Spartacus

ALİ DEĞİRMENCİ

Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır,
Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi,
Ve ilk gerillası Spartakus’un
.

Bu dizelerle anıyor Ahmed Arif, Hasretinden Prangalar Eskittim adlı ünlü kitabındaki Suskun adlı şiirinde Spartacus’u.

Şiirlere, roman ve öykülere konu olan Spartacus’un adı futbol takımlarına bile verilmiş; hatta balesi bile yapılmış. Albüm yapılmış, aynı adı taşıyan sendikalar kurulmuş. Hayatı ve mücadelesi beyaz perdeye aktarılmış. 1960’ta çekilen ve Spartacus’u, Kirk Douglas’ın canlandırdığı yaklaşık 4 saat süren ünlü film sinema tarihinin de önemli yapımları arasında gösterilmekte.

*

MÖ. 73 -71 yıllarında Roma’ya karşı girişilen gladyatörler ayaklanmasının önderi olarak tarihe geçen bir isim Spartacus.

 Trakya doğumlu. Bir süre Roma ordusunda görev alıyor. Büyük bir olasılıkla ordudan kaçarak haydutluğa başlıyor ve yakalanıp köle olarak satılıyor. MÖ. 73’te, 70 kadar gladyatörle birlikte Copua’daki gladyatör okulundan kaçarak Vezüv Yanardağı’na sığınıyor. Burada başka kaçak köleler de çeteye katılıyor. Âsiler art arda iki Roma ordusunu bozguna uğrattıktan sonra, İtalya’nın güneyinde egemen oluyorlar. Sonunda sayıları 100 bine ulaşıyor.

Spartacus MÖ. 72’de o yılın iki konsülünü yendikten sonra, kuzeye, Alplere doğru ilerliyor. Amacı, İtalya sınırlarından çıktıktan sonra askerlerini kendi yurtlarına göndermek. Adamları, İtalya’yı terk etmeyi reddedince Spartacus, Lucania’ya dönüyor ve ordularını Sicilya’ya geçirmeye çalışıyor. Ama kendisine karşı gönderilen yeni Romalı komutan Marcus Licinius Crassus tarafından durduruluyor. Crassus’un sekiz lejyonu tarafından kuşatılan Spartacus’un ordusu bölünüp parçalanıyor. Önce Galyalılar ve Germenler yenik düşüyorlar. Spartacus’un kendisi de savaşarak ölüyor. Pompeius’un ordusu kuzeye doğru kaçmakta olan kölelerin çoğunu kılıçtan geçiriyor. Altı bin mahkûm, Crassus tarafından Appia Yolu’nda acımasızca çarmıha geriliyor.

*

 “Tarihin bilinen ilk devrimcisi”, “proleterya sınıfının ilk ateşleyicisi” gibi nitelendirmelerle de anılan Spartacus onurlu direnişine rağmen sonunda yenilir. Karşı çıktığı düzenin yerine sağlıklı / kalıcı bir şey koyabilecek durumda da değildir. Aslında böyle bir başarıya ulaşacağını da ummamaktadır. Nitekim o aslında makul ve mantıklı bir hedef belirleyerek, kendisinin ve yandaşlarının özgürlüğünü elde edip asıl yurtlarına dönmeyi önermiştir. Ancak elde ettikleri başarılarla başları dönen ve şımaran adamları, Roma üzerine yürümek istemiş ve onu dinlememişlerdir. Bu da büyük bir yıkımı ve kıyımı getirmiştir. Bu tutum, bir yönüyle, Uhud Savaşı’ndaki kimi Müslümanların komutanlarını ve hatta Hz. Peygamber’i dinlemeyerek mevzilerini terk etmelerine, okçuların da ganimet derdine düşmelerine, düşmanın üzerine açık verecek şekilde çullanmalarına benzemektedir. Nitekim Uhud’da, kazanılmakta olan savaş, bu yanlış tutum yüzünden son anda mecrasını değiştirmiş ve üzücü bir şekilde sonuçlanmıştır. Spartacus örnekliği; mücadelede hedef, disiplin, yöntem, tutarlılık, önderlik ve planlamanın önemini de ortaya koymaktadır.

Ünlü filozof ve hatip Çiçero, Philippicae Söylevleri’nde Spartacus’u eleştirir; hatta kötüler. Spartacus’un ayaklanması bir toplumsal devrim denemesi sayılmazsa da onun adı 18. yüzyıl sonlarında Adam Weishaupt, daha sonra Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg gibi devrimcilere ve Alman Spartakislerine (1916 – 19) esin kaynağı olmuştur. Daha önce sözünü ettiğimiz filmde, “Spartacus benim!” diyerek kölelerin tek tek ayağa kalkması sahnesi, yerli yabancı birçok filmde kullanılmıştır. Cüneyt Arkın’ın oynadığı “Kara Murat” filmlerinde de böyle bir sahneye rastlamak mümkündür.

Şairin, “cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi ve ilk gerillası” olarak övdüğü Spartacus; bugün de birçok yönden gündeme getirilmeyi, tartışılmayı hak etmektedir: Özgürlüğe düşkünlüğüyle. Bütün dünyanın önünde eğildiği, yenilmez bir güç olarak kutsadığı küresel bir zulüm odağına kafa tutabilmesiyle. Örnekliğiyle ve umudu çoğaltmasıyla. Ezilmeyi ve horlanmayı içine sindiremeyen insanların yüreğinde bir ateş tutuşturmasıyla. Sabırsızlığa, açgözlülüğe, plansızlığa ve kitlesel mistifikasyona boyun eğmek zorunda kalmasıyla. Yaşadığı hayal kırıklığıyla ve fakat ölürken bile bir mesaj bırakmasıyla.

Tarih, biraz da kahramanların evidir kuşkusuz. Ve onda gönüllü köleler kadar zulmü, zorbalığı, egemen statükoyu irkilten örnekliklere de rastlamak, en azından sol memenin altındaki cevahirin kararıp kokuşmasını geciktirmektedir.

Şiirle betimleyerek başladığımız bu tarihi portreyi yine bir şiirle, Nazım Hikmet’in şu dizeleriyle bitirelim:

sevgiyle,
saygıyla,
gülerek
haykırmak
sus!..
dinle bak:
zincirlerini kırıyor
roma’nın varoşlarında spartakus!..