzel bir katkı olamazdı. Peki ya şimdi? Kürtleri “biz Kürt’üz” diyerek Türkiye’den soyutlayan ‘boykot’ politikasının kime bir faydası oldu?
BDP parti bayrağı ve “Yetmez ama Evet” sloganlarıyla meydanları doldurabilseydi, Kürtler şimdi demokrasi bayramı yapıyor olacaktı. Olmadı, olamazdı da. Çünkü elde silah tutan aklın demokratik davranması pek kolay olmuyor. Aslında ne Kandil ne de BDP demokrasiye inanıyor. Etnik temel üzerine inşa ettikleri siyasetin normal şartlarda güç kazanabilmesi zor olduğundan belki, silaha-zorbalığa başvurmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar. Etnik siyaset dar bir bölgede politikacılara güç verebilir. Ancak hiçbir zaman ülke genelinde etkin olmalarını sağlamaz. Sonuçta temsil ettikleri seçmenleri de bu dar bölgeye hapsetmekten kurtulamazlar.
Bu seçim sonuçlarına göre statüko bekçiliği yapmak CHP’ye kazandırmadığı gibi BDP’ye de kazandırmadı. Türkiye değişiyor, BDP’nin yapması gereken bu rüzgârı karşısına almak yerine, yelkenlerini bu demokrasi rüzgârıyla doldurmaktır. Umarım, başarır.
TARAF