Sol’un 12 Mart darbesindeki karanlık rolü neden saklanıyor?

12 Mart Muhtırası’nın 50. Yılına girilirken Türkiye Sol’unun içler acısı hali bir daha anılmayı hak ediyor. Ancak Türkiye Sol’u, karanlık geçmişini ya aklamayı ya da suskunca es geçmeyi tercih ediyor.

HAKSÖZ HABER

Kemalist ve Sol unsurların darbe severliği Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli bir yer kaplarken bu alanda yapılan her çalışma ve söylem, Sol’un şiddetli ve kalabalık söylevleri ile sümen altı ediliyor.

Devrin en kitlesel sol gençlik örgütü Dev-Genç, yayınladığı bildiride devrimci gençliğin belli şartlarla ordudan gelecek her ilerici hareketi sonuna kadar desteklemeye hazır olduğunu ilan ediyor, objektif olarak muhtırayı alkışlıyordu. (Dönemin Dev-Genç başkanı Ertuğrul Kürkçü ve gençlik liderlerinden Oğuzhan Müftüoğlu bugün insanların hafızalarıyla dalga geçercesine 12 Mart’ı desteklemediklerini iddia ediyorlar. Kürkçü’nün içinde yer aldığı siyasi hareket, açıkça askerî darbe peşinde koşuyordu ve bu amaç doğrultusunda ordu içinde örgütlenmişlerdi.) Birkaç gün içerisinde muhtırayı verenin sol cunta olmadığı ortaya çıkınca bu sefer 12 Mart cuntası “faşist” oluyordu.

12 Mart 1971 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri komutanı Muhsin Batur bir bildiri imzalayarak Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a sundu.

Sunulan bildiri ile 12 Mart Darbesi olarak anılan o meşum olay gerçekleşti. Sol ve Kemalist unsurlar verdikleri muhtıra ile hükümeti askeri darbe yoluyla istifaya zorladı.

Sol ve Kemalist unsurlar yıllarca 12 Mart’ı savunmaya devam etti. Bugün Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan Atilla Özsever imzalı yazıda da Sol’un ve Kemalistlerin 12 Mart Darbesine nasıl baktığını bu çevreye yakın ismin tanıklığı ile bakma fırsatı bulabiliyoruz.

Atilla Özsever yazı dizisi olarak kaleme aldığı “12 Mart Darbesi”ne “yarım” darbe diyerek giriş yapıyor.

Özsever “12 Mart süreci” olarak tanımladığı darbe sürecinde bir askerdi. Eski bir asker olarak da 12 Martı şöyle tanımlıyor, “12 Mart, bir anlamda “yarım” darbe sayılır. Askerlerin muhtıra vermesi üzerine Başbakan Demirel istifa eder ve yerine partiler üstü Nihat Erim hükümeti kurulur. Ancak TBMM kapatılmaz.”

Kemalizm’in ve Solcuların darbe severliğini bu satırlarda açıkça göremiyor iseniz ilerleyen satırlara bakmaya devam edelim.

Atilla Özsever anılarını yazarken Sol’un darbe niyetini ve eylemliliğini şu sözlerle aktarıyor: “Fenerbahçe’deki toplantı evine girdiğimizde masalarda imar paftaları duruyordu. Cunta toplantısının ev sahibi olan deniz yüzbaşısı, “Arkadaşlar herhangi bir şekilde bir baskın olursa burada kooperatif toplantısı yaptığımızı söyleyelim” demişti. 1971 yılı başlarında ordu içindeki cuntaların daha belirgin hale geldiğini gözlemliyorduk. Devrim gazetesi çerçevesinde belli bir sol Kemalist cunta eğiliminin olduğu hissediliyordu. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur’un başını çektiği grubun daha çok Devrim gazetesi ile ilişki içinde olduğu şeklinde duyumlar alıyorduk.”

Kur’an’ın olmadığı yeminler ediliyor

Sol ve Kemalist cenah yarım yüzyıldır belli bir gaye ile aynı söylemi dillendirip duruyor: “12 Mart İslamcıların lehine bir eylemlilikti” sözde İslamcı kesimin lehine yapılan darbenin mimarları; Solcular ve Kemalistler olurken asıl mağdur olan, laiklik söylemi ile yok edilmeye çalışılan Müslümanlar ise galip ayrılıyormuş gibi gösterildi.

50 yıl süren yalan ve karalama söylemi hala birçok Sol ve Kemalist’in dilinde ilk günkü gibi tekrarlanıyor.

Atilla Özsever, “Deniz yüzbaşısının evindeki toplantı odasına daha sonra küçük bayraklar getirildi. Tabancalarımızı çıkarmamız söylendi. Tabancaları bayrakların yanına koyup yemin edecektik. Tıpkı İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne yeni giren üyelerin yemin töreninde olduğu gibi. Laik subaylar olduğumuz için o törenden sadece Kuran eksikti.”

Atilla Özsever ve arkadaşı Yücel aralarında bu durumdan hoşnutsuz olduklarını ifade ederek şöyle konuştuklarını aktarıyor: “Yücel’le birbirimize şaşkın bir şekilde bakıştık. Hatta, “Biz sosyalist adamlarız, böyle cunta yemini etmek de nereden çıktı” diye söyleniverdik. Bu yemini edersek, cuntacı olacağımız şeklinde bir duyguya da kapılmıştık. “Yemin ederken ayağımızı mı kaldırsak” diye de espri yaptık.”

9 Martçılar ile 12 Martçılar arasında fark var mı?

Aynı günlerde Gürler-Batur ikilisinin liderliğini yaptığı Sol Kemalist cuntacılar 9 Mart’ta darbe yapmayı planlıyorlardı. Ancak o darbe gerçekleştirilemedi. Perde arakasında neler yaşandığı hala muamma olsa da Sol Kemalist çevreler 12 Mart’taki darbeyi kendi darbeleri olarak görüp benimseyen açıklamalarda bulundular. Ancak darbecilerin kimler olduğunu öğrendikten sonra hızlı bir U dönüşü yapanlar oldu. Ancak Sol Kemalist çevrelerin kimisi 12 Mart Darbesi’ni memnuniyetle karşıladı.

Atilla Özsever kendi darbeci arzularını da gizlemeyerek aktardığı yazısı ile Türkiye’deki Sol’un ahval ve niyetlerini bize ispatlamakla kalmıyor Sol’un mağdur edebiyatının realitesini de ortaya çıkarmış oluyor.

Sol, sadece 12 Mart Darbesi’nde değil diğer tüm darbelerde de bir şekilde rol alıyordu

27 Mayıs darbesi ile solun ilişkisi ise tam bir fecaat olarak hatırlanmaya devam ediyor.

Dönemin solcu gençliği “Ordu-gençlik el ele!” sloganıyla eylemlerde bulunuyor, Türkiye sosyalist hareketinin önemli figürlerinden olan Hikmet Kıvılcımlı -ki, kendisi uzun yıllar Kemalist sistemin cezaevlerinde yatmasına rağmen- 27 Mayıs sonrasında Milli Birlik Komitesi üyelerine mektup yazarak, daha ilerici adımlar atılmasını öneriyordu.

Sol hareketlerin kılavuz kitabı olan Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni kitabı ise tamamen Kemalist perspektifle uyumlu yazılıyordu. Doğan Avcıoğlu önderliğindeki Yön dergisi, 27 Mayıs darbesinin hedeflediği reformların tutarlı bir şekilde yapılmasının ve ordu içerisinde 27 Mayıs darbesini daha ileriye taşıyacak yeni radikal unsurların ideolojik arka planını hazırlamaya çalışıyordu.

Bugün DİSK ve benzeri Sol oluşumlar geçmişte darbeye nasıl destek vermişti onu da hatırlamamız Sol’un, Kemalizm’e ve darbeye olan aşkını göstermesi açısından oldukça önemli bulgular sunuyor.

Türkiye solunun en büyük örgütlü gücü DİSK, muhtıradan hemen sonra yayınladığı bildiride şunları söylüyordu, “DİSK, Atatürk devrimlerinin ve Anayasa ilkelerinin korunmasında, uygulanmasında ve geliştirilmesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yanında olduğunu belirtmekten kıvanç duyar. Parlamentodan çıkarılan Anayasaya aykırı kanunlar ve hükümetin ısrarla yürüttüğü Anayasa dışı uygulamalar, sosyal patlamalara yol açan tutum ve davranışlar memleketi bir kardeş kavgasının eşiğine getirmiştir. İşte böyle bir ortamda memleketin beceriksiz ellerde emekçi halkımızın da perişanlığını artıracak bir yuvarlanmayı gören ve Türk milletinin bağrından oluşan Silahlı Kuvvetlerin bu vahim durum karşısında aldığı kararlar işçi sınıfımızın devrimci kesiminde büyük bir ferahlık yaratmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tanıdığı hakları en cesur şekilde kullanan Türk Silahlı Kuvvetlerinin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak, Atatürk devrimlerini hakim kılmak ve Anayasa’nın öngördüğü reformları gerçekleştirmek, özellikle Anayasa’mızın temel ilkelerine bağlı kalmak yolunda görev başında olduğunun radyolardan ilanı karanlık ufukları aydınlığa kavuşturmuştur.” (DİSK Yürütme Kurulu, 13 Mart 1971 tarihli bildiri)

28 Şubat darbe sürecinde aynı DİSK’in 5’li çete içerisinde yer alarak darbecilere toplumsal destek çalışması yapmasını hatırlayacak olursak çok fazla bir şeyin değişmediğini de görebiliriz.

Sonuç olarak 12 Mart muhtırasını desteklemekte “Sol” adeta bir yarış içerisindeydi. Bugün aynı “Sol’a” baktığımızda ise sanki hiç böyle bir şey yaşanmamış gibi davranılıyor! 

*Sol'un karanlık ve çarpıtılmış tarihinin ayrıntılı bilgilerine Musa Üzer'in Haksöz Dergisi'ndeki ilgili yazısından ulaşabilirsiniz. 

https://www.haksozhaber.net/okul/12-eylul-darbecilerinin-islamciligi-destekledigi-iddiasi-siyasi-tarih-carpitmasina-ac-6344yy.htm

Yorum Analiz Haberleri

Siyonistlerden dost olmaz, ne Kürtlere ne de bir başkasına
“AB İsrail’i daha ne kadar koruyacak?”
“BM Siyonizm'i ırkçılık saysın”
Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası