Amasya Belediyesi Kültür Merkezi Zeynep Hatun Konferans Salonunda düzenlenen panel Amasya İmam Hatip Lisesi öğrencisi Onur ÖZEK tarafında okunan Kuran-ı Kerim ve mealiyle başladı. Panelin moderatörlüğünü Özgür Eryiğit gerçekleştirdi.
Yeni Zelanda’da vahşice katledilen Müslüman kardeşlerimize Allah’tan rahmet dileyerek sözlerine başlayan Özgür Eryiğit, İslam coğrafyasında yaşanan bunca zulüm karşısında Müslümanlar olarak ne yapmamız gerektiği konusunda sorumluluklarımızı hatırlamak ve istişare yapmak için bu paneli düzenlediklerini belirtti ve İslam coğrafyasında onca yaşanan işgal ve sömürüye rağmen var olan direnişe vurgu yaparak konuşmacılara sözü verdi.
Sadece Duygu Yüklü, İnsana Somut Bir Çözüm Sunmayan Tarih Okumasından Kaçınalım
İslam dünyasındaki problemlerin küçük problemlerin büyümesiyle oluştuğunu ve bu sebeple küçük görünen problemlerin ciddiye alınması gerektiğini belirterek sözlerine başlayan Taha Kılınç, İslam dünyasıyla ilgili konuşmasında gelen haber ve resimlerle ilgili duyarlılığımızın birkaç gün sürdüğünü ve daha sonra yaşananların normalleştiğini belirtti. Müslümanların Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerle ilgili çok ümitsizliğe kapıldığını, ancak bu psikolojiden nasıl kurtulmamız gerektiğine ilişkin şu çözüm önerilerinde bulundu.
“Öncelikle Müslümanlar olarak yaşadığımız coğrafya ve tarihimizi çok iyi bilmemiz ve tanımamız gerekir. Bugün yaşanan zulümlerin daha fazla geçmişte de yaşandı. Nasıl ailemizle ilgili her konuya Hakim isek Müslümanlar olarak da yaşadığımız coğrafyanın tarihi bilgisine hakim olmak durumundayız. Yani duygusal hamasetten uzak, mevcut tabloyu iyi analiz edecek bilgi ve birikime sahip olmak için doğru bir tarih okuması yapmak gerekir. Müslümanların yaşanılan süreçlere yönelik samimiyete dair güzel örneklikleri var ancak bilgi noktasında kendimizi geliştirmek durumundayız. Müslümanlar olarak Ortadoğu ve İslam Coğrafyasında kalıcı çözümler üretmek için öncelikle bu coğrafyanın tarihini, kültürünü bilmemiz gerekiyor.
İkinci olarak Kuran’ın da bizlere buyurduğu gibi Ortadoğu coğrafyasına seyahat yapmamız gerekiyor. Özellikle gençlere tavsiyem Buhara, Semerkant, Kudüs, Kahire ve Endülüs’e seyahat yapın. Param yok nasıl gidebilirim diye düşünmeyin. Siz samimiyetle niyet edin, küçük küçük birikimler yapın Allah size seyahat etme imkanı verecektir. Ben seyahat yapmanın bizler açısından çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum.
Son olarak da İslam dünyasında gelen haberleri devamlı takip etmek ve yaşanılan süreçleri doğru tahlil etmek durumundayız. Aksi halde gelen yanlış bilgiler bizlere Ortadoğu’ya ilişkin doğru olmayan bir bilgi ve bakış açısı kazanmamıza neden olacaktır. Bu sebeple Toplumsal yapıdan habersiz ve dengeleri gözetmeyen analiz ve politikalarla sağlıklı bir sonuç alınamayacaktır.” Dedi.
İslami Mücadele Değerlerimizden Taviz Verilerek Yapılmaz
Yeni Zelanda’da yaşanan vahşete değinerek sözlerine başlayan Kenan Alpay, şu konulara değindi;
“ Onların bize İslam terörü yaftasında bulunması nasıl yanlışsa, bizim de Hıristiyan terörü tabirini kullanmamız bir o kadar yanlıştır. Çünkü terörün dini olmaz. Yeni Zelanda’da cinayet ve katliam işlendi ancak ama Ortadoğu’da da camiler bombalandı, Müslümanlar katledildi bunun farkında olmamız gerekir.
Yeni Zelanda’da yapılan mülteci düşmanlığının aynı ırkçı versiyonu Türkiye’de de yapılmaktadır. İktidara gelirlerse mültecileri sınır dışı edeceklerini, eli kanlı Esed ile barışıp temsilcilik açacaklarını beyan eden bir grup Türkiye’de de yaşıyor.
Müslümanın en önemli vasfı güvenilir olması kadar kendisine güvenmesidir. Zihinlerimizin arı duru olması gerekiyor. Yaşanılan süreçlere yönelik hayali düşmanlar üretmemeliyiz. Birileri plan yapıp hayatımız üzerinde mutlak otorite gibi, onlar ne plan yaparsa eninde sonunda tutar gibi algıdan uzak durmalı ve kendimize güvenmeliyiz. Şunu da unutmamak gerekir ki, onlar ne tuzak kurarsa kursun Allah da tuzak kuruyor ve Allah tuzak kuranların en hayırlısı olandır.
Bir Fatih, Mimar Sinan, Selahattin Eyyubi beklemek doğru değil. Geçmişte bir Fatih’i, Sinan’ı, Selahattin’i yetiştiren bir iklim ve ortam vardı. Bizler de böyle bir iklimi ve ortamı oluşturmanın gayreti içerisinde olmak durumundayız. Bunu tüm Müslümanlar dayanışama içerisinde yapmak durumundayız. Böyle bir ortamı oluşturmaya gayret göstermeden kurtarıcı bekleyen bir anlayıştan uzak durmalıyız.
28 Şubat değerlendirmesi yapılıyor, bakıyorum ağlamaklı bir tablo ortaya konuyor. Oysa Bizler 28 Şubatta Allah için bedel ödedik, okuldan atıldık, jop yedik. Çok şükür bu durum bir eziklik değil bizim için şereftir. Maalesef 28 Şubatta yaşadıklarımızdan doğru bir ders çıkaramadık. Bu sebeple başımıza Allah yolunda gelebilecek musibetlere karşı hazırlıklı olmak durumundayız.
Amasya’da kardeşlerimiz Müslümanlar için yardım konusunda çok ciddi gayret gösteriyorlar. Özellikle Müslümanların birbirlerine karşı veli dost olması hasebiyle birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmek, iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak gibi bir sorumluluğu var. Bu anlamda bu sorumluluğumuzu yerine getirme konusunda zaaf göstermemiz gerekiyor.
Yerli ve milli İslam’a talip değil, Allah’ın bizden istediği İslam’a talip olmamız gerekiyor. Ulusal sınırlarla bir birinden koparılmış Müslümanlar olarak yerli-milli ideoloji ve tanımlamalarla Orta Doğu coğrafyasından politika üretilmesi mümkün değildir.’’