Resulullah (s)’a karikatürlerle hakaret eden Paris’teki Charlie Hebdo mizah dergisine ve bir markete ‘Küresel Cihadcılar’ silahlarla saldırmışlardı.
7 Ocak saldırılarından sonra camiamızın öncülerinden Mehmet Göktaş 9 Ocak tarihli ‘Özür diliyoruz Paris, bir yanlışlık oldu’ yazısıyla; Abdurrahman Dilipak 10 Ocak tarihli ‘Kork Fransa!’, Rıdvan Kaya da ‘Charlie’nin Şeytanları’ başlıklı yazılarıyla olayın sosyolojik boyutuna dikkat çekmişler ve Fransa’da patlayan sıkışmış öfkenin nedenlerine işaret etmişlerdi.
Sivil toplumcu bir açılım için Medine Sözleşmesi’ni çarpıtmasına rağmen Ali Bulaç’ı, ‘Küresel Cihadcılar’ın gerçekleştirdiği 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırılarından sonra Yeni Şafak’a verdiği bir demeç dolayısıyla aramış ve tebrik etmiştim. Çünkü Bulaç, ‘Asıl bu terörizmi kışkırtan kapitalist terör devletlerine bakmak gerekir’ diyordu. ‘Kedi gibi köşeye sıkıştırılan çaresiz insanlar tabii ki tırmalar’ vurgusu ile sosyolojik bir tespit yapıyordu.
Kemalizmin İstiklal Mahkemeleri veya Dersim Katliamı; Fransızların Cezayir, Amerika’nın Vietnam, Koalisyon Güçleri’nin Irak katliamları geriye unutulmayacak toplumsal hafızalar bırakmıştı.
1921 Kahire Toplantısı ile fiili olarak ulusal sınırlar çizip Müslüman halkların başına krallık, şahlık, emirlik, cumhuriyet, askeri komite gibi totaliter rejimlerin iktidar olmasına ön açmaya çalışan ve Terörist İsrail Devleti’nin 1948’den bu yana devam edegelen katliamları karşısında üç maymunları oynayan tüm küresel güçlerin ifsadını unutmak mümkün mü?
Erdoğan’ın, G20 Zirvesi ve Suriye ile ilgili Viyana Mutabakatı öncesinde kullandığı ‘Suriye ateşine odun taşıyan herkes bu ateş içinde kendini bulacaktır’ tespiti 3-4 gün sonra Paris’te görünür oldu. Ateş Fransa’ya sıçradı. Emperyalist cinayetlerin faili olmayan 130 insan IŞİD militanlarınca katledildi.
Suriye’deki ateşe bakacak olursak.
Bu ateş 1921’den itibaren bölgenin dokusu ile oynanarak yakılmıştı. İşgalci sömürgeciler Halep Eyaleti’nin Rakka, Tarsus havzalarını; Maraş, Adıyaman, Antep, Urfa havzalarından ayrıştırmışlardı. Ve yapay Suriye sınırları içinde kalan Müslümanlara zulmedecek aykırı bir mezhep sülûkuna dayanan bir iktidarın önü açılmıştı.
Mısır’daki işbirlikçi diktatörlük yapısına karşı yükselen Arap Baharı, normalleşme ve tedrici bir iyileşme için şanstı; ama yedi düvelin yardımı ile özgürleşme sürecine ve İhvan Hükümeti’ne darbe yapıldı; binlerce Müslüman katledildi.
Ulus devletlerin vatandaşları konumuna düşürüldüğümüz yerelde yaşanan sürgünlerin, işkencelerin, yargısız infazların sorumluluğu konusunda egemen küresel güçlerin masum olduğunu söyleyebilir miyiz?
Sıkışmış öfkeyi ve terörizmin kaynağını anlamak önemli. Küresel cihadcı IŞİD’in Fransa’daki 7 Ocak ve 14 Kasım katliamlarının sosyolojisini kavramak da.
Ama İslam, sosyolojiyle ilgilenmekle beraber sosyoloji veya ideoloji değildir.
İslam tüm insani ve toplumsal ilişkilerde ilahi ölçüler için inzal olan evrensel bir din/dünya görüşüdür.
Dolayısıyla zulme de uğrasak, sıkıştırılmış öfkelerimiz de olsa yaşanan olaylara nefsi/beşeri ölçülerle değil, Kur’an’ın muhkem nassları ve İslam’ın şer’i ölçüleriyle yaklaşmamız gerekir.
Zaten R. Kaya da zikrettiğimiz yazısında yapılan işin ‘bütünüyle şer’i ölçülere uygun mu’, ‘hedefler doğru seçilmiş mi’ sorularını yöneltiyor.
Sömürgecilerden özür dilemeyelim, karşıtımıza yaranmacı bir dil kullanmayalım; ama vahyi ölçüleri atlayıp Müslümanlık söylemiyle işlenen katliamlar karşısında susmayalım.
Kapitalist Fransa katliamlar işleyen sömürgeci ve İslam karşıtı bir devlettir.
IŞİD/‘İslam Devleti’ ise Müslüman geçinip hududullahı çiğnemeyi doktrin haline getirmiş, yani üretilen kültürle Kur'an nasslarını ve Mütevatir Sünnet'i yaralayan Karamatinler gibi sapık ve cinayetler işleyen bir yapıdır.
Ayrıca halk ile devleti ayrı tutmak gereklidir.
Tüm kötülükleriyle beraber Fransa'yı katliamlarından ötürü uluslar arası platformlarda sıkıştırmak, hukuki kuruluşlarda kendisiyle tartışmak, halkını uyarmak mümkün.
Ama IŞİD’e (‘İslam Devleti'ne) cinayetleri hakkında kendisiyle tartışmayı bırakın nasihat bile edilemiyor. Nasihat etmeye kalkışan yüzlerce Müslüman katletmiş cani ve mafya türü bir teşekkül. Hem insanlığa zarar veriyor hem insanların ve Müslümanların İslam algısını hiç bir oryantalistin yapamadığı kadar iğrenççe tahrif ediyor.
IŞİD Kur’an ayetlerini tabanca mermisi gibi kullanan; katliamla, kafa kesip korku yayarak güç kazanmaya yönelen anarşist ve tekfirci bir çizgi.
Suriye’deki yangını söndürmek için IŞİD’i doğuran Katil ve Terörist Esed Rejimi'nin ve Müslümanlara zulmeden ‘Uyduruk Hilafet/İslam Devleti'nin tasfiyesinden başka bir yol var mı?
Sosyoloji bilmemiz gereken bir alandır; ama bu alanın yol haritasını belirleyecek olan vahyi ölçülerdir.