Taha Kılınç / Yeni Şafak
Paris yanarken…
Fransa’nın başkenti Paris’teki Elysee Sarayı, 20 Eylül 2021 günü ilginç bir törene ev sahipliği yapıyordu. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Cezayir’in bağımsızlığı sürecinde (1954-1962) Fransız ordusu saflarında savaşan Cezayirlilerin (yerel dildeki adlarıyla “Harki”ler) çocuklarını ve torunlarını ağırlıyordu. Macron, salondakilere hitaben yaptığı konuşmada “Size yeterince sahip çıkamadık, ama yaşadığınız haksızlıkları ortadan kaldıracağız ve kayıplarınızı telafi edeceğiz” derken, dinleyicilerden bazılarının gözyaşlarını tutamadığı görülüyordu.
Neresinden bakılırsa bakılsın absürt bir sahneydi bu:
Batı sömürgeciliğinin en çirkin yüzlerinden biri, 1830’dan 1962’ye kadar tam 130 yıl boyunca bir İslâm beldesinin altını üstüne getirmiş, yer altı ve yer üstü zenginliklerinin tamamını gasp etmiş; sonra mazlum halk sömürgecilere karşı ayaklanınca, içlerinden bir grup kendi dindaşlarına ve vatandaşlarına karşı işgalcilerle beraber olup savaşmış… 200 bin Harki’nin 150 bin kadarı bağımsızlıktan sonra infaz edilmiş, geride kalanlar ise Fransa’ya sığınmış, ama orada da insan yerine konulmayarak toplama kamplarında ve şehirlerin gettolarında barınmak zorunda kalmış… Derken bir Fransız Cumhurbaşkanı çıkıp, onlara iadei itibar yapmak üzere kolları sıvamış, çocuklarını saraylarda ağırlamış… “Sömürgeci yüzsüzlüğü” diye bir kavram varsa, herhalde Macron’un yaptığı bunun somut bir tarifi olurdu.
Fransa Cumhurbaşkanı, Cezayir’de hâlâ vatan hainliğiyle eşdeğer olan Harki dosyasını bir kez daha ve resmen açmakla da kalmadı üstelik. Söz konusu törenden kısa süre sonra yaptığı bir başka açıklamada, Cezayirlileri öfkeden çılgına döndüren şu cümleleri kurdu: “Cezayir’in bir millet olarak inşası, dikkate değer bir konu. Fransız sömürge yönetiminden önce Cezayir milleti var mıydı? Esas soru bu. Daha önce başka sömürgeciler de gelip geçti. Onların unutturulup sadece Fransa’nın öne çıkarılması… Cezayir resmî tarihi, gerçekler üzerine değil, sadece Fransa nefreti üzerine bina edilmiştir.” Macron’un sözlerinden sonra, Cezayir-Fransa ilişkilerindeki gerilimin düzeyi daha da arttı, hâlâ Cezayir-Paris hattında işler tam anlamıyla rayına oturmuş değil.
Cezayir asıllı bir çocuğun Fransız polisi tarafından sokak ortasında infaz edilmesinin ardından Fransa’nın her şehrinde patlak veren ayaklanmalar, Cezayir meselesinin nesiller boyu devam eden nice travmayı nasıl tetiklediğini bütün çıplaklığıyla gösteriyor. Sosyal, siyasî, etnik, ekonomik, dinî birçok boyutu olan, hiçbir şekilde henüz tazmin edilmemiş ve suçlulara bedeli ödetilmemiş bir trajediden söz ediyoruz.
Her yıl 5 Temmuz, Cezayir’de “bağımsızlık günü” olarak kutlanıyor. Bir Cezayirlinin bugünü hangi hissiyatla idrak ettiğini düşününüz mesela: Bir yanda sömürge döneminin acı hatıraları, bir yanda hâlâ o üstenci dili kullanmayı sürdüren eski sömürgeci, bir yanda Fransız başkentinde ağırlanan ve sırtları pışpışlanan Harkiler, bir yanda Fransa sokaklarında kurşunlanan Cezayirli çocuklar, bir yanda lüksün ve refahın simgesi sayılan bulvarlara yayılan çatışma ve kaos manzaraları…
***
Yayın yönetmenliği sorumluluğunu taşıdığım aylık Derin Tarih dergisinin Temmuz sayısında kapak dosyası olarak “Cezayir’de Fransız İşgali”ni işlemeye karar verdiğimizde, Fransa’daki son hadiseler henüz başlamamıştı. Ama yara o kadar açık, acılar o kadar tazeydi ki, Cezayir’in bağımsızlık yıldönümünün kutlandığı Temmuz ayını es geçmek istememiştik. Kapak dosyasının gündemle böylesine tevafuk etmesi, Cezayir’e odaklanmamızın isabetini de ortaya koydu.
Prof. Dr. Ahmet Kavas Hocamız, hem Cezayir’in bağımsızlık sürecini hem de -ayrı bir makale şeklinde- Harkileri yazdı. Samet Tınas, Cezayir’in Osmanlı İmparatorluğu’ndan nasıl koparıldığına odaklanırken, Cezayirli tarihçi Hayreddin Saidi Fransa’nın işlediği katliamların ayrıntılı bir dökümünü çıkardı. Natalie Vince’in Fransa’nın “yenilmezlik” mitinin Cezayir’de nasıl kırıldığını incelediği yazısı ve Munise Şimşek tarafından hazırlanan “Cezayir Kronolojisi” dosyanın tamamlayıcı unsurları oldu. Ve elbette bütün dosya boyunca, Cezayir halkının sömürüye karşı gösterdiği direnişin çok farklı örnekleri de sıralandı.
Hatırlamayı ve hatırlatmayı hiç ihmal etmemek gerek. Hafızalarımız nisyan ile malul çünkü… Yaşananları unutmak ise, birçok felâketin ilk halkasını oluşturuyor.