HAKSÖZ-HABER
Barış sürecini sabote etmek adına sergilenen yol kesme, adam kaçırma, esnafı haraca bağlama, şantiye basıp iş makinelerini yakma gibi daha birçok ‘eşkiyalık’ ne adına icra ediliyor? Elbette ki kutsal Kürdistan davası adına. Bu kafa yapısı doğal olarak kutsal Kürdistan ülküsü yolunda savaşan gerillaların eylemlerini ‘hikmetinden asla sual olunmaz’ mübarek işler kategorisinde mütalaa ediyor. Dağlara dair bütün bu güzellemeler esasında mevcut tutarsızlıkları, samimiyetsizlikleri ve çözümsüzlükleri örtmeye matuf değilse nedir?
Kenan Alpay, dağa götürülen çocuklara ilişkin BDP temsilcilerinden ve liberal-sol cenahtan sadır olan yaklaşımları değerlendirdi:
***
O Çocukların Meskeni Dağlardır, Dağlar!
İnsanı kibir ve gurura, kendini beğenmişlik ve başkasını küçümsemeye sevk eden pek çok sebep olabilir. Bu türden duygu sapmalarının siyasi, iktisadi, psikolojik sebepleri olabileceği gibi ideolojik sebepler de bu tutumun ortaya çıkışında hiç de azımsanamayacak bir yer tutar. Ulusalcı-milliyetçi ideolojilerse birey ve toplumu bu kibir ve gurur hastalığına sürüklemekte, kendini beğenmişlik ve başkalarını küçümseme bataklığına iteklemekte başat amil sayılabilir.
Bu coğrafyada “Türklük gurur ve şuuru” denilen melanetin ne onulmaz acılara sebep olduğuna şahit olanlar “Kürtlük gurur ve şuuru” versiyonunun başımıza ne büyük musibetler sardıracağını elbette çok iyi bilirler. Ulusalcı-milliyetçi kimliğin Türk-Kürt, Arap-Fars bütün toplumlarda adalet ve merhamet duygusunu öldürüp düşmanlık ve çatışma hırsını nasıl hortlattığı en hazin haliyle ortada değil mi? Türk ulusal-milli kimliği bu ülkeye ve topluma ne kazandırdı ve kaybettirdiyse Kürt ulusal-milli kimliği de farklı olmayacaktır ve olmasına da imkân yoktur.
Anaların Acıları Teferruat mıdır?
Çocukları PKK-BDP marifetiyle dağa çıkarılan annelerin Diyarbakır Belediyesi önünde gerçekleştirdikleri eyleme gösterilen tepkiler bu noktada çok öğretici olmuştur. Mesela hem Kandil’den hem de BDP-HDP kanadından yükselen tepkiler adeta bütün bir toplumu ahmak yerine koyan çirkinlikler ihtiva ediyor. PKK-BDP siyaseti kendini en güçlü gibi takdim ettiği fakat en zayıf yerden gelen itiraz ile kelimenin tam anlamıyla köşeye sıkışmış durumda.
En fanatik Kürt ulusalcılarının dahi inkar edemeyeceği kırılma noktası şudur: Anneler-kadınlar cesur duruşlarıyla en temelde evlatlarını bir değirmen gibi öğüten PKK-BDP’nin bölgedeki bütün janjanlı söylem ve cazibesine esaslı bir şamar indiriyordu.
Mesela BDP lideri Selahattin Demirtaş, “istihbarattan ücret alıp eylem yapan aileler” isnadıyla muhataplarını aşağılamak ve itibarsızlaştırmak hususunda Kemalist devlet sınıflarından hiç de geri kalmadığını nasıl da deklare ediverdi hızlıca? Kemalist devletin dili ile PKK’nın dili, bürokratik oligarşinin sözcüleriyle PKK-BDP sözcülerinin gerçekleri ters yüz etmek için çırpınışı nasıl da birbirine benziyor.
Demirtaş’ın çocuklarının geri geri getirilmesi için eylem yapan anneleri “profesyonel konu mankeni” olarak niteleyen konuşması esnasındaki ruh haline dikkat etiniz mi? Burnundan kıl aldırmayan, kimseye hesap vermeyecek kadar burnu havalarda ama herkesi kirletme hakkını kendinde görecek kadar da müstağni bu tutumla ne kadar mesafe alınabilir ki? Ya Sırrı Süreyya Önder ve HDP lideri Ertuğrul Kürkçü’nün kestiği raconlara ne demeli? Bu beylere bakılırsa “zorla kaçırılma yok, bütün çocuklar ikna edilmişler ve tecavüzlerden korunmak için en güvenli mekâna yani dağa gitmişler.”
(...)