Ahmet Varol / Yeni Akit
Bu zihniyeti Srebrenitza’dan tanıyor olmalıyız!
Bu zihniyete sahip olanların ortak bir özellikleri var: İblis’in askerleri olmaları. Yeri gelir Sırp ırkçısı olur, yeri gelir Siyonist ırkçı. Bir başka yerde Şebbiha çeteleri olarak karşınıza çıkarlar. Hiç ummadığınız bir yerde ve anda bakarsınız “mülteci düşmanları” olarak karşınıza çıkar ve insanların evlerini, dükkanlarını yakarlar. Etnik, yerel kimlikleri belki farklıdır. Ama bir ortak özelikleri var ki hepsini bu özellikleriyle kolayca ayırt edebiliriz. Hepsi de İblis’in askerleridir.
Bu özellikleri onları insani değerlerden soyutlamıştır. Dolayısıyla insanda bulunması gereken insaf ve merhamet duygularından soyutlanmışlardır. Artık iç dünyalarında, kendilerini aşırılıktan, vahşetten, şiddetten alıkoyacak bir engel kalmamıştır. İnsafa gelmelerini, insan haklarına ve savaş hukukuna riayet etmelerini istemek boşunadır. Onları nasihat değil güç engelleyebilir.
Srebrenitza katliamının üzerinden 29 yıl geçti. Ama daha dün gerçekleşmiş gibi zihinlerimizde tazeliğini ve sıcaklığını koruyor. Acısı hiç kaybolmuş değil. Çünkü Srebrenitza’da o korkunç katliamı gerçekleştiren “İblis’in askerleri” hiç ara vermedi. İşte bugün de Gazze’de aynı korkunç katliamları gündelik hale getirdiler. Her gün ya bir okulu, ya bir hastaneyi veya bir sığınağı hedef alarak masum savunmasız insanları korkunç bir şekilde katlediyorlar. Hem havadan hem karadan düzenledikleri saldırılarla toplu katliamlarını sürdürürken, aç bırakma politikalarını da en şiddetli şekilde sürdürerek her gün yeni masum çocukların açlıktan hayatını kaybetmesine sebep oluyorlar. Kendini çağdaş, modern olarak ilan eden, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin takipçisi olduğunu ileri süren dünya ise sadece seyrediyor.
Srebrenitza katliamı, BM tarafından güvenli ilan edilen ve normalde BM adına görevlendirilmiş askerler tarafından himaye edildiği düşünülen yerde gerçekleştirildi. Gazze’de onuncu ayına giren vahşi soykırımda siyonist katiller, güvenli ilan edilen kaç binaya, mahalleye ve çadır kampına havadan ve karadan saldırı düzenledi! Siyonist canavarların bu vahşetlerine son verilmesi için fiili hiçbir girişimde bulunulmadı.
30 Temmuz tarihinde yıl dönümünü idrak edeceğimiz Kana katliamı da siyonist işgal güçlerinin, BM tarafından güvenli ilan edilen alana hava saldırısı düzenlemesi suretiyle gerçekleştirilmişti. Havada işgal rejiminin uçakları görününce Lübnan’ın güneyinde yer alan Kana mülteci kampında yaşayan Filistinli mülteciler BM sığınağına koşuşuyorlar. Çünkü burası askeri saldırılara karşı savunmasız insanların hayatlarını kurtarmaları için güvenli ilan edilmiş. Civardaki mülteci evlerinde yaşayanların çoğu buraya toplanınca, işgal uçakları roketlerini tam sığınağa doğrultarak saldırıyorlar. Öyle ki civardaki evler hiç zarar görmezken sığınak yerle bir oluyor. Hayatlarını kurtarmak için sığınağa girmiş olanların tümü ölürken, yetişememiş olanlar hayatlarını kurtarıyor. Bu saldırıda 35’i çocuk 108 kişi öldürüldü ve siyonist katiller hiçbir şekilde sorguya çekilmedi.
Çağımızda insanlığın en büyük şanssızlığı insi şeytanların bir küresel egemenlik kurmuş olmalarıdır. O yüzden de onların askerleri kendilerini oldukça rahat hissediyor ve hiçbir kural ve sınır tanımadan katliamlar yapmaktan çekinmiyorlar. Ama İblis’in askerlerinin, “mülteci düşmanlığı”nı bahane ederek bu derece arsız davranmalarına fırsat verilmemesi, insanların evlerini ve iş yerlerini yakma eylemlerinin mutlaka hak ettiği cezayı bulması gerekir.
Unutmamak gerekir ki bu dünya hayatı sadece bir imtihandır. Allah’ın adaletinden hiç kimse kaçamayacak: “Cehennem de azgınlara açılıp gösterilir. Onlara denir ki: “Tapmakta olduklarınız nerede? Allah’tan başka (taptıklarınız), size yardım ediyorlar mı ya da kendilerine yardımları oluyor mu?” Artık onlar da azgınlar da tepetaklak oraya atılırlar. İblis’in bütün askerleri de. Orada aralarında çekişerek derler ki: “Allah’a andolsun, biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz.” (Şuara, 26/91-97)