Söz, devlet sözü

Yıldıray Oğur

Mısır İstihbaratı’nın arabuluculuğunda Mossad’ın Kahire’de Hamas’la süren gizli pazarlıkları önceki gece sonuçlandı. Hamas’ın 2006’dan beri elinde tuttuğu 25 yaşındaki İsrailli asker Gilad Şalit’i serbest bırakması karşılığında İsrail de cezaevlerindeki 1027 Filistinli mahkûmu serbest bırakacak.

Önceki gece acilen topladığı İsrail Kabinesi sonrası anlaşmayı İsraillere ve Şalit’in ailesine bir müjde olarak duyuran Başbakan Netanyahu, 1995’te yazdığı Terörle Mücadele: Demokrasiler İçerde ve Dışarıda Teröristleri Nasıl Yenebilir adlı kitabında İsrailli askerlerle, Filistinli “teröristleri” takas etmenin İsrail devletin yaptığı en vahim hata olduğunu savunmaktaymış. İsrail’de Şalit anlaşması için de hâlâ “teröristlere verilmiş büyük bir taviz, hukuk ayaklar altında” diyenler var. Ama ne bu itirazların ne de 16 yıl önce yerden yere vurduğu takas anlaşmalarından birinin altına imza atan Netanyahu’nun sözünün bir hükmü var artık. Çünkü İsrail devleti bir söz verdi. Şimdi İsraillerin mutluluğu için verilmiş o söz, İsraillerin mutluluğu için varolan hukukun üstünlüğünün de üstüne çıkacak. 1027 Filistinli mahkûm için İsrail mahkemelerinin verdiği kararlar Şalit anlaşmasıyla birlikte hükümsüz kalacak. Ve eğer İsrail ciddi ve sözüne güvenilir bir devlet olarak kalmak istiyorsa bu sözü verdiği o Filistinlileri iki yıl sonra Hamas üyesi oldukları için yeniden tutuklamayacak...

İki yıl önce Türkiye devleti de bir söz vermişti. 19 Ekim 2009’da Habur’dan giriş yapan Kandil ve Mahmur’dan gelen 34 kişi için verilmiş bir sözdü bu.

O sözün verildiği görüşme Kahire’de değil, Selahaddin’de, Erbil’de, Almanya’da ya da Oslo’da yapılmıştı, görüşenler Mossad ve Hamas değil, MİT ve PKK’ydı. Ama söz aynı sözdü. Devlet sözü: Türkiye’ye gelin, tutuklanmayacaksınız. Hafıza-ı devlet de belki nisyan ile maluldür. Hatırlamayanlara MİT-PKK görüşme kaydından devletin verdiği o sözün sesini işitelim yeniden:


Afet Güneş (MİT Müsteşar Yardımcısı): Habur bizim iki buçuk senedir neredeyse yürüyen tüm ilişkilerimizin Ankara’dan başlayarak söylüyorum özelde kırılma noktasını oluşturdu. Burada sizin de çok iyi bildiğiniz gibi hukuk ihlal edildi. Her şey yok edildi. Amaç size verilen bir takım sözlerin tutulmasıydı.


Sabri Ok (PKK Yöneticisi): Ama şunu biliniz ki bizimde hani yüzde yüzlük yok ama ilişkilerimizden biliyoruz ki bunlar tutuklanmayacak.


Afet Güneş: Biz biliyoruz ama.


Sabri Ok: Biz de biliyoruz ama müsaade edin biz bunu bilmeyene nasıl bildirelim. Söylesek olmayacak. Bizimde bu sıkıntımız var.

Önceki gün Diyarbakır 7. Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada iki yıl önce Habur’dan giriş yaptıktan bir yıl sonra tutuklanan Mustafa Ayhan “Devletin kendi kurumu çağrı yapmıştı, biz bunun için geldik” diyerek bu sözü hatırlattı mahkemeye. 19 Ekim 2009’da Kandil’den inip Habur’dan giriş yapan Ayhan da diğer gelenler gibi orada kurulan özel mahkemede yargılanmış ve serbest bırakılmıştı. Ama Ayhan’ın bu sözü hatırlatması Diyarbakır’da işe yaramadı. Mahkeme, iddianamesinde Habur’daki mahkemeye yokmuş gibi davranan savcıyı dinledi. Kandil’den birlikte indiği Hüseyin İpek ve Mahmur’dan gelen Nurettin Turgut ile birlikte Mustafa Ayhan da “örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla 10’ar yıl, örgüt propagandası yapmak suçlamasıyla da altışar yıl hapis cezasına çarptırıldı. Gerilla kıyafetiyle çıktıkları, Öcalan’ın talimatıyla geldiklerini söyledikleri Habur Mahkemesi’nin göremediği örgüt üyeliğini, bu kez sivil kıyafetlerle çıktıkları Diyarbakır Mahkemesi görmüştü. Mahkeme ayrıca Mahmur’dan gelen dört kişiye de “örgüt adına suç işlemekten” altışar yıl hapis cezası verdi. Neyse ki o dört kişi Habur’dan diğer gelenler gibi devletin sözüne itibar etmeyip çoktan geldikleri yere dönmüşlerdi.

Dün konuştuğum sanıkların avukatı Fethi Gümüş savcının mütalaasında Mahmur Kampı için “BM himayesinde kurulan ama PKK’nın hâkim olduğu kamp” ifadesini kullandığını hatırlattı ve şöyle dedi: Ben de mahkemeye eğer öyleyse BM suç işliyor demektir. Onun hakkında da dava açın dedim.

Sadece BM mi? Ben avukatların yerinde olsam kararın temyiz ve AİHM aşamasında Afet Güneş’in ifadesinin alınmasını talep ederdim. Hiç olmadı meşhur ses kaydının delil sayılmasını...


Çünkü eğer bu üç kişi PKK üyeliğinden ve terör propagandasından 16’şar yıl hapis cezası aldıysa onları Türkiye’ye çağıran, tutuklanmama garantisi veren, üniformaları üstünde yargılayıp beraat ettiren herkes hakkında terör örgütüne yardım ve yataklıktan dava açılmalı.

Ya da devlet verdiği sözü hatırlamalı, karşı tarafın ne yaptığına, sözüne ne kadar sadık kaldığına bakmadan, devlet olmanın ağırlığına yakışır biçimde verdiği sözün gereğini yerine getirmelidir. İsrail bundan iki yıl sonra takas anlaşmasıyla salıverdiği 1027 Filistinliyi yine terör örgütü üyesi olarak tutuklarsa ne düşünürdük onu düşünerek.

Bölgede sözüne güvenilen bir devlet olmak istiyor Türkiye. Başbakan sık sık Selahaddin Eyyubi’den bahsediyor. Selahaddin Eyyubi’nin bugün hem Doğru’da hem de Batı’da niye şanı yürüyor? Niye Aslan Yürekli Richard “Ben insanlığı Selahaddin’den öğrendim” demişti. Dante neden onu Cehennemi’nin Limbus (Hristiyan olmayan iyi insanların konduğu en az sıcak olan cehennem) katına koymuştu, Hollywood neden onu öven filmler çekiyor? Sadece büyük bir komutan olduğu için mi? Hayır, sözüne güvenilen, düşmanına bile güven veren bir komutan olduğu için...

Selahaddin Eyyubi gibi mi anılmak istiyorsunuz, yoksa...


yildirayogur@gmail.com

TARAF