Bütün bir dünyayı IŞİD korkusu sarmış durumda. Kabe’yi yıkmaya, İstanbul’u vurmaya, Kürtleri ama özellikle de Ezidi Kürtleri soykırıma tabi tutmaya, İran ve Şiileri mezhep savaşına kışkırtmaya ve daha bir çok musibeti başımıza sarmaya kalkışan IŞİD’e karşı hemen herkesin el birliği yapması tavsiye ediliyor.
İsrail’in Filistin’deki işgal ve katliamlarına destek olan, Suriye halkını kan gölünde boğan Esed/Baas rejimine seyirci kalan, Maliki rejimi eliyle cehenneme çevrilen Irak’ta petrolden başka bir şey görmeyen ABD’nin IŞİD’e karşı savaş uçaklarıyla gerçekleştirdiği hava saldırıları epeyce çevreyi rahatlatmış durumda.
İletişim Çağında ‘Gölgedeki Soykırım’
“IŞİD her türlü zulmü yapar” iklimi sayesinde “Ezidi Kürtler’in maruz kaldığı soykırım” masalı o kadar kolay ve çabuk tuttu ki herkes öncelikle IŞİD belasından kurtulmalıyız telaşına düştü. Bu telaş kara propaganda ve panik havası ise bazıları için bulunmaz bir nimetti. ABD ve İran’ın bölgedeki jandarması Maliki rejimine karşı patlayan Sünni Arapların öfkesini IŞİD olarak etiketleyip boğmanın daha kolay ve çabuk olduğu su götürmez bir gerçekti.
Musul başta olmak üzere Maliki rejimine bağlı ordu birlikleri ülkenin en önemli bölgelerinde bozguna uğrayıp kaçtıktan sonra gözler hemen ABD’ye çevrildi. Hem Maliki, rejimi hem de İran açıkça IŞİD’e yönelik işbirliği talep ettiler. Ama ABD harekete geçmek için IŞİD’in Kürdistan’a yönelik bir işgal hareketi söz konusu oluncaya değin hiç oralı olmadı. İşte tam bu süreçte Sincar ve Mahmur’a yönelen IŞİD’in önünden tek kurşun atmadan kaçan Peşmerge ordusu bu bölge sakini Ezidi Kürtleri öyle büyük bir paniğe sevk etti ki bir anda bütün yollar ve dağlar insan seline maruz kaldı.
Öyle oldu ki, neredeyse uluslara arası ve ulusal bütün ajanslar bölgeye ilişkin bütün haber ve yorumlarını “IŞİD’in Ezidi katliamı” klişesiyle servis ediyorlardı. Orta Doğu’nun en otantik ve orijinal halkı olarak lanse edilen Ezidilerin ‘aşırı dinci terör örgütü’ tarafından barbarca yok edilmek istenen bir halk ve inanç grubunu olduğu hassaten vurgulanıyordu. Bu vasatta Bağdat’ta Irak Parlamentosunda konuşan Yezidi Milletvekili Feyyan Dahil’in gözyaşları içerisinde sarf ettiği “500 Yezidi erkeği katlettiler, 500 Yezidi kadını da kaçırdılar, pazarlarda cariye olarak satıyorlar, halkımız soykırıma uğratılıyor” sözü tartışmasız bir doğru olarak kabul edildi.
Katliamın Belgesi mi Olur?
Madem Yezidi milletvekili Feyyan Dahil ağlayarak ifade ettti bunları o zaman kesinlikle 500 Yezidi erkek öldürülmüş, 500 Yezidi kadın pazarlarda satılmak üzere kaçırılmıştır. Öldürülen 500 erkek kimdi, nerede ve nasıl öldürüldü? İnfaz edilenlerin cesetleri ne oldu, bilgi, resim, video veya başka herhangi bir şey hiç ama hiç aranmadı, sorulmadı. Ya da 500 Yezidi kadın nasıl ve nereye kaçırıldı, hangi pazarlarda kimlere ve kaça satıldı gibi soruları sormak zaten abesle iştigal kabul edildi. Elbette sayının bu kadar net ve yuvarlak ifade edilmesinde de dikkat çekici bir husus görülmedi doğal olarak.
Zaman ilerledikçe ABD’nin savaş uçaklarıyla IŞİD’e yönelik saldırıları arttıkça bu mesele hakkında akıl ve mantık sınırlarını yıkıp çiğneyen söylemler adeta zirve yapıverdi. Bir taraftan ABD ve AB merkezli katliam senaryoları diğer taraftan da bölgede İran, Esed ve Maliki rejimi ve PKK-PYD-KDP gibi örgütler tarafından psikolojik savaşın en çirkin örneklerini sergilemek üzere hızlı bir yarış sürüyor.
Bu psikolojik savaş argümanları ve kara propaganda örnekleri için birkaç örneği hatırlatmak faydalı olabilir. Mesela Doğan Medya Grubu’na bağlı t24 sitesi bugün Irak Hükümetine atfen “IŞİD kadın ve çocukları diri diri gömdü” hükmünü manşete çekmişti. Haberde şu ifadeler geçiyordu: “Irak hükümeti, Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) 500 Ezidi'yi öldürerek toplu mezarlara gömdüğüne dair kanıtlarının bulunduğunu açıkladı. Irak İnsan Hakları Bakanı'nın yaptığı açıklamada bazı kadın ve çocukların diri diri gömüldüklerine dair kanıtların da bulunduğu ifade edildi.” Bu sırada ne gibi kanıtlar filan diye sormanın bir alemi yok elbette.
İhtiyaca Göre Katliam Senaryosu
İkinci iddia ise partisi adına Sincar bölgesine giden HDP milletvekili Faysal Sarıyıldız’a aitti. HDP’li Sarıyıldız’ın beyanı çok net: “Şengal katliamından kaçan birçok kadın çetelerin eline geçmemek için intihar etmiş.” Katliam var, tecavüz var ama buna karşı Ezidi kadınlar tereddüt etmeksizin intiharı seçiyorlar. Kitleler halinde intihara bile razı olan kadınlar demek ki ne kadar büyük zulümlerle karşı karşıya kalıyorlar söylemi elbette çalışılmış bir algı yönetiminden başka bir şey değildir.
Hatırlayalım daha geçen hafta 7 yaşında bir kız çocuğunun zorla IŞİD militanıyla evlendirildiği yalanını ne kadar rahatça dolaşıma sokmuşlardı. Ardından İstanbul’da HDP milletvekili İbrahim Ayhan başta olmak üzere Kürt ulusalcıları tarafından “IŞİD militanları tarafından taranan yaralı HDPlileri hastanede ziyaret ettik” gibi aleni ve sistematik provoksayonlar yapıldı. CHP’li Hüseyin Aygün’ün kurgulayıp piyasaya sürdüğü çirkin yalan ve iftiraları saymaksa zorlu bir iş sayılıyor.
Şimdi sırada IŞİD militanları için henüz piyasaya sürülmemiş vahşet görüntülerini tahmin etmek var. Bakalım kaç yüz Ezidi’yi kazığa oturtarak öldürecekler, kaç bin Ezidi’nin kafa derisini yüzüp davul kasnağına gerecekler. Bakalım Alevileri ve Şiileri kıyma makinelerinden geçirip mi öldürecekler yoksa demir-çelik tesislerindeki kazanlarda diri diri yakarak mı öldürecekler? Herkes hayal gücüne, korkularına, izlediği korku filmlerinim ürpertici sahnelerine göre yeni senaryolar kurabilir. Nasılsa ajanslar, gazete ve televizyonlar hele hele sosyal medya bu türden fantastik korku senaryolarına kucaklarını açmış bekliyorlar.
Anlaşılan bir süre daha bu iklim bu şekilde devam edecek. IŞİD’in Suriye’de özellikle muhalif İslami gruplara karşı bizzat kendilerinin paylaştığı resim ve filmler eşliğinde işlediği cinayetler karşısında hiç sesi çıkmayanların bugünlerde “Ezidilere uzanan eller kırılsın” sloganları eşliğinde etkinlikler düzenlemesinin geride bırakacağı elbette çok şeyler olacaktır. Ancak daha genelde ABD’nin Irak ve Afganistan’daki işgallerine, Rusya ve İran’ın Suriye ve Irak’ta birlikte oluşturdukları ateş çukuruna hemen hiç ses çıkarmayanların gelişmelere “söz konusu Alevilerse, söz konusu Kürtlerse, söz konusu Hristiyanlarsa, Musevilerse veya Ermenilerse …” şeklindeki bir perspektifle yaklaşmalarının karşımıza ne gibi ağır faturalar çıkartacağını hep birlikte göreceğiz.