Ali Osman Aydın / Yeni Akit
Kültür endüstrisi işçi çıkarıyor!
Türkiye’de güzel şeyler yaşanıyor şu ara. İzlemek, takip etmek, inanın çok keyifli. Bir menajerlik firmasının tekelleşmesi üzerinden birbiri ardınca itiraflar, suçlamalar yapılıyor medyada.
Görüyorum ki, bazı insanlar için bu söylentiler çok şaşırtıcı olmuş. Ciddi ciddi hayıflanıyorlar sevdikleri oyuncularla ilgili! Herhalde ünlüler dünyasının mensupları ile ilgili masum ve çocukça hisler besliyorlardı.
2017 yılında, yazmaya yeni başladığımda uzun süre bu kliğin çalışma sisteminin türlü biçimlerine dair yazılar yazdım. Derin Devlet Deşifre Oldu, Zorla Alıştırılıyoruz gibi yazılara bakılabilir.
Kültür çalışmaları, “yeteneğe” bağlı olarak spontane gelişen süreçler değildir. Kültür, bir endüstridir. Her endüstri gibi, bir sermayedar grubu, bir hiyerarşisi, kuralları, görev tanımı, politikaları ve hedefleri olan ciddi ve pahalı bir sistemdir.
Politika gibi sanat camiasında da hiçbir şeyin tesadüf eseri olmadığını düşünüyorum. Ünlülerin bazı lüksler karşılığında satın alınmış ve belli amaçlar için tepe tepe kullanılan, uyur gezer tipler olduklarını düşünüyorum.
Amaç nedir? Elbette insanları eğlendirmek değildir sadece… Eğlendirirken düşündürmek de değildir. Eğlendirirken sevk ve organize etmek, bir tüketim ve yaşam biçimine yöneltmek, onlara belli düşünceleri empoze etmektir.
“Ortalama insan propagandanın ürünüdür” demişti Jacques Ellul.
Ne kadar haklı ve yerinde bir söz.
Tüketim biçimimizden sağlık takıntılarımıza, günlük hayatın nasıl düzenlendiğine bakarsak, uzun süredir baştan çıkarıcı bir popüler kültür egemenliğiyle yönetildiğimizi söyleyebilirim.
Ünlüler dünyası imtiyazlarla şımartılmış, dejenere ve müreffeh bir sınıf değildir. Ünlüler habitatı haddizatında bir siyasal partidir. Bir siyasal pozisyonu olan ve siyasal tercihlerini ondan yana kullanan “seçmeni” vardır. Onun nasıl hareket ettiğine, misyonuna, yakın tarihteki politik olaylarla ilgili tutumuna bakın!
28 Şubat’ın zeminini oluşturan faktörlerden biri de ünlüler dünyasının muhalefeti idi. Daha yakın zamanda bunların asıl patronlarından Disney, kendisinden çokça ekmek yedikleri Atatürkçülüklerine halel getirdiğinde sus pus olmuş, ne söyleyeceklerini şaşırmışlardı.
Türkiye’ye hakim popüler kültür endüstrisi özel televizyonlarla ayyuka çıkan bir toplum mühendisliği gayesi ile harıl harıl çalışıyor.
Tarık Akan, ahir ömründe verdiği röportajların birinde, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik ve Filiz Akın’ın toplumsal misyonuyla ilgili şöyle demişti: “Türkiye Cumhuriyetinin laik, demokrat ve çağdaş bir ülke olması için bu dört sinema sanatçısı gerçekten çok önemli bir görev yapmıştır. Makyajıyla, saçıyla, kıyafetiyle bakıyorsunuz çağdaş bir insan görünümü veriyorlar, bu ne kadar önemli bir şey! O dönemde onları seyreden kadınlar- kızlar onlar gibi olmak, onlar gibi düşünmek ve davranmak istediler ve öyle yaptılar. Eğer bugün Türkiye’de hâlâ varsak, onlar sayesindedir.”
Burada “modernleşmenin” içinin neyle doldurulduğu çok açık!
Yeşilçam’ın bu misyonunu bugün dizi filmler devraldı.Türk dizilerinin merkezi teması, her şeyin etrafında döndüğü odağı, kadın modernleşmesidir bence. Görünürde farklı bir öykü olsa da, başka bir mesele anlatıyormuş izlenimi verse de, alt metinde kadın modernleşmesi vardır. Kadın, geleneğin yolunu mu seçecektir- ki bu kınanan, aşağı görülen bir yoldur- yoksa modernitenin plazalarla, havuzlu villalarla dolu yolunu mu seçecektir? Modernitenin yolu da çoğu zaman bir holding patronuna metreslik yapmaktan geçer, ama olsun, bu kadar kusur kadı kızında da bulunur!
Dizi filmlerin hep aynı ray üzerinde giden tren gibi daima kadın modernleşmesi anlatması suç değil elbette. Suç olduğu için değil, sektörün apolitik olmadığını anlatmak için bunları söylüyorum.
Evet ünlüler dünyası büyük ve etkili bir siyasal partidir. Fakat rakibi doğrudan AK Parti değildir. Türkiye Müslümanlığıdır! Asgari ücrete yapılacak zammın oranını hükümetteki bir parti olarak siz belirleyebilirsiniz. Fakat çocuğunuzun giyim kuşamını, saç tıraşını, makyaj stilini, kiminle evleneceğini, kaç yaşına kadar baba evinde kalacağını bu parti belirler.
Bu partinin ülke Müslümanlığından doğan kültür ile çatışma halinde olduğu çok açık. Bunu, ürettiği her şeyde görmeniz mümkün.
Bunların bu ülkeye düşmanlıklarını da hafife almamak lazım. Ödül törenlerinde, dünyanın gözleri önünde Türkiye’yi nasıl aşağıladıklarını, aynı ödül törenlerinde Türkiye’nin düşmanlarına nasıl selam çaktıklarını, egemenlerin önünde nasıl zevkle alçaldıklarını ve Türk insanı karşısında nasıl firavunlaştıklarını unutmamak lazım! Bunlar bildiğiniz paralı asker! Emir komutayla çalışırlar. Bunlar Cemil Meriç’in dediği gibi, tam anlamıyla garbın yeniçerileri.
Bu anlamda Ayşe Barım gibiler ya da onların beslemesi o köle ruhlu oyuncular, detone sesli plastik şarkıcılar, önemsizler. Bunlar devede kulak bile değil. Tekil olaylara, kişilere takılmamak lazım. İşleyen bu devasa sisteme bakmak lazım. Bu sömürge elitten kurtulmanın yollarını aramak, kurumlarını oluşturmak, sistemini tasarlamak lazım.