Gezi Parkı gösterileriyle başlayan vetîrede birçok hakikatle yüz yüze kaldık. Liberallerin despot yüzüyle muhatap olduk meselâ. Tâ başından beri Ak Parti’nin meşruiyet kaynağının kendileri olduğu vehmiyle hareket eden liberaller kontrol edemedikleri Ak Parti’ye karşı kendileriyle zıt düşen Ergenekoncu kesimlerle beraber durdular.
Bunların öfkelerinin sebebini anlayabiliyoruz biraz. Ama anlamakta zorluk çektiğimiz Ak Parti eleştirisinde bunlarla aynı argümanları kullanan mahallenin ağbileri oldu.
Bunlar mahallenin muhalif İslâmcıları. Onların muhalif duruşunu biliyor ve kimi yerde de hak veriyorduk. Ancak beğenmeseler de halkın hür iradesiyle seçtiği hükümeti düşürme operasyonunda en azından sessiz ve tarafsız kalmalarını, ortalık normalleştikten sonra muhalif tavırlarını sürdürmelerini bekliyorduk.
Ama onlar bizi şaşırtarak hükümete yüklenmeyi, bir bildiri yayımlayarak ahlâk ve adâlet dersi vermeyi tercih ettiler!..
Halkın iradesini tanımayan, kamu mallarını yakıp yıkan, despot taleplerini tahkir edici bir uslûpla dillendiren, kendi azınlık taleplerini çoğunluğa dayatan ve meydanı esir almış illegal sol örgütlerini
yaptıklarını neredeyse meşrulaştıran muhtevada bir bildiriyle toplumun önüne çıkıp hükümete yüklendiler..
Suriye’de yaşanan halk kıyamına karşı bunların lalu ebkem kesildiği de malum. Esed’i antiemperyalist olduğu gerekçesiyle anlamaya çalışan, ortada 100 binden fazla kişinin katliamı yokmuş gibi sessiz kalmayı yeğleyen muhalif İslâmcılar hükümete karşı yayımladıkları bildiriyle şecaat arz ettiler.
Bütün çıplaklığıyla ortada olan Türkiye’ye karşı bir siyasi operasyonu görmezden gelip, hükümete yüklenmek bizce hakkaniyetin bir gereği değildir. Bu tarz bir bildirinin normal zamanlarda bir değeri elbette olurdu. Ama Türkiye’nin geleceğini karartmaya ayarlı bir operasyon icra edilirken bu operasyonu meşrulaştıracak argümanlar serdetmek doğru değildir.
Bildiriye imza atanlardan kimisi hükümetin ekonomi politiğini hatalı bulabilir. Kimisi hükümetin iç siyaset açılımlarını yanlış görebilir. Kimisi dış siyasetine kızabilir. Kiminin de hükümetle şahsi hesapları olabilir. Şahsen bu süreçte bunlarla alakalı değilim. Ben ülkemle alakalıyım.
Taş yerinde ağırdır misâli, söz de yerinde ağırdır. Söz yerinde ve zamanında söylenmemiştir. Çünkü sözün ahlâkîliğini ve hakikatini biraz da konjonktür belirler.
Yapmaya dair bir fikri, projesi ve niyeti olmayan ama yakıp yıkmaya da teşne apolitik ve asosyal bir gençlik üzerinden yürütülen operasyona dair bildirisi olmayanların yayımladığı bildirinin kime faydası olmuştur? Bildirinin bunların şikayet ettiği durumu tashih etmeye bir faydası olmayacağı gibi bundan sonra bildiride dile getirilen tezler de çoğu kişiye itici gözükecektir.
Bu bildirinin darbe heveslilerinin işine yaradığı ise tartışmasızdır. Sebebi de gâyet basit; zamanlama. Bir söz farklı bağlamlarda, farklı zamanlarda ve farklı konjonktürlerde birbirine zıt manalar taşıyabilir. Hz. Ali Kur’an âyetini dillerine pelesenk eden Hâriciler için; hak sözden bâtılı kastediyorlar demişti.
Bildiriye imza atanların söyledikleri hakikati ne kadar ifade eder, tartışılabilir. Ama tartışılmayacak bir husus var, o da her doğrunun her yerde söylenemeyeceğidir. Bu sebeple zamanlaması son derece hatalı olan bu bildirinin en büyük zararı, bildiri sahiplerinin dikkat çekmek istediği hususların meşruiyetine şübhe düşürmesi olmuştur.
YENİ AKİT