Fransız Milli Bilimsel Araştırmalar Merkezi (CNRS) Ortadoğu ve Türkiye uzmanı Pierre-Jean Luizard, Fransız laikliğine benzetilen Türk laikliğinin "çatışmacı" olduğunu, Fransa'nın kendisi için değil, sömürgeleri için geliştirdiği "Cezayir modeline dayandığı"nı ve "devlet tarafından kontrol altına alınmayı öngördüğü"nü söylemektedir. Luizard'ın bizdeki laiklikle ilgili çizdiği resim gerçeğimizi ifade eder niteliktedir. Ve çoğu zaman hatalı olarak Fransa'daki laiklik ile Türk laikliği arasında ayniyet ilişkisi kurmaktayız. Hemen belirtmek gerekir ki bu, bir din olarak İslamiyet'i, bu dine mensup insanlar olarak Müslümanları aşağılayan bir laiklik anlayışıdır. Zira Luizard'a göre, bugün Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy de, Hıristiyanlar ve Yahudiler için 1905 yasasını uygun görürken, Müslümanları bundan istisna etmektedir. Hatta bu konuda sadece Fransa'da değil, Avrupa'nın diğer ülkelerinde de "Türkiye'deki laikliği model alma" yönünde bir eğilim var.
Bizde birçok laikçi, Avrupa'nın "Türk laikliğini model alması"nı bir iftihar vesilesi saymaktadır. 1990'ların başında Bosna'ya ve Avrupa'ya bir gezi düzenleyen Deniz Baykal, "Avrupa'da Türkiye'den başka laikliğe sahip çıkan ülke kalmadığı"ndan dem vuruyordu. Fakat Baykal ve diğerlerinin göz ardı ettiği husus şu ki, "Türk laikliği" adı verilen modelin, Avrupa'nın kendisi ve yurttaşları için referans aldığı laiklik değil, Luizard'ın işaret ettiği sömürge ülkelerde tatbik etmeye çalıştığı model olduğu hususudur. Tam bu çerçevede Luizard, Sarkozy'nin, "Fransa'daki İslam'ı, Fransız sömürgesindeki Cezayir'de İslam'a davranıldığı gibi ele alıyor. Bu çerçevede İslam'ı kontrol altına almak lazım. İslam, diğer dinlerden farklı olarak tehlike arzediyor" demektedir.
Bu sözlerin tercümesi şudur: İslam diğer dinlerden, özellikle Yahudilik ve Hıristiyanlıktan; Müslümanlar da diğer din müntesiplerinden, tabii bu arada Yahudi ve Hıristiyanlardan tehlikeli insanlardır. Diğer dinler ve müntesipleri modern hayata uyum sağladılar, İslamiyet ve Müslümanlar aksi istikamette direniş gösteriyorlar. Bu durumda onlara "Avrupai laiklik" değil, "sömürge tipi laiklik" layık görülmelidir. Elbette sömürge tipi laiklik, ikinci sınıf demokrasinin de meşruiyet gerekçesidir. Yani aslında Müslümanlara ne laiklik ne demokrasi gerekir. "Türk modeli" denen fenomen budur ve Avrupa, hem kendi içinde yaşayan Müslümanlar hem İslam dünyası için bu modeli temel almalıdır.
Luizard şunları söylüyor: Cezayir, diğer sömürgelerden ayrı olarak Fransa'nın toprağı sayılıyordu. Buna göre "din (kilise)-devlet ayrılığı"na dayanan 1905 yasasının Cezayir'de -Fransa'daki gibi- uygulanması gerekirdi, Müslümanlara uygulanmadı, Hıristiyan ve Yahudilere uygulandı. "Neden?" Luizard şu cevabı veriyor: "Eğer Müslümanların kendi işlerini kendilerinin yapmalarına izin verirsek, İslamcı hareketlerle karşı karşıya geleceğiz.' diyen en savaşçı laiklerdi. Bugün, Fransa İslam Konseyi'ndeki ve Kemalist elitlerdeki mantık da aynı: Cemaatleri, halk İslam'ını, tarikatları bastırmak lazım. İslamî söylem devletin tekelinde olmalı."
Luizard'a göre, bu özelliği dolayısıyla "Türkiye'deki laiklik", sömürge modeli. Mustafa Kemal'in, din ile ilgili söylemine bakarsanız sürekli medeniyetten bahsettiğini görürsünüz. Ve, Fransa'da da laik okulun kurucusu Jules Fery'ninkiler başta olmak üzere sömürgeciliği meşrulaştıran söylemlere baktığınız zaman neredeyse kelime kelime aynı söylem: Dinin modernleştirilmesi ve reforme edilmesi lazım. (Din) devletin kontrolünde olmalı. Mustafa Kemal de, İslam için aynı şeyleri düşünüyordu. Bir dini 'medenî' yapmak için, onu serbest bırakamayız. Devlet denetiminde olmalı anlayışı.
Fransa'nın sömürgesi Cezayir'de uygun gördüğü bu laiklik uygulaması, İslam dünyasında Nasır, Burgiba ve Baas tarzı yönetimler için model oldu. Türk ve sömürge modelini uyguladılar. Bugün birçok İslam ülkesinde, halkların İslam üzerinden kendini ifade etmesi, devletlerin oluşturduğu bu İslam tekeliyle açıklanabilir. (Ali İhsan Aydın , Zaman, 14 Mart 2008)
Zaman gazetesi