Sorunu ve Çözümü Uzakta Arama Gafleti

KENAN ALPAY


Paris’te suikast düzenlenen Sakine Cansız ve iki arkadaşının kimler tarafından ve hangi amaca matuf olarak infaz edildiğini şimdilik bilmiyoruz. Failler acil bir biçimde bulunamazsa bu suikast ve yol açacağı sonuçlar bağlamında kamuoyu kimi isabetli kimi kasten kafa bulandırmaya yönelik çok sayıda spekülasyona maruz kalacak.

PKK açısından son derece stratejik görevler üstlenen üç kadın üstelik de uzun yıllar boyunca Paris’in en merkezi yerinde gizli ‘diplomatik’ ilişkiler için tanzim edilen merkezde öldürüldü. Hükümetin, Habur ve Oslo provokasyonlarına rağmen açılım politikalarındaki ısrarının bir göstergesi olarak MİT Müsteşarı Fidan’ı Öcalan ile görüşmek üzere İmralı’ya göndermesinin hemen akabinde gerçekleşti bu suikastlar. Ama önceki dönemlerde gerçekleştirilen benzeri suikastlar gibi beklenen etkiyi göstermesini bekleyenler pek de istedikleri sonuca ulaşabilecek gibi değil.

Kim ‘Provokasyon Yaptım’ Der?

Siyasi amaçlı suikast ve katliam geleneğinin baskın karakter olarak arz-ı endam ettiği Türkiye topraklarında sadece devletin değil muhalif siyasi teşekküllerin de bu alanlarda güçlü teamülleri söz konusu.

Tarihi sürece dair bilinen örneklere atıf yapmaya gerek yok. Ancak son suikast üzerine Selahattin Demirtaş’ın sarf ettiği şu cümleye değinmeden geçmek olmaz: “Bu kadar işlek bir caddede, Fransız istihbaratının bilgisi olmadan mantar tabancasının dahi patlatılamayacağı bir yerde, kimse bize 'Fransızistihbaratının bilgisi dışında bu olay olmuştur' demesin.”

Madem durum budur o zaman şöyle bir soru soralım: PKK tarafından işbirlikçi veya muhbir damgası vurulanlara karşı şimdiye kadar patlatılan fakat ‘mantar’ olmayan tabancalar acaba ilgili ülkelerin istihbarat servislerinin bilgisi dâhilinde mi patlatılmıştı?

Provokasyonu ‘dışarıda’ arama modası pek revaçta olsa da Öcalan ile yapılan görüşmenin bir gün sonrasında Çukurca’da askeri birliğe yönelik yüz küsur kişilik gerillanın attığı pusu neyin nesiydi? Barış türküleri söylemeyi marifet bilip asker-polis-sivil ayrımı yapmadan patlatılan silah ve bombaların arkasında da mı Fransız ya da başka istihbarat örgütleri vardı?

Sorunun kaynağı büyük bir oranda buradadır ve buna bağlı olarak çözümün kaynağı da buradadır. Provokasyonu dışarıda aramayı adet edinmek, sürekli olarak kökü dışarıda tehditlere dikkat çekmek sadece siyaseten değil hukuken ve ahlaken de meşruiyetten uzak olmak anlamına gelir. 

Türk ulusalcılarının bütün cinayetleri “Yeşil” isimli günah keçisine yükleyip suçunu perdelemesi gibi Kürt ulusalcılarının da bütün cinayetleri “Hogir”le devlete hamletmesi aynı çirkin mantığın tezahürüdür. Bu bağlamdan bakınca şu soru kaçınılmaz oluyor: Gazetemiz Yeni Akit’in matbaasına yapılan son saldırı da mı kontrgerilla tarafından tertiplenmişti yoksa? Güç ve meşruiyetlerini silahtan alanların güç ve meşruiyetlerini ahlak ve hukuktan alanlara saldırması işte bu sebeple hiç de şaşırtıcı olmuyor.

Büyük Sorun, Küçük Sorun

Adına ister Kürt sorunu diyelim isterse PKK’nın silahsızlandırılması diyelim isterse başka bir şey hiç fark etmez. AK Parti Hükümeti bu sorunun çözümü için kimi zaman zikzaklı veya çelişkili olsa da ciddi adımlar atmaktadır. Üstelik bu adımlara yönelik çok ciddi tuzaklar kurulmuş olmasına rağmen toplumsal destek azalmamakta tersine istikrarlı bir biçimde artmaktadır.

Son olarak Fethullah Gülen ve cemaatinin konuya dair açık ve ısrarlı destek bildiriminde bulunmuş olması Kürt sorununun çözümü noktasında Hükümetin sadece hukuken değil siyaseten de ne kadar güçlü olduğunun göstergesidir. Türkiye toplumu her ne kadar uzun yıllar boyunca Psikolojik Harp Daire’sinin farklı şartlandırmalarına muhatap olduysa da akıl ve ruh sağlığını, iyi niyet ve ümidini muhafaza etmektedir. Bu sebeple resmi ideoloji ve askeri vesayet kaynaklı tüm sorunların çözümü noktasında atılacak tüm adımlar için hem toplumsal mutabakat hem de toplumsal destek tamdır.

Eğitim Bir-Sen, Aktif Eğitim Sendikası ve Özgür Eğitim-Sen tarafından kamu kurumlarında kılık-kıyafet yasaklarının ama özellikle başörtüsü yasağının kaldırılmasına dair bir girişim başlattılar.

Eğitim sendikaları tarafından başlatılan bu özgürleştirici girişime Hükümet ve Meclis’in duyarsız kalmasının önünde ne gibi bir sebep veya mazeret olabilir? Cevap: Hiçbir mazeret veya sebep 12 Eylül cuntacıları tarafından yürürlüğe koyulan kılık kıyafet yönetmeliğini yerinde tutmak için meşru olamaz.

Hükümet, Kürt sorunu ve PKK gibi devasa bir sorunu halletmek için küresel, bölgesel veya ulusalcı aktörlerle mücadeleyi göze aldı. Aynı hükümetin kılık kıyafet yönetmeliği gibi “ayrıntı” bir sorunu halletmek için karşısına dikilebilecek kimse kalmadığına göre daha ne bekleniyor?