Sosyal medya; beğenilme arzusunun dayanılmaz hafifliği

SİNAN ÖN

Çıkış dönemlerinde salt bilgiye ulaşma aracı olarak düşünülen ve kullanılan internet, bugün sosyal medya kullanımının ulaştığı boyutlarla neredeyse tümüyle kişisel paylaşım ve alışveriş amaçlı bir araca dönüştü. Akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla birlikte bu telefonları kullanan insanların istisnasız tümü, izleyen ve takip eden tarafından üretim yapan tarafına geçtiler. Bu üretimin en önemli kısmını fark edilme, görünür olma imkânı arayanlar ile para kazanma arzusunda olanlar oluşturuyor sanırım. Bugün “Youtube ünlüleri” diye bir kavram var hayatımızda ve özellikle gençler arasında yayılan bu heves, birden fazla sosyal medya platformunda kendisini gösteriyor. Öyle ki, insanları canlarından edecek kadar gözlerini karartan bir heves bu.

Birçoklarının “etkileşim çağı” olarak nitelendirdiği günümüzde, sosyal medya kullanıcılarının etkileşim almak için yapacaklarının sınırı yok. Örneğin, videosu istediği beğeni sayısına ulaşırsa takipçilerine mezara girme sözü veren bir Youtube kullanıcısı, hedefe ulaşınca kendisini toprağa gömdürdü ve 6 saat mezarda kaldı. Başka bir örnek, daha önce toplu ulaşım araçları üstünde yolculuk yapan, Galata Köprüsü üzerinden gemiye atlayan bir genç, daha fazla beğeni almak uğruna Avrupa yakasından Asya kıtasına, Metrobüs üstünde yolculuk yaparak geçti.

Sosyal medya kullanıcıları izlenme ve beğeni almak için canlarını hiçe sayıyor. Etkisi giderek daraltılan geleneksel medya nedeniyle sosyal medyaya ilgi giderek artıyor. Ve yukarıda verilen sıradışı örnekler toplumda sıradanlaşıp olağan hale geliyorlar. Daha dün, bir sosyal medya platformu için binalarının çatısına çıkıp video çeken iki genç kızdan birisi, havalandırma boşluğuna düşerek canından oldu. Bu görüntüleri geleneksel medyadan izleyen milyonlarca insan ise kısa sürede bu haberi tüketmişti.  

Sosyal medya kullanımındaki artışın tek bir sebebi yok. Para kazanma isteği, beğenilme duygusunun çekiciliği yanında medya içeriği üretmenin kolaylığı ve kendini ifade edebilmenin çekiciliği en büyük etkenler gibi duruyor. Kullanıcı muhatap kitle ise oldukça heterojen. Aile bireyleriyle, arkadaşları ve dostları ile bağlantı kuranlardan, kitap okuma gruplarına, bireysel olarak itibar kazanma arayışından ideolojik kaygılara kadar birçok kullanım şekli var. Bir de bu platformların kullanımı artırmak için ellerinden geleni yapmaları sayılabilir.

Bu arada bu aracın nasıl kullanıldığı ise bir türlü sorgulanmıyor. Sosyal medya kullanımı herkesin içerik ürettiği bir alan olmasa da, hemen herkesin pasif kullanıcı bile olsa kendini alamadığı bir ortam. Ve bu durum bizlere gerçek yaşam ile sanal dünya arasındaki sahicilik problemi olarak dönüyor. Sosyal medya için içerik üretmek ya da tüketmek konusunda da sınırlarımızın olduğunu hatırlamamamız gerekiyor. Bu ortamda özellikle “sahte isimlerle” gezinirken yanımızda kimsenin olmadığını sanıyorsak baştan kaybetmişiz demektir.

İçerik üretmek noktasında ise hiyerarşiler var. Bunun sebeplerinden birisi belki de en güçlüsü, kişinin kendi yoksunluğuna deva bulacağını düşünmesidir. Çünkü sosyal medya içinde yaşadığımız çağın dayattığı talep ve beklentilere çok uygun zeminler hazırlayan bir alan. Görünürlük, bireyselleşme, hız ve tüketim eğer bu çağın en önemli ihtiyaçları ise, sosyal medya bu dayatılan ihtiyaçları karşılamada biçilmiş kaftan. İnsanlar son zamanlarda hem kendi sınırlarını ve konfor alanlarını korumaya, hem de görünür olup takdir, onay ve beğeni toplamaya yatkın hale geldiler. Tüm bunları yapmak için de çok fazla çaba harcamamak, bir kaç tuş ve hamleyle arzuladıklarına erişmek istiyorlar.

Diğer önemli nokta ise insanların bu çağda gitgide yalnızlaşmalarına karşın sosyal medya aracılığı ile eriştikleri sosyal ağlar üzerinden bir sosyal destek arzulamaları. Reel alanda derinlikli ve sahici ilişkiler kuramayanlar için bu sosyal ağlar bir sığınma kapısı gibi duruyor. Ancak hiç bir zaman yeterince besleyici olamıyor. Sosyal medya kullanımının sadece aldatıcı yönlerine odaklanmak istemesek de, karşımıza sahte olduğu kadar profesyonellerce hazırlanmış hap bilgilerin kolay erişilebilirliği geliyor. Kısacası sosyal medya yaygın kullanımına rağmen gerçek hayatın yoksunluklarına deva olabilecek bir mecra değildir. Bilgi üretmenin ve bilgilenmenin ise hiç değil. Olsa olsa malumatfuruşluğun zirvesidir.

Aynı zamanda sosyal medya fazlasıyla tekinsiz bir ortam. Aynı anda yoğun ilgi, hakaret ve eleştiri gibi olgulara muhatap olan insan bunlarla nereye kadar baş edebilir? Bir paylaşım, bir içerik ne kadar naif de olsa sanal bir linçe maruz kalabiliyor. Çünkü paylaştığınız şeyin kimde, nasıl bir duyguya yol açtığını asla kontrol edemiyorsunuz. Buna şaşırmamak lazım çünkü sosyal medya insanların bir aktarım, dışa vurum alanı. Dolayısıyla kişilerin tüm birikmiş çatışmaları, çözümsüzlükleri, hırsları, öfkeleri sıradan bir paylaşımda bile bombardımana dönüşebiliyor. Kimi zamanda sosyal medya üzerinden yapılan bir paylaşım, kişinin özgün sınırlarını aşan bir övgüye, hayranlık ve idealizmine sebep oluyor. Hazırlıksız olan için bu olumlu geribildirimleri de taşımak kolay değil. Bunlarla nasıl başa çıkılır derseniz, kişilerin öncelikle gerçek hayatla başa çıkabilir olması gerekiyor. Bütünlüklü ve sağlıklı bir kişiliğe sahip olamayan kimseler için sosyal medya, ayağın çok rahat kayabileceği bir ortam.

İnsanların bir video çekmek uğruna hayatlarını kaybettiklerine şahit olduğumuz sosyal medya, bazı insanlar için gelir kapısı. Ama üretilen içerikle ilgili aşırı uğraşlar veya risk almanın sadece maddi gelirle ilgili olduğunu sanmıyorum. Bir insan için sürekli gözlerin üstünde olması, beklentiler ve hatta talepler, kişiyi çıkarların dışında kendini doğrulama ve kanıtlama sürecine sürüklüyor gibi. İlgi ve beğeni de en az belli maddeler kadar bağımlılık yapabilen bir olgu. Bağımlılık diyorum çünkü yaşamını bir paylaşım uğruna riske atma noktası en az madde bağımlılığı kadar içgüdüseldir. Yine bu aşırı uğraşlarda, bağımlılıktaki gibi kısa dönemli ve çabuk tüketilen hazlara odaklanma ve hayatın doğal akış süreçlerinde bozulmalar yaşanıyor. Kısacası para ve ün kronik bir onay ihtiyacından daha ön planda olmayabiliyor.

Şu an toplumun neredeyse her kesimi sosyal medyada. Yaşlı, genç, çocuk. Ayrıca sadece izleyen tarafta değil üreten tarafta da. Bazen öyle içeriklerle karşılaşıyoruz ki gerçek olduğuna, olabileceğine inanmakta zorluk yaşıyoruz. “60 yaşında bir kadının slime dolu bir kabın içinden çıkması” gibi insanları bu içerikleri üretmeye iten şey ne olabilir? İlk akla gelen şey ilgi çekmenin kolay bir yolu olması sanırım. Çok büyük bir emek veya yaratıcılık gerektirmiyor. İnsanlar sonuçta aşırı abartılı şeyleri izlemeyi seviyorlar. Çünkü başkası adına utanılan içerikler aynı zamanda insanın kendi ile alakalı iyi hissetmesine de yol açıyor. Bu yüzden gördüğümüz zaman geçmiyor bu içerikleri izlemeye devam ediyoruz. Bütün bunlardan dolayı zaten bu tarz içerikler bir “yaltaklanma” tarzına dönüştü. Artık özellikle böyle içerik üretenler çoğunlukta. İşin içine bir de reklam girince, bu insanlar için artık ilgi çekmeye ek olarak para kazanmak da gerçek bir motivasyon aracı haline dönüşüyor.

Oysa Müslümanlar sadece başkaları olduğu zaman ya da ayıplanma korkusuyla insan onuruna yakışmayacak tavırlar içinde olmaktan kaçınmazlar. Onlar, her zaman her yerde Allah kendilerini görüyormuşçasına hareket ederler. Çünkü Kur’an; “Göklerde olanları da, yerde olanları da Allah'ın bildiğini bilmez misin? Üç kişinin gizli bulunduğu yerde dördüncü mutlaka O'dur; beş kişinin gizli bulunduğu yerde altıncıları mutlaka O'dur; bunlardan az veya çok, ne olursa olsunlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, mutlak onlarla beraberdir. Sonra, kıyamet günü, işlediklerini onlara haber verir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir” diye uyarmaktadır. (58/7)

“Yakıtı taşlar ve insanlardan oluşan ateşten kendimizi ve ailemizi koruyabilmek” duasıyla Allah’a emanet olunuz…