Solingen'de katledilen Türkiyelileri hatırlamak ve gerekli dersleri çıkarmak zorundayız!

Irkçı saldırılar dünyanın her yerinde can yakmaya devam ediyor. Almanya'da Türkiyelilerin, Türkiye'de ise Suriyelilerin canını...

HAKSÖZ HABER

23 Kasım 1992'de Almanya'nın kuzeyindeki Mölln kasabasında meydana gelen kundakçılık saldırısında 26 yaşındaki Michael Peters müebbet hapis ve 20 yaşındaki Lars Christiansen 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

1993 senesinde Washtington Post’a açıklama yapan 10 yaşındaki kurban Yeliz Arslan'ın babası Faruk Arslan, "İçimde taşıdığım nefret artık söndü" demişti. Kardeşi Ahmet ise  "cezadan memnunuz ama bize kalsa çok daha ağır olurdu" diyerek kardeşine yapılan alçaklığı unutmadığını kast ediyordu.

59 yaşındaki Kamil Genç, yanan evin önünde yaptığı açıklamada, acılarının ilk günkü gibi taze olduğunu söyledi.

O dönem taksi şoförü olarak çalışan Genç, "Sanki dün olmuş gibi, o gece olanları hâlâ hatırlıyoruz, sürekli rüyamızda görüyoruz." dedi ve ekledi:

Bu ara anma yıl dönümüyle sürekli ilgilendiğimiz için o günler tekrar canlanmış oluyor, her şey gözümüzün önüne geliyor.

 

Ertesi gün erken işe gideceği için uyuduğu esnada eşinin uyandırmasıyla yangının farkına vardığını belirten Genç, şu ifadeleri kullandı:

Burada iki kızım Hülya ve Saime, iki kız kardeşim Gürsün ve Hatice, bir de yeğenim Gülistan'ı kaybettik.

O gece rahmetli kardeşlerimin seslerini, ağlayışlarını ve bağrışlarını unutamıyorum. Allah kimsenin başına vermesin, o geceki bağrışları hâlâ gözümüzün önünde.

Neonazi katiller Peters ve Christiansen’in kundakladığı evden Yeliz’le beraber, 14 yaşındaki Ayşe Yılmaz ile 51 yaşındaki Bahide Arslan’ın cenazeleri çıktı. Bu üç kişinin de tek suçu Türkiyeli olmaktı. Neonaziler ateşe vererek katlettikleri bu üç kişinin “Almanya’nın kültürünü bozduğunu” düşünüyorlardı.

Mölnn saldırısı tıpkı Solingen gibi Almanya’daki Türkiyeliler için bir kırılmaya sebep oldu. Alın teri ile kazandıkları sosyo-kültürel konuma rağmen birilerinin onlardan “rahatsız” olduğunu böylece hissettiler. Tüm bu yaşananlara rağmen Almanya hukuki süreçleri işleterek ırkçılığa en üst perdeden ceza verdi. Olayın baş faili olan Peters hala hapiste... Kendisi dışındaki her şeye düşmanlık beslemesine sebep olan ırkçı ideolojisi ona artık hapis hücresinde eşlik ediyor. Bir başına ölmeyi bekliyor.

Yeliz Arslan, Ayşe Yılmaz ve Bahide Arslan’ın katledilmesi ırkçı atmosferin nelere sebep olabileceğini kanıtlıyor. Onlardan geriye hatıralar, acılı bir baba ve öfkeli bir kardeş kaldı. Peki, bizim çıkarmamız gereken sonuç ne?

Başta Suriyeli kardeşlerimiz olmak üzere ırkçı saldırganlıklara karşı en üst perdeden tepkimizi ortaya koymamız gerekiyor. Suriyelileri bir şekilde ötekileştiren ve nefret objesi haline getiren ırkçılığın tüm biçimlerine karşı insanlığı, vicdanı ve kardeşliği savunmalıyız! Türkiye’deki siyasi idarenin ise ırkçı nefrete en ağır hukuki yaptırımlar ile karşılık vermesi ve Suriyelilerin başta ekonomi olmak üzere Türkiye’ye katkılarını topluma anlatması gerekiyor…

Irkçı siyasetçiler ve medya organları ise Türkiye’de sokağa korkuyla çıkan her bir Suriyelinin günahını boyunlarında taşıyorlar. Tıpkı Yeliz Arslan, Ayşe Yılmaz ve Bahide Arslan’ı hedef alan ırkçılık gibi Suriyelileri karşı yükselen ırkçılığın da cehenneme kadar yolu var!

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!