Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 7 Haziran’da kaybettiği tek başına iktidar şansını 1 Kasım’da tekrarlanacak seçimlerde yeniden yakalayabilmesi için HDP’nin, o olmazsa MHP’nin yüzde 10 barajının altında kalması gerektiği vurgulanıyor.
Bu iki partinin de güçlü oldukları (MHP İç ve Doğu Anadolu, HDP Güneydoğu Anadolu) bölgelerde en dişli rakipleri AKP. Dolayısıyla baraj altı kalmaları halinde hak ettikleri milletvekilliklerinin çoğunun AKP’ye geçmesi ve bu durumun da bu partiyi tek başına iktidara taşıması şaşırtıcı olmayacak.
Ancak farklı kamuoyu yoklamalarında ne MHP ne de HDP’nin baraj altında kalabileceğine dair herhangi bir bulguyla karşılaşmış değiliz. Tam tersine bazı araştırmalarda HDP’nin oyunu artırabileceği görülüyor.
1 Kasım’da, 7 Haziran’daki gibi dört partili bir Meclis ortaya çıkarsa AKP’nin tek başına iktidarı için en az yüzde 44-45 oy alması gerekecek. Tabii bu oy artışının seçim bölgelerine, AKP’ye fazladan milletvekili kazandıracak şekilde dağılması da şart.
Bu noktada akla ilk olarak 7 Haziran’da Saadet Partisi (SP) ve Büyük Birlik Partisi’nin (BBP) aldığı oylar geliyor. Bilindiği gibi bu iki parti 7 Haziran seçimlerine, SP çatısı altında "Milli İttifak" adıyla birlikte girmişlerdi. Aslında "Milli İttifak", Fethullah Gülen cemaatinin de bir şekilde dahil olduğu bir projeydi. Fakat amaç, SP ile MHP’nin birlikte hareket ederek adaylarını MHP listelerinden seçime sokabilmekti. Ancak MHP, özellikle Genel Başkan Devlet Bahçeli, "Milli İttifak"çıların bu talebini hiçbir şekilde kale almadı, yok hükmündeymiş gibi davrandı.
Bu nedenle de iki parti motivasyonları büyük ölçüde kırılmış bir şekilde seçime birlikte girip 963 bin oy alabildi. Oyların yüzde 2.06’sına tekabül eden bu sonuç, her iki partinin 2011 genel seçimlerindeki oylarına (SP yüzde 1.25, BBP yüzde 0.74) neredeyse denkti. Fakat aynı seçimde SP’den kopma HAS Parti’nin de yüzde 0.76 oy almış olduğunu unutmamak lazım. Her şey bir yana, iki partinin birleşmelerine rağmen AKP’nin dört yılda yaşadığı 9 puanlık düşüşten hiç nasiplenememiş olduğu ortada.
BBP ne yapar?
Eğer "Milli İttifak" oylarını artırabilse, hele de oy oranı yüzde 5 civarlarında seyretse 1 Kasım’da gözler hiç tartışmasız SP ve BBP’de olacak; 7 Haziran’da yaşanmayan MHP çatısı altındaki üç partili ittifak yeniden gündeme gelebilecek, başta AKP olmak üzere diğer partiler de içlerinden en az biriyle ittifak arayışına girebilecekti. Ancak "Milli İttifak"ın elde ettiği oy son derece hayal kırıcı olduğu için SP ve BBP’nin 1 Kasım öncesi elleri son derece zayıf ve pazarlık marjları da son derece düşük.
Öncelikle BBP’yi ele alırsak, 1993 yılında Muhsin Yazıcıoğlu liderliğindeki, ağırlıkla Ülkü Ocakları kökenli "Türk-İslam ülkücüleri" tarafından kurulan bu parti, iki yıl sonra ANAP ile seçim ittifakı yaparak 7 milletvekili kazandı. Fakat MHP’nin yüzde 17 oyla (dört yıl önce yüzde 8 oy almıştı) ikinci parti olarak çıktığı 1999 seçimlerinde BBP oyların ancak yüzde 1’ini alabildi. Yazıcıoğlu ve arkadaşları, Devlet Bahçeli’nin “Başbuğ” Alparslan Türkeş’in yerini dolduramayacağını ve doğacak boşluğu kendilerinin dolduracağını hesaplıyorlardı, fakat 1999 seçimleri bunun tam tersini kanıtladı.
BBP o tarihten sonra iddiasını büyük ölçüde kaybetti ve esas olarak bir "Muhsin Yazıcıoğlu" partisi olarak devam etti. Nitekim BBP 2007 genel seçimlerine katılmadı ama Yazıcıoğlu memleketi Sivas’tan bağımsız olarak TBMM’ye girdi. Onun 25 Mart 2009 günü esrarengiz bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından BBP tam anlamıyla bir boşluğa düştü. 7 Haziran sonuçları da BBP’nin misyonunu büyük ölçüde kaybetmiş olduğunu bizlere gösteriyor.
BBP’nin 1 Kasım seçimlerine parti olarak girme ihtimali hayli düşük. SP ile tekrar birlikte hareket etmeleri mümkün, ama o takdirde 7 Haziran’dan daha düşük oy bile alabilirler. Bunun yerine BBP yönetiminin, birkaç mensuplarını Meclis’e sokacak şekilde AKP veya MHP ile birlikte hareket etmek isteyeceğini varsayabiliriz. Fakat Yazıcıoğlu’ndan sonraki BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu’nun seçim hükümetinde Kültür ve Turizm Bakanı olması, bazılarının sanacağı gibi böylesi bir ilişkiyi kolaylaştırmak yerine zorlaştıracaktır.
MHP’nin de BBP ile ittifak anlamına gelebilecek bir ilişkiye girmesi pek mümkün gözükmüyor. Fakat BBP kökenli bazı isimler bireysel olarak MHP’ye başvurup bu partiden seçilebilecek yerlerden aday gösterilebilirler ki Bahçeli daha önce BBP’den kopmuş çok kişiyi partisine kabul etmiş, onlara iyi konumlar sunmuştur. Böylesi bir durumda BBP tabanının AKP ve MHP arasında bir seçim yapacağını ileri sürmek gerçekçi olur.
Milli Görüş’ün geleceği
SP Genel Başkanı Mustafa Kamalak Erzurum’da şöyle bir açıklama yaptı:
"Biz millet için varız. İlkelerimiz ve prensiplerimiz var. Bunlardan taviz vermeyiz. Bu ilkeler çerçevesinde 'biz de varız' diyen kim olursa olsun onlarla ittifak yapmaya hazırız. Allah korusun eviniz yanarken itfaiye erinin kimliği ve kişiliğini sorgulamazsınız. Şu an ülke yanıyor ve yangını söndürebilmek için ben de varım diyen herkesle ittifak yaparız. Bu ülkenin derdine derman olmak için her kardeşimizle ittifak yaparız. Çünkü hepimiz aynı ülkede yaşayan kardeşleriz."
Görüldüğü gibi SP 1 Kasım’a da bir ittifakla girmek istiyor. Bu anlaşılır bir şey, çünkü geçen kısa süre içinde bu partinin yüzde 10 barajını tek başına aşabilmesi mucizeden de öte bir şey olur. Fakat 1 Kasım öncesi SP’nin durumunun da 7 Haziran’daki müttefikiyle hemen hemen aynı olduğunu, yani pazarlık için hiç de güçlü bir ele sahip olmadığını söyleyebiliriz.
Kuşkusuz SP bir parti olarak BBP’den birçok açıdan farklı. Her şeyden önce 1969’da startı verilen Milli Görüş hareketinin devamı olma gibi bir iddiası var. Bu iddiaya samimiyet ve büyük bir fedakârlıkla sahip çıkan dinamik bir tabana da sahip.
Fakat özellikle Necmettin Erbakan’ın vefatı; Numan Kurtulmuş ve arkadaşlarının tasfiyesi; başta Fatih Erbakan olmak üzere Erbakan ailesinin partide etkisizleştirilmesi gibi gelişmelere bağlı olarak SP’nin bu iddiayı taşıması büyük ölçüde zora girdi. Şahsen Milli Görüş’ün günümüzdeki esas devamının AKP olduğunu düşünüyorum.
Kamalak’ın sözlerinden, SP yönetiminin 1 Kasım’da AKP ile de ittifaka sıcak baktıkları sonucunu çıkartmak mümkün. Fakat AKP yönetiminin (ve tabii ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın) böyle bir formel işbirliği ve ittifaka yanaşması pek muhtemel gözükmüyor. Bunun yerine BBP bahsinde MHP için öngördüğümüz tutumun bir benzerine burada tanık olabilir, SP’den kopan bazı isimlerin AKP listelerinde yer aldığını görebiliriz. Zaten SP-AKP ayrışmasından bu yana hep tek taraflı geçişler oldu; ya doğrudan ya da HAS Parti üzerinden çok sayıda eski SP’li AKP’ye katılıp değişik sorumluluklar üstlendi.
Kısacası şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız: Başta AKP ve MHP olmak üzere diğer partiler SP ve BBP’nin tabanlarına göz dikiyor, fakat bu partilerin tavanlarına karşı belli bir mesafeyi koruyorlar.
Sonuç olarak 7 Haziran’daki SP-BBP "Milli İttifak"ının her iki partinin oy ve güçlerini artırmadığı gibi çözülmelerini daha da hızlandırdığını, bu durumun 1 Kasım’a doğru ve sonrasında iyice netleşeceğini öngörebiliriz.