Dostların bir araya gelip, kahve içip, nargile tüttürdükleri ve hoş sohbetlerle birbirlerinden görüş alışverişlerinde bulundukları tarihi mekânlardan olan kıraathaneler artık bulunmaz oldu. Artık kahvenin yerini çay, kola, gazoz; nargilenin yerini posur posur ara vermeden tüttürülen sigaraların yer aldığı; okey, pişti, yanık, tavla oyunları ile vakit öldürme mekanlarına metamorfoz olan ve sadece adları kıraathane olan “kahveler” ve “kafe”ler var.
Kıraathanede oturup, hoş sohbet, gazete okuma, kitap karıştırma gibi vakıalar hayal oldu. Varsa yoksa top!.. ve topçular!.. Memleket meseleleri yerini; televizyonlarda yayınlanan lig maçlarına, Avrupa ve dünya futbol kupalarına; bunları konu alan magazin ağırlıklı içi dışı boş spor programlarına yerini bıraktı.
Oysa Türkiye’de bundan kırk beş yıl evvel; bugün hala yaşayan nice siyasetçi, fikir adamı, bürokrat, entelektüel nitelikli nice insanları yetiştiren çok meşhur kıraathaneler vardı. İşte onlardan Küllük ve Marmara kıraathaneleri…
Bir devrin siyaset ve fikriyatına yön vermiş olan Marmara kıraathanesinin etkileri ve yetiştirdiği münevverler hala dimdik ayakta. Marmara kıraathanesi bir dönem verilen adı ile “ düşünce rafinerisi” idi.
Üniversite okumak için İstanbul'a gelip tarihi sur içi ile tanışan taşralı Anadolu gençliği, yazılarından, kitaplarından tanıdıkları, şair, yazar, ilim ve düşünce adamlarını önce Küllük adı verilen kıraathaneyi ziyaret ederken tanıyorlardı. Daha sonra bu kıraathanede sohbetlere katılarak, bu münevverlerin fikirlerine aşina oluyorlar ve burada edindikleri fikirleri Anadolu’ya götürüyorlardı.
Küllük'ten sonra onun yerini alan Marmara Kıraathanesi; Anadolu’dan gelen taşralı üniversitelilerin gözdesi oldu. Üniversitelerin ve öğretim üyelerinin civarda olması, emekli olan öğretim üye ve bürokratların, Marmara kıraathanesinin bulunduğu bu semtten ayrılmaması, Bab-ı Âli gazetecilerin her fırsatta buraya uğramaları Marmara kıraathanesinin önemini daha da arttırdı.
Anadolu'dan İstanbul’a gelenler, yurt dışından İstanbul'a gelen her araştırmacı, ilim adamı, gazeteci, edebiyatçı, siyasetçi soluğu hemen Marmara Kıraathanesi'nde alırdı. Her kes orada sohbet olduğunu bilir, münevver dostlarını görmek, yurt ve dünyanın siyaset ve edebiyatında neler olup bittiğini anlamak için mutlaka Marmara’yı ziyarete çalışırlardı.
Marmara Kıraathanesi, bir kültür ocağı, düşünce ve fikir üretme mektebiydi. Müdavimleri için yaşanılan her günün nihayetinde, Türkiye ve dünyadaki siyaset ve fikriyatın gözden geçirildiği bir muazzam mekandı Marmara kıraathanesi..
Bu kıraathaneye gelenler normal bir kıraathaneye uğrayan insanlar gibi değillerdi. Çalışanları içersinde bulunanları hemen herkes birer münevver ya da adayıydı. Marmara kıraathanesine, sağ sol her gruptan farklı görüşte insanlar gelirler, bunların yaptıkları fikir münazaraları, çeşitli sohbetler, tartışmalar hem yaparlar hem de bu yapılanları kıraathane müdavimi dinleyiciler iştiyakla dinlerlerdi. Her ne kadar her türlü hür fikre müsaade gözüküyorsa da Marmara’da; ateistlik ve sosyalist fikriyata karşı bir duruş, mesafe vardı.
Marmara kıraathanesinin girişindeki bir bölüm masa, sohbet edenler için ayrılarak, Marmara müdavimleri için özel bir mekân oluşturulmuştu. Kıraathane temiz ve düzenli, çalışan garsonları bile neredeyse orada sohbet eden münevverler gibi yetişmiş insanlardı. Marmara müdavimlerini öyle tanırlardı ki; içilen çayların paralarını kimin ödeyeceğini, kimin ödemeyecek durumda olduğunu önceden bilirlerdi.
Marmara kıraathanesi, müdavimleri arasında kimler yoktu ki? Üstad Necip Fazıl, Cevat Rıfat Atillahan, Prof. Osman Turan, Prof. Saip Ragıp Atademir, İbrahim Kafesoğlu, Mehmet Niyazi, Hilmi Oflaz, Ziyanur Aksun, Tarık Buğra, Necati Sepetçioğlu, Ahmet Kabaklı, Nihal Atsız, Nurettin Topçu, Mümtaz Turhan, Ali Nihat Tarlan, Rasim Cinisli, Peyami Safa, Ali Fuat Başgil, Rahmi Eray, Refii Cevdet Ulunay, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Faruk Kadri Timurtaş, Hasan Basri Çantay, Sezai Karakoç, Mehmet Çavuşoğlu, Erol Güngor, Nevzat Yalçıntaş, Mehmet Şevket Eygi, Ziya Nur, Dündar Taser, Osman Yüksel Serdengecti, daha niceleri…
Marmara kıraathanesinin bu münevver ve diğer münevver adayı müdavimlerine bir de lakap konmuştu, “Marmaratör”.. Günümüzde hala etkinliğini koruyan yaşayan “Marmaratör”ler hayli çoğunlukta.
Türkiye ve dünyadaki edebi ve içtimai meselelerin analiz edilip çareler arandığı Marmara kıraathanesi; her kesin, özellikle devrin iktidarlarının gözlerini üstünden ayıramadığı bir merkezdi. 1960’larda, Adnan Menderes ve arkadaşlarının Yassı ada'da yargılandığı sıralarda, Marmara Kıraathanesi'nin müdavimlerinin konusu edebiyattan siyasete kaymıştı. Bunu fırsat bilen darbeciler, istihbarat meraklıları sayesinde, sindiremedikleri fikir adamlarını, tutuklamak için her anı kolluyorlardı.
Anlatılan baskı ve tirajı komik anekdotlardan birisini aktaralım: Marmara kıraathanesinde oturan müdavimlerden birinin açtığı bir konu içersinde; yaşanılan darbe günlerinin iç sıkıntısı ile “Ah! Şöyle bir imkânımız olsa da Yassı ada'ya bir tünel kazsak” dendiğinin rapor edilmesi ile birlikte; bu konuşulanları essah! Sanan, durumdan vazife çıkaranlar sayesinde Marmara kıraathanesi müdavimlerinin içeri atıldığını görmek mümkün olmuştur.
Bir devrin kültür ocağı olan Marmara kıraathanesi ve küllük gibi yapıların toplumumuza tanıtılması aynı zamanda bu kültür ocaklarından yetişen ve beslenen değerlerimiz olan ilim ve sanat adamlarını da daha iyi keşfetmemizi sağlayacağı inancındayım.