Merve Şebnem Oruç / Yeni Şafak
“Kötülüğün zaferi için gereken tek şey, iyilerin hiçbir şey yapmamasıdır.” -Edmund Burk-
5 Şubat 1994 günü öğle saati yaklaşıyordu. Saraybosna'nın Markale pazarında kalabalığın en yoğun olduğu vakitler bu vakitlerdi. O zamanlar Saraybosna, Sırp birlikleri tarafından kuşatılmış durumdaydı. Bir anda 120 mm'lik bir havan topu meydana düştü ve 68 kişiyi katletti. 200 kişi de yaralanmıştı. Kurbanların bazılarının vücudu ikiye bölünmüş, bazıları paramparça olmuştu. Katliamdan televizyon ekranlarına yansıyan ham görüntüler, izleyenler için asla unutamayacakları bir vahşetti.
Tabî o zamanlar henüz ortada akıllı telefonlar yoktu. Markale katliamından yaklaşık yirmi yıl sonra, neredeyse her gün Suriye'den en az bir katliam görüntüsü ulaşıyor internet vasıtasıyla elimize. Her birinde yüzlerce insanın öldüğü Hula katliamı, Hama kuşatması, Teftenaz katliamı, Beyda ve Banyas katliamları, Doğu Guta kimyasal saldırısı ve daha nicesi... İnfaz görüntüleri, çöken binalar altında kalan bebekler ve daha nicesi...
Radovan Karadziç, Markale katliamının ardından, Sırp tarafının bombalama eyleminde hiçbir sorumluluğu olmadığını ileri sürmüş: “Bu katliam müslüman liderliğince işlenen soğukkanlı bir cinayettir.” demişti. Tıpkı Beşar Esed'in beş yıl boyunca işlediği her katliam sonrası suçu muhaliflere yıkmaya çalıştığı gibi...
Sırp yönetimi, Yugoslavya'nın parçalanmasından sonra 1992'de düzenlediği referandumla bağımsızlığını ilan eden Bosna Hersek'te yaşayan azınlık Bosnalı Sırpların sözüm ona haklarını korumak için saldırmıştı. İran'ın Suriye'ye verdiği destek gibi... 3 yıl 8 ay süren Bosna Savaşı'nda Ruslar da Sırpları desteklemişti. Sergei Lavrov o zamanlar Rusya'nın BM büyükelçisiydi ve Suriye söz konusu olduğunda duymaya alışık olduğumuz yorumların aynısını o zamanlar Bosna için yapmaktaydı.
ABD ve Avrupa Bosna Hersek'in bağımsızlığının ilan edilmesinin ardından üç ay içinde tanımış, ancak Sırp birliklerinin Avrupa'nın göbeğinde işlediği savaş suçlarına, katliamlara ve tecavüzlere yıllarca sessiz kalmıştı. Aynı ABD ve Avrupa, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu'nu resmen tanıyalı 3 yıl oluyor. Ve Suriye halkının Batılı dostları Esed rejiminin kendi halkına karşı işlediği suçlara göz yummaya devam ediyor.
Batı, Bosna'da o kadar çok bekledi ki, Sırplar Markale pazarına ikinci kez saldırabildi, ikinci kez katliam yapabildi. İkinci katliamdan iki gün sonra NATO nihayet, 400 uçakla düzenlediği 3 binden fazla hava saldırısıyla Slobodan Milosevic ve Karadziç yönetimindeki Sırp tarafını masaya oturtabildi.
Dayton, Ohio'daki barış görüşmelerine katılan Batılı diplomatlar, Batılı liderleri o ana kadar kararlı bir müdahalede bulunmadıkları için utandıranın Srebrenitsa katliamı olduğunu söylüyor.
Avrupa'da Nazi döneminden beri yaşanan en korkunç katliam, Sırp saldırılarından kaçan binlerce Boşnak'ın, Birleşmiş Milletler tarafından “güvenli bölge” ilan edilen ve 400 Hollandalı barış gücü askeri tarafından korunan Srebrenitsa'ya sığınmasının ardından gerçekleşmişti. 25.000 sığınmacı, barış gücü askerlerince Srebrenitsa'ya birkaç kilometre uzaklıktaki bir fabrikaya yerleştirilmişti. Ancak Hollandalı barış gücü askerleri Potoçari'deki karargâhlarına sığınan fabrikadaki savunmasız binlerce müslümanı 11 Temmuz 1995'te 'Sırp kasabı' Ratko Miladiç liderliğindeki Sırp askerlerine teslim etti.
Kadınlar bir tarafa, erkekler bir tarafa ayrıldı. Kadınlara tecavüz edildi, erkekler kamyonlara doldurulup ölüme götürüldü. Srebrenitsa'da beş günde 8 binden fazla müslüman Boşnak öldürüldü, daha sonra Hollanda'da açılan davada kısmen suçlu bulunan barış gücü askerleri sadece izledi. Srebrenitsa'daki kıyımdan kaçarak canını kurtarmaya çalışan binlerce müslüman, Tuzla'ya doğru dağlık yolda pusu kuran keskin nişancılar tarafından teker teker avlandı.
Srebrenitsa'da yirmi yıl önce gerçekleşen bu katliam Avrupa'da hukukî olarak belgelenen ilk soykırım olarak tarihe geçti. Bosna Savaşı'nda 300 binden fazla insan hayatını kaybetti, 2 milyon kişi evlerini terk etti. Bugün hala toplu mezarlarda bulunan cesetlerin kimlik tespit çalışmaları sürdürülüyor.
Suriye'de çatışmaların başladığı günden bugüne ölü sayısı 350 bini aştı; 11,5 milyon insan evlerini terk etmek zorunda kaldı, bunların 3,8 milyonu mülteci durumuna düştü. Esed'in işkencehanelerinde binlerce kişinin işkenceyle öldürüldüğü ortaya çıktı. İşkenceleri fotoğraflarıyla ortaya çıkaran 'Ceasar', bu hapishanelerde en az 150 bin kişinin olduğunu ileri sürdü. Deraa'dan Humus'a, Hama'ya binlerce insan açlıkla, varil bombalarıyla ve çeşitli infaz yöntemleriyle öldürüldü. Bugün varlığını sürdürmek için bu mezbahada ortaya çıkan bir diğer canavar IŞİD'le dahi işbirliği yapan rejim, dünyanın gözü önünde öldürmeye devam ediyor. Ve Srebrenitsa sonrası 'Bir Srebrenitsa daha olmasın.' diyenler, bugün Suriye'yi izlemeye devam ediyor.