İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak
O değil de güzel kerizliyorlar bizi
Esenyurt’da bir tekel bayiinde yaşanan korkunç cinayetler bir türlü gündemden düşmüyor. Ben yazıyı kaleme alırken cinayetlerin dört failinden üçü yakalanmıştı. Dördüncü-sünün yakalanması da an meselesiydi.
Şu ana kadar olayla ilgili olarak ortaya çıkan en net gerçek, meselenin taraflar arasında bir alacak-verecek meselesi olduğu. Olayda öldürülen Yunus Emre Erzen’in ifadelerinden anlıyoruz bunu.
Başka? Bir de cinayetten bir süre önce alacaklılarından biri bu meselenin tartışması esnasında ayağından vurulmuş; vuran şahıs hapiste. Onu biliyoruz. Başka? Bir de aynı tekel bayiine yaklaşık iki ay önce ateş açıldığını da biliyoruz.
Yani aşağı yukarı, alacak-verecek meselesinden nizalaşıp birbirlerinin canına kastedebilen bir insan topluluğunun gerçekleştirdiği yere batası bir olay bu.
Peki ama biz bu olayı Türkiye’de neresinden ve nasıl konuştuk? Daha doğrusu bu olayın Türkiye’de “başka türlü” konuşulmasını isteyenler bizi nasıl yönlendirdi?
Pazar günü twitter’da “tekel” başlığı epeyce liste başı kaldı. Yazıyı yazdığım sırada da “Esenyurt” listenin başındaydı.
Bu menfur cinayetler etrafında iki ana mesele konuşuldu. Biri Türkiye’nin ne kadar da güvensiz bir ülke olduğu; diğeri de katillerin iktidara yakın isimler tarafından korunup kollandığı.
İyi de, alacak-verecek meselesinden çıkan ve belli ki kan davasına dönüşen bu adi cinayetin bu iki durumla ilgisi nasıl kuruldu ve/veya kurulabildi?
Gelin işin orasını da gazetemiz Yeni Şafak’ın pazar günü yaptığı ayrıntılı haberinden öğrenelim.
Pazar günü 17.10 itibariyle “tekel” başlığıyla tweet atan hesap sayısı 35.368 imiş. Bu hesapların 9.220’si bot yani etki oluşturmak için açılan sahte hesaplar. 5.136 hesap FETÖ, 2.898’i ise PKK bağlantılı hesaplar.
Türkçesi şu: Bu cinayet üzerinden Türkiye’yi güvensiz, katilleri de iktidar bağlantılı gösteren hesapların yarısından fazlası ya sahte ya da terör ilişkili.
Bu, bildiğiniz “kerizleme operasyonu” aslında ve işin kötüsü, bu memleket bu tip kerizleme operasyonlarını yalayıp yutmaya pek meraklı.
Yahu şurası net değil mi? Bir ülkenin suç bakımından güvenli olup olmadığı bir cinayet üzerinden değil, yıllık verilerle o ülkenin suç bakımından nereye tekabül ettiği ile belli olur. Bir anda “Türkiye acayip güvensiz bir ülke” kampanyası başlatmak, bu verilere bakmaksızın ülkesine ateş etmek ancak FETÖ ve PKK gibi yapıların işidir. Niye durduk yerde gaza geliyoruz?
Pek çok uluslararası endekse göre Türkiye “suç” ve “güvensizlik” kavramlarıyla eşitlenebilecek bir ülke değil.
Gelelim katillerin “iktidara yakın isimler tarafından korunduğu” iddiasına. Katillerden birinin sosyal medyası HDP, PKK ve Demirtaş beğenileriyle dolu. HDP’ye ve PKK’ya yakın iş adamlarını İstanbul’da hangi iktidarın koruduğu da ayan beyan ortada. Yani bu cinayet üzerinden bir “koruma-kollama” suçlaması yapılacaksa genel iktidara değil de yerel iktidara yapılsa daha anlamlı olurdu. Bakın “anlamlı” olurdu demiyorum, “daha anlamlı olurdu” diyorum zira yapılan şey aşırı anlamsız.
Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim. Sosyal medya çukurunun mesnetsiz algı dünyasında yaşamanın ve durmaksızın “yankı odası” üretmenin ne bireylere ne de topluluklara gram faydası yok. Biraz aklıselimden, birkaç adım geri çekilip olayları öylece takip etmekten hiç kimseye zarar gelmez velhasıl.